Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
Suskunluk Dağının Zirvesinde "Suskunlukta dile gelen, gerçeğin kendisiydi." Cüneyt Özdemir Susmak... Altı harfe sığabilen bir koca isyan... Bu isyana ortak onlarca öznesiz cümle, beyninizin bir yerinde kurulmayı beklerken siz susuyorsanız, anlatacağınız şeyler büyük dalgalar yaratacak demektir. Özellikle de ne zaman bir şeyler söylemeye kalksanız, dilinizin ucuna gelenler hep aynı şeyler oluyorsa, bilin ki bir gün, bir yerde kendilerini ele verecekler ve eğer ki o yer suskunluk dağının zirvesi olacaksa, sizi duyan yalnız siz olacaksınız. Bir gazeteci, sunucu ve yazarın suskunluk dağını keşfetmesinin ne kadar zor olduğunu düşünüyorum Cüneyt Özdemir "Suskunluk Dağının Zirvesinde" dediğinden beri. Bir insan yıllarca doğruları aktarmışken nasıl susmaya başlar, sanırım birazdan anlayacaksınız. Biz Cüneyt Özdemir'i hep en doğru ve objektif haberin adresi olarak tanıdık. Önce 32. Gün, sonra Siyaset Meydanı ve son olarak da 5N1K programlarındaki sarsılmaz duruşuyla haberciliğin olması gereken halinin bir sembolü oldu. Cüneyt Özdemir'i izlemeye o kadar alışkınız ki belki de bir çoğunuz birazdan "Suskunluk Dağının Zirvesinde"nin onun on ikinci kitabı olduğunu söylediğimde şaşıracaksınız. Bence şaşırmayın, doğru duydunuz. "Suskunluk Dağının Zirvesinde" Cüneyt Özdemir'in Türkiye'nin her geçen gün içine kapanan ve kendini tekrar eden gündeminden ziyade (ki bana sorarsanız ben dahil bir çoğumuz bu kitapta gündemi yazacağını düşündük ve kitabı okuyunca ya şaşırdık, ya şaşıracağız.) hayatın içinden, dünyadan izlenimlerini, kafasına taktıklarını, şaşırtan ve umutlandıran hikayeleri ele alıyor. "Yazamadıklarımı yazıyorum." diyerek başlıyor hikayesini anlatmaya Özdemir. Ülkemizde gazeteci olmanın her daim birilerinin sizden, haberlerinizden, konuştuğunuz kişilerden, yazdığınız yazılardan, attığınız tweetlerden rahatsız olacağı anlamına gelmesinin üzerini çizerek suskunlukla verilen cevapların da nasıl haince susuyor olmanızla eşleştirilebileceği ve taraf olmayanın bertaraf edildiği bu dünyada yapacağınız en doğru şeyin de suskunluk dağına tırmanmak olduğunu söylüyor. Suskunluk dağının zirvesine çıkmak çözüm mü derseniz, ana akım medyada tutunmanın zorluğunun sebebi olan bir yanda cemaat, diğer yanda Kemalistler, öte yanda Ak Parti, milliyetçi Kürtler, ırkçı Türklerin, her biri sizi kendi sahasına çekmek için çabaladığında ve troller her söylediğinizi kesip biçip yapıştırmaya, ortaya bambaşka söylemler çıkarmaya başladıklarında evet, çözüm olabilir. Özdemir de New York'u bekleme odası kabul edip Kanal D'den ayrıldıktan sonra bir süre orada yaşayıp şu an cümlelerini paylaştığımız kitabını yazıyor. Kitabı okurken sanki son birkaç yılın dünya çapında bir haber kuşağına göz atıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Bu haberlere göz atarken bahsi geçen şehirleri ve kültürlerini de tanımış oluyorsunuz. Özellikle de hayatımıza dokunan güncel ne varsa "evet, gerçekten de öyle" diyerek okumaya devam ediyorsunuz. Sosyal medyanın ne amaçla kullanılır olduğundan, kredi kartlarının insanlara tanıdığı sahte imtiyazlardan, milyon liralık getirisi olan köşe yazarlığının nasıl yazarının istediği gibi at koşturabildiği bir yere dönüştüğünden, şehirlerin yapılaşmasında nasıl yüksek ve düşük gelirlilerin yakınlaştığından, dizi çılgınlıklarından, kahve bağımlılıklarından, obeziteden ve kinoa kullanımından, akıllı telefonlarımızın hayatımın her alanına nasıl işlediğinden, Bansky sergisinden, tek kişilik gazino Ata Demirer showdan, RTÜK sansürlerinden bahsederken New York, Palo Alto, Barcelona, Tel Aviv ve Kudüs'ten sanki bu şehirlerde siz de onunla aynı yerleri gezmişsiniz hissiyatı uyandıracak kadar bahsediyor. Böylece güncel durumlardan bahsederken bir anda biraz daha keyiflenip kahvenizden aldığınız bir yudum eşliğinde sayfaları çevirmeye devam ediyorsunuz. Sonra konu Hillary Clinton, Trump çekişmesi üzerine yoğunlaşıyor. Hillary ve Trump'ı daha yakından tanıma fırsatı buluyorsunuz. Sıra Suriye Savaşı ve mültecilik üzerine konuşamaya geldiğinde ise hazırlıklı olun, duygulanmamak içten bile değil. Özellikle de öyle bir yer var ki, donup kalıyorsunuz. Cüneyt Özdemir, üniversite yıllarında gittiği Türkiye-Hakkari sınırındaki görüntüyü ve aklından hiç çıkmayan ölü bebek kokusunu anlatıyor, kitabı kapatıp bir duraksıyorsunuz. Sonrası umuda yolculuk hikayeleriyle devam ediyor. İnsanların Türkiye'den kaçarcasına Ege Denizini geçmeye çalıştığı bot maceralarında, umut için verilen savaşlardan örnek hayatlarla bahsediyor Özdemir. Sadece dramatik olayları anlatmıyor aslında. Bu yolculukta iyi işler başaranlara da değiniyor, belki de örnek olabilmeleri umuduyla zorluyor kalemini. Böylelikle hayata kaçış filminin kahramanları bir kez daha kahraman oluyor. Konu Almanya'nın Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşmasının ardından artık yavaş yavaş Türkiye'ye üzerine odaklanıyor. Bahsedilecek konuların fazlalığı aşikar, başlıyor havaalanı patlamasından, Kilis bombardımanından, Türkiye-İsrail ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin sonuçlarından ve Kıbrıs'tan konuşmaya. Konuşmaya diyorum, çünkü okuruyla konuşuyor Özdemir. İçinde biriktirdiklerini tek nefeste döküyor adeta. Bunları anlatırken de yine okurunu anlattığı şehirlerde gezintiye çıkarmayı ihmal etmiyor. Son olarak 15 Temmuz olayları ve FETÖ'ye değiniyor. Kendini iyi niyetli bir sivil toplum kuruluşu gibi tanıtan 40 yıllık Türkiye projesinin kalkıştığı kanlı bir darbe girişimini ve 15 Temmuzdaki bu kanlı darbe girişimi sonrasındaki çöküşünü dile getiriyor. Hala merak ettiği ise tek bir şey var, neden? Tüm bunları neden yaptılar? Bu sorunun cevabı henüz yok. Özdemir susuyor, siz düşünüyorsunuz artık. Cüneyt Özdemir'in kitabını yazmaya başladığında söylediklerini hatırlıyorum yeniden. Yazıp yazıp sustuğu ya da yazıp yazıp sildiği, bu yüzden belki de cümlelerinin kaybolduğu, hatta belki kendinin de içinde kaybolduğunu söylediği onlarca konuyu bir kitabın içerisinde toplayabilmiş olması ve bu kitabı baştan sona heyecanla okunabilecek dinamikte tutması okuyanı bir hayli etkilerken, son bir soru yükseliyor yazarın kaleminden. "Sahi" diyor, "Seninle yollarımız yeniden kesişir mi?" Gülümsüyorum. "Bence, kesişir." diyerek tüm hikayesi sonlanmış kitaplar gibi kitaplığımda kırmızının en çok yakıştığı rafa kaldırıyorum. Kim bilir başka bir gün, yine altını çizdiğimizi cümlelerde buluşuruz, ne dersin? #kitap #kitapkurdu #kitapaski #kitapkokusu #kitaptavsiyesi #hergun1kitap #kitapseverlerkulubu #kitaptutkusu #oykuhane #bookstagram #kitapokuyoruz #kitapligim #instabook
Suskunluk Dağının Zirvesinde
Suskunluk Dağının ZirvesindeCüneyt Özdemir · Doğan Kitap · 201633 okunma
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.