Gönderi

“Sevgililer Günü” Vesilesiyle Sevgili sözcüğü, “sevmek sözcüğünden türetilmiştir; öyleyse evvela sevmek sözcüğünün anlamı üzerine konuşmak gerekir. Sahi, sevmek nedir? Sevmek, sözcük olarak soyuttur, sadece özel bir ilgiyi, alakayı, bağlılığı, değeri ifade eder. Bütün bunlara anlam veren, sevginin kendisi değil, insanın bunlara verdiği anlamdır. Demek ki herkesin “sevgi budur” diyerek üzerinde anlaşabileceği bir örnek yoktur. Zaten birimizin sevgi duyduğuna bir diğerimizin nefret duyabilmesi de bununla alakalıdır. Sevgi, insanın ihtiyaçlarıyla alakalıdır; kişi ihtiyacını sever. Sevmek, değer vermektir, değerli bulmaktır. Peki, değer dediğimiz olguyu belirleyen nedir? Kişiyi bizim nazarımızda değerli kılan bizim değerlerimiz, değerli bulduklarımız mıdır yoksa kişinin değerleri, değerli buldukları mı? Tabii ki bizim değerlerimiz, değerli bulduklarımız. Bu noktadan devam ettiğimizde görürüz ki aslında insan sahip olduğunu, sahip olmak istediğini, ihtiyacı olanı seviyor; bu da dolaylı ya da dolaysız ideolojiktir. Mesela anne, çocuğunu kendisine ait olduğu için “sever.” Çocuk daha doğmadan bunu örgütler, çocuğun kişiliği, bir cellat ya da tüccar olması onu ilgilendirmez. Eğer bir anne çocuğunu her durumda “seviyorsa” bu demek oluyor ki bunun o çocuğun kendisiyle alakası yoktur. Annenin bildiği şudur: “Anne, çocuğunu sever!” Bu da iddia edildiği gibi “içgüdüsel” değil, ideolojiktir. Tersinden aynı şey çocuğun anneye duyduğu “ sevgi” için de geçerlidir, o da annesi kim olursa olsun onu sevecektir çünkü ona da öğretilen budur. Bunun adı “öğretilmiş sevgi”dir yani bunun duyguyla ya da kıymetle alakası yoktur. Burada adına duygu denilen şey, “örgütlenmiş duygu”dur. “Kıymet” ise, kişinin kendisine ait olana verdiği kıymettir. Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç şudur: “Sevgi evrensel” değil, bireyseldir, en bireysel olan şeylerden biridir. İnsanların üzerinde ortaklık kurdukları sevgiler de vardır; örneğin vatan, lider, din, aile sevgisi gibi ama bunlarda bile herkes “seviyorum” dediğini başka maksatlarla sever. İnsanın “hayvan sevgisi” de farklı değil çünkü birinin sevdiği hayvanı diğeri öldürür ya da aynı insan köpeği severken yılanı öldürür, oysa ikisi de hayvandır. Demek ki insanda olanın adı “hayvan sevgisi” değil, ihtiyacı olan hayvanı sevmektir. İnsanların üzerinde anlaşabilecekleri bir tek sevgi, doğa sevgisi olabilir lakin o da bugün için mümkün değildir. Şu var ki bugün kurulu olan hayat, doğa ile bu tür bir ortaklığa uygun değildir; günümüzdeki uygarlığın işleyişi doğanın yok edilmesine endekslidir. İnsanların ortak bir doğa sevgisinde buluşabilmeleri ancak mevcut uygarlığın yıkılmasıyla başlayabilir. Peki, “en çok sevdiğimiz” insanı neye göre belirliyoruz? Neden bütün sevdiklerimize değil de bunlardan birine, “en” olana “sevgili” diyoruz? “En” olan, en çok ihtiyaç duyduğumuzdur. Burada “en” olanı belirleyen de cinsellik eksenli olan bağdır. Kadınlarda bu durum bir zaman sonra yerini çocuklarıyla kurdukları bağa bıraksa da başlangıçta onlarda da “en” olan insan, cinselliği esasına dayanan bağdır. Tabii ki bu durum bir tek cinsellikle açıklanamaz, bunun asıl nedeni, hep birisiyle tamamlanmaya uygun yetiştirilme tarzı ve kültürel kodlardır ama bu da zaten cinselliği içine alan bağ olarak öğretilmiştir. Yani tamamlanacağımız, birlikte yaşlanacağımız insan olarak bize öğretilen, cinselliği yaşadığımız insan olduğundan, bunu yaşadığımız insanı da otomatik olarak “en” olarak görüyoruz. Bu insana “sevgili” dememizin nedeni de budur yani sevgili dediğimiz kişi, seviştiğimiz, sevişeceğimiz kişidir. “Çok sevmenin” tercümesi, en çok ihtiyaç duyduğumuz olandır. En riskli ve güvensiz olanı da budur çünkü bunun ömrü çoğu zaman araya bir bedenin girmesiyle son bulur. Sonuç olarak: Günümüz insanının adına “sevgi” dediği şey, ihtiyacı olanı sevmektir; bu, karşı taraftaki insana değil, kişinin kendi ihtiyacına duyduğu bağlılıktır. “Seviyorum” derken, burada kastedilen o kişiyi değil, onun bize verdiği, hissettirdiği ya da bizim onun üzerinden yaşadığımız ya da “hissettiğimiz” şeyi sevmektir. Zaten birinin yerine bir başkasını koyabilmemizin ya da ihtiyacımız değişince sevdiklerimizin de buna bağlı olarak değişiyor olmasının nedeni de budur. Bu demek oluyor ki adına “sevgi” dediğimiz şey, esasında insan egosunun en rafine edilmiş halidir, yüceltilecek bir hal değildir çünkü insan egosunun yüceltilecek bir yani yoktur. Bilakis, eğer günün birinde çıkarsız ve karşı taraftakine bir kıymet (sevgi) verilecekse, bu ancak egonun alt edilmesiyle mümkün olacaktır. Elias Nin
··
280 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.