Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Selçuk Baran, ne yazsa okurum dediğim nadir bir yazar. Üç öyküden oluşan kitabın ilki , Türkan Hanım’ın Ölümü ; daha önce tiyatro olarak da sahnelenmiş ve eminim ki tiyatrosu da çok güzeldir. Benim de en sevdiğim öyküsü bu oldu. Çünkü bir sürü farklı karakterin ruh tahlillerini bu denli başaralı ve içten yazabilmesi öyküyü okurken daha da içine çekiyor insanı. Türkan Hanım’ı kendisinden değil de , onun sofrasına oturup ölüm öyküleri anlattığı eşinden dostundan , çocuklarından, hatta onun hakkında atıp tutan komşusundan dinliyoruz. İnsanları haklı çıkaran tek şeyin ölüm olduğunu, insanları sevmediğini daha doğrusu yaşayışlarının onu ilgilendirmediğini, dünyada intihar eden ilk insanı merak ediyordu Türkan Hanım. Bu yüzden de hayatla ölüm arasındaki o uzun çizgide dolaştırarak oyalıyordu kendini. Sonra da iki tüp hap içip gözlerini yumdu hayata Türkan Hanım. Daha anlatmadığı birçok şey vardı belki de ama artık ölüydü sonrası yoktu. İkinci öyküsü Temmuz, Agustos, Eylül: bu sefer çok keyifli bir yolculuk öyküsü, baş karakter tatil için gidip orada dul bir kadından hoşlanıyor, tatlı sohbetleri , Salih bey ile Edibe hanım arasında ilerleyen arkadaşlıkları ikisinin de uzun zamandır unuttukları duyguları gün yüzüne çıkarıyor. İşinden, önceki hayatından kaçmak istiyor cünkü kıpırdanıp , kurtulmak istedikçe daha çok gömüldüğü bataklıktan, kişisel yetersizliklerinden, kişisel düzensizliklerinden fazlasıyla muzdarip. Edibe hanımla evlenmek istese de bu arzusu da sadece öykünün adı gibi Temmuz , Ağustos ve Eylül aylarınca sürüyor, daha sonra oynamayı çok istediği oyununu oynamak için geri dönüyor, böylece bu tatlı hikaye son buluyor. Kızmalı mı yoksa bazı şeyler tadında mı kalmalı bilemedim. Ama Edibe Hanım için çok daha güzel bir son isterdim . Diğer öykümüz Kış Yolculuğu, yine bir yolculuk öyküsü. Öykü boyunca her şeyi gözümde canlandırarak okumayı nasıl bu kadar başarabilmiş Selçuk Baran, burada karakter yıllardır gitmediği doğduğu yere gidiyor ve orada çok sevdiği bir tanıdığıyla hiç ummayacagı kadar keyifli zaman geciriyor, tabi ki orada yüzleşmeler, yüzleşmekten korktuğu gercekler, hatırladığı , öğrendiği bir çok şey oluyor. Genele bakacak olursak üç öyküsünde de ortak olan bir “acı” var. Acının insanlığın ortak kaderi ve sahici oluşuna dair. Ve bunu karakterleriyle öyle güzel anlatmış ki. Bu acının onları toplumdan ötekilestirilmesi, yüzleşemediği gerçeklere, korkularına , kabul edip değiştiremediği gerçeklerine götürmesi de öykülerinde sık sık görülen ögeler. Ve şöyle der ; “Durmadan kendini anlatır acı, çünkü kendi kendine yetmediğini duyar.” Çok iyi bir gözlemci yazar. Kullandığı metaforlar, örnekler.. çiçekçiliğin çok temiz ve şerefli bir iş olduğunu söylerken o insanın en büyük gelirinin aslında ölüm çelenkleri oluşu, yargılamadan sevmenin bir başka şeyin buyruğuna hizmetine vermeden sevmeyi, evdeki perdelerinin sürekli kapalı olması ile Türkan Hanım’ın karakteriyle olan ilişkisini , perdesi kapalı olduğu için o merak uyandıran , bilinmeyene duyulan gereksiz saygıyı , o insanı tanımaya dair içeri sızabilecek tek bir delik bile olmayışını bir insanla bağdaştırması .. Yazarın bu kadar etki bırakması bence dili, çok basit cümleleri dahi öyle naif ve kendiliğinden olması gerektiği gibi yazıyor ki her şeyi ondan dinlemek istiyorsunuz. Herkes daha çok okusun Selçuk Baranı :)
Kış Yolculuğu
Kış YolculuğuSelçuk Baran · Yapı Kredi Yayınları · 2020384 okunma
·
168 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.