Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fatiha suresi 4. ayet 2. bölüm.
اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ الفاتحة أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ 10 Recep 1443 4. Ayet... Yanlız sana ibadet ederiz, ve yanlız senden yardım dileriz. Bu Ayet'i iki başlık altında toplamamız gerekiyor demiştik, birincisi "Yanlız sana idadet ederiz" bölümünü 8 Recep 1443'te anlatmaya çalıştık. "Yanlız senden Yardım dileriz" kısmını, ikinci bölüm olarak anlatmaya çalışacağız, inşâALLAH'U RAHMAN. "Yardım dileriz", Bu Ayet-i Kerim'eyi bizlere bahş eden, ve bu ayette ki kavramı anlamamızı emr eden, ALLAH azze ve celle nin kullarının bu kavramı anlaya bilmesi için öncelikle yaratılan insanın, her ne şekilde olursa olsun, mutlak bir sebep den dolayı, bir zaman, bir yerde, ve bir şekil de yardım istemek üzerine, yaratılmış olmasından dır. (Bunlar farklı iki kavramlar dır, yardım ve istemek). Öncelikle yardıma ihtiyacı olan insanın, aciz yaratılmış olmasından dolayı, istemeden ve yardımsız yaşayamayacağını, hayatta kalma güdüsünden dolayı, birilerine, yada bir şeylere ihtiyacı olduğunu, nerede ise herkes kabul edebilir. Ancak bu nokta'da tam bir inanç şeklinde ve hiç bir umar yada amaç olmadan, yardım etmeye geleni, kabul etse bile, gelen yardımın ALLAH azze ve celle'den geldiğini, asla unutmaması gereken birinci anlayış olduğunu, bilmeli insan olan kullar. İkinci olarak, o anda bir yardım, destek, yada içinde bulunduğumuz durumdan kaynaklanan, ve her ne olursa olsun bir telefon kadar bize yakın olan sevdiklerimizi arayıp, yardım alabilecek iken, evvel bu Ayet'i okuyup sonrasında, Rabbi'ne, senden başkasından gelen (İbrahim as meselesinde olduğu gibi, cibril emin'in yardıma gelmesi.) yardım dan yine sana sığınırım diyebilmektir, hakikat aleminin yardım kavramı. Biraz daha anlama derinlik katmak gerekir ise, yaratılanların yardımını, yada sizin için en zor durumlar da bile uzattıkları eli geri çevirmek değil, gelen elin kimden olduğunu bilmek ile birlikte, şu bilinçte olmalıyız, mesela; yardım alan değil veren isek, bu nokta da yine kendimizi bir hiçlik ve bir kimliksizlik atfederek, yapacağımız yardımın mümkünse ALLAH'tan başka kimsenin görmesine izin vermeyerek, yapılacak olunanın ondan geldiğini bilerek, tamda burada (sağ elin verdiğini sol el görmemeli)' den kasıt olanın aslında zahir dünya'nın içinde kaybolan zahir insanlar gibi değil de, hakikat dünyasında seyahat eden bir kul gibi tefekkür ettiğimizde, sol elden kastın kendi sol yanımız veya kendi nefs'imiz olduğunu anlamak, günümüzde neredeyse imkansız olan bu noktalara ulaşabilmek, bu kavramı anlayan birey olup idrak ettikten sonra, yardım etmenin kendisi ile alakalı olmadığının hakikati ile yüzleşir, ve tam bir teslimiyet ile teslim olur ALLAH azze ve celle'ye, böyle olunca yardım isteyebilmenin ne demek olduğunu da bilir kulluk bilincindeki insan. Bundan sonra kendisine yardım için gelenlere yardım etmek bir tarafa, gelen muhtaç olanın kendi hatasından kaynaklanan bir sebep üzerine olduğunu, ve kendisine kimin gönderdiğini, mutlak suret ile RAHMÂN'ın yardımının kendi elinden olması gerektiğini, ve bunun kaçınılmaz bir hakikat olduğunu idrak eder ise, o zaman ancak yardım ettikten ve sol elin yani nefs'in bile görmesine izin vermedik ten sonra, gelen iyilik yapabilme Rızk'ının, kendisine kimden ve nasıl geldiğini idrak eder, ve devamında tefekkür ettiğinde çokça ve durmaksızın ağlar ve asla göz yaşlarını durduramaz iman sahibi kullar. Peki neden? Bu noktaya ulaşmış kişi, rızk'ın ALLAH azze ve celle'den geldiğini, (EL REZZAK) olanın o olduğunu bilir, ve verebilmeye sebep olmanın onun kendisine olan merhametinden dolayı olduğunu bilir, bu noktaya şükür ve hamd' ile ulaşabildiğini idrak etmiş olduktan sonra, şunuda idrak eder. Onun sebep olduğu, yardım ona artık kaçınılmazlık olan kader sonucunda ulaşmıştır, ve bu nokta'da kendini hesaba çeken kişi neden bu yardım talebi bana ulaşmadan ben ona ulaşıp yardım etmedim ki! düşüncesi kendi kalbine düşer, ve kendisinden yardım talep edenin talep edecek duruma gelene kadar ne şekilde ve ne şartlar altında kaldıktan sonra ancak yardım istemeye geldiğini, birisin den istemenin hiçte kolay olmadığını, kendi yaşamından bilir, ve öncesinde ona ulaşamamış olmanın verdiği pişmanlık ve hüzün üzerine ağlarda ağlar ve bağışlanma diler, Rabbi RAHÎM'in den. Evet istemek veya yardım etmenin ne olduğunu idrak edemeyen ve bunun tam karşılığını hayatına geçirmemiş kişi, ne şekilde şükür edeceğini bilemez duruma, zamanla düşmesi kadar doğal bir yaşam döngüsü olamaz herhalde. Burada bu kavramı daha da iyi anlayabilmek ve bu noktalara ulaşabilmek için ALLAH azze ve celle'yi çok sevmeli, ve ona karşı tam bir muhabbet beslemeli ki, sevgi kavramını idrak edebilsin insan, çünkü bu yardım edebilme yetisi ancak seven bir insanın başka bir insana sevgisinden ötürü gerçekleşe bilen, bir çaba ve uğraş ile olur, diğer şekilde yardım etmeye devam edemez insan, bunu çokça görüyoruz yaşamın içinde, insanlar bir çok hayr kurumlarında gönüllü olarak hizmet verdikten bir süre sonra ya ayrılıyor, yada her şeyini bu kurumlara aktarıyor, çünkü ya seviyor yada başka sebeplerden ötürü bu kurumlarda gönüllü oluyor, severse daim oluyor, sevmez ise mutlaka oradan alınıyor. Dolayısıyla yardım istemek için öncelikle şunu iyi bilmeli, evvelinde kendisine gelen yardımların kimden geldiğini bilmek, ve kendi yapacağı yardımı kimin sebebi ile yapabildiğini idrak etmek gerekir, bu yüzden bu ayette ALLAH azze ve celle bizlere "Ancak senden yardım isteriz" emri üzerine yaşamını anlar ise kul, ve bu doğrultuda bir felsefe ile hareket eder ise, kendi yaşamı içindede görür hakikatin resminin, böyle olunca ayetin hayat bulduğunuda idrak eder, ve bir sonraki ayet de, kendi yaşamının içinde hayat bulabilir iman etmiş ve gereği gibi yaşamaya uğraş veren mûgmin kullar. En son şeklini aldığında ise kul, ibadet edilen yeğane ve başka bir şeklide değilde, sadece onun emr ettiği gibi ibadet edeceğini kavrar ise, sonrasında yardım etmenin ne demek olduğunu, ve yardım istemeyi ateşe atılmak gibi görerek, hatta bazı zamanlarda bu yardım isteme meselesini Rabbi RAHÎM'ine bile seslemek yerine, kendi kalbi değilde, RABBİ'nin evi olduğu ve ebedî yurdun kapısının giriş anahtarı olan, Ruh'un bağlı olduğu tek yaşamsal organ olan Kalbinin onun sarayı olduğunu bilir, ve bu inanç doğrultusunda hayattındaki yaşama yer verdiğinde, zamanı gelince ALLAH azze ve celle'den bile istemeye hâya eder duruma gelir, ve sadece şükür ederken hamd'ini arttırmaya gayret gösterir, tamda bu noktada şu meşhur söz hayat bulur hakikat aleminde, "kader gayrete aşıktır"... Evet istememek insan oğlunun ulaşa bileceği en büyük noktadır, gayret ve kader'in bile birbirlerine ne kadar muhtaç olduğunu bilen kul, bu yaratılmış olan iki kavramın bile bu kadar birbirlerine muhtaç olduğunu idrak eder ve bu kavramlara olan merhametinden ötürü dua eder Rabbine (Senden sana sığınırım) diye, kul'a yazılanı teslim etmek için sebep oluşmasını bekler kul'un kaderi, aşık olduğu gayret'i kul'un hayatında görmemesi, sadece bir ses olarak duyulur hakikat aleminde, "Rabbim! bu kula nasıl ulaştıracağım ben kendisine yazılı kaderini" konuşan kader... Cevap ise, kimsenin duymasına izin verilmeyen, ve kulu ile RABBİ arasında gerçekleşen bir konuşma olur artık, ve şöyle bir ses duyulur ikisi arasında, " BEN O KULUMDAN RAZIYIM" bundan sonra kulun kaderi onu bırakır ve şöyle der, Rabbimiz sen bu kulun yazgısını bizden daha doğru bilirsin, biz bilemeyiz sen bilirsin, bize bilmediklerimizi öğret, diye sesler. Bu noktadan sonra kul kaderinin, cüz-i iradesini küll-i iradeye teslim etmiş olmasından dolayı, kul'un farklılık gösteren yaşamı, yaşamının içinde hayat'ı buldurur. ALLAH azze ve celle'nin onun için diledikleri den, ve onun cennet hayatında karşılığını ödemek adına, kendisine ulaşan nimetlerin sadece ALLAH azze ve celle'den geldiğini, dünya hayatında şahidlik yapar, bu olanlar kulun gayret-i ve ALLAH azze ve celle'nin merhametinden dolayı bu noktaya ulaşabilir kul. Dolayısıyla istemek sadece onun istediği şekilde değil, O'ndan ne şekilde, hangi şartlarda olması gerektiğini bizlere bu ayetinde öğretiyor merhamet sahibi ALLAH azze ve celle, bu bilince ulaşan kullar ise yine O'nun Merhamet'in den dolayı, yardım istemenin hakikatini bilir, ve mutlak bir hidayet-i üzere gerçekleşir olanlar, ve bu kuluna, mutlak merhametinden dolayı, merhamet bahş eder, Merhamet'in kaynağı ve RAHMAN olan ALLAH azze ve celle. En Doğrusu ALLAH azze ve celle bilir. 10 Recep 1443 بايتول
·
326 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.