Gönderi
Kırkı aşkın dile çevrilen ve sinemaya uyarlanan Okuyucu , 20. yüzyıl Alman edebiyatının en parlak romanlarından biri..
Çok derin bir aşk hikayesi .. Ama mevzu sadece aşk değil.. On beş yaşında olan Michael Berg ile otuz altı yaşındaki Hanna Schmitz ‘in yolları kesiştiğinde , biri hayatta tecrübesiz ama eğitimli bir genç , diğeri hayata karşı daha tecrübeli ama eğitimsiz bir kadındı.. Aralarındaki aşk ilişkisini irdelemeye kalktığımızda herbirimizin değer yargıları birbirinden farklı olmasına rağmen ahlakî birtakım soru işaretleriyle karşı karşıya kalıyoruz . Birbirlerinde tamamladıkları öyle çok duygu var ki.. Buna sadece aşk ilişkisi olarak bakmak yanlış olur. (Okurken sürekli Michael yirmi yaşında olmuş olsaydı her şeyi kafamda daha rahat oturtabileceğimi düşündüm. ) Bir gün ansızın Hanna ‘nın ortadan kaybolmasıyla devam eden hikaye , yıllar sonra onları bir mahkeme salonunda karşılaştırıyor. Michael bir hukuk öğrencisi ve yargılanan Hanna.. Sevdiği kadının suçlandığı mahkemede yaşananlar herkes için bir iç muhasebe niteliğinde..Ahlak nedir ? Vicdanınız hayatınızın tam olarak neresinde? Peki içine düştüğünüz utanç çukuru sizi ne kadar dibe çekebilir , biliyor musunuz? Hanna ‘nın kendi içinde sakladıkları , utancı bir yana yıllar sonra Michael ‘ın aynı duygularla sınanması beni çok etkiledi. Kitap için ne yazsam hissettiklerimi anlatamayacakmışım gibi geliyor . Kitabın kapağını kapattıktan sonra filmi izlemeyi unutmayın. Filmdeki karakterlerin, yaşanan olayların ardından hissettiklerini , oyuncuların yüzlerinde okumak ayrı bir keyif veriyor. Hissettiklerimi hissetmenizi, kitabı okumanızı çok isterim .. ( ! Kitap - Film +18)
·
299 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.