Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

342 syf.
9/10 puan verdi
Emre Caner'in kaleme almış olduğu kaplumbağa terbiyecisi diğer adıyla Osman Hamdinin romanı... || Babası Edhem Paşa padişahın önemli adamlarından, saygın ve otoriter biridir. Sözünün üzerine söz söyletmez. Buna rağmen Osman Hamdi resim tutkusunu babasına açar ve eğitimini bunun üzerine sürdürür. Hatta Paris’te âşık olur ve Fransız Maria ile ilk evliliğini yapar. Ülkesine döndükten sonra ilk görevini Midhat Paşa’nın ekibinde Bağdat’ta Yabancı İşler Müdürlüğü olarak alır. Bu deneyim ona çok şey katar. Bu bölgede yaşadıkları ülkesinin geleceği konusunda karamsarlığı artırır. Bağdat dönüşü yine kendisine uygun görülen görevleri yapar ama resim yapmayı hiç bırakmaz. Henüz farkında olmasa da Müze-i Hümayun’a müdür atanması hayatını tamamıyla değiştirecektir. Bu onun için bir dönüm noktasıdır. “Bir ülkenin gelişmişliği müzeleriyle ölçüldüğü bilinciyle” var gücüyle çalışmaya başlar. Kısa zaman sonra Osmanlı’nın ilk güzel sanatlar akademisi Sanay-i Nefise Mektebi Aliye’sinin yöneticisi olarak atanır. Artık ondan mutlusu yoktur. Yıllarca hayat ettiği hayatı artık yaşamaya başlamıştır. “Paris’te öğrenciyken Louvre Müzesi’nde geçirdiği saatleri unutamıyordu. Müzenin sadece eski eserleri ziyaretçilere teşhir eden bir bina anlamına gelmediğini öğrenmişti orada. Hayalindeki müzeyi gezenlerin kendi kökleriyle önyargısız ilişkiler kurmasını ve medeniyetin geçirdiği aşamaları gözlemleyip içinde bulundukları zamanı daha iyi kavramalarını istiyordu.” (s. 182) Mimar Vallaury ile önce Güzel Sanatlar Akademisi binasını sonrada adım adım büyüterek neredeyse 10 bin m2’lik bir sergileme alanına sahip İstanbul Arkeoloji Müzesini inşa ederler. Güzel sanatlar Akademisine dünyanın en iyi resim, heykel ve mimarlık hocalarını getirtir. Ve okul 3 Mart 1883 günü öğretime başlar. Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda bölgelerinde arkeolojik kazılar yaparak çok değerli tarihi eserleri gün ışığına çıkarır. Bunlardan en önemlisi İskender Lahiti’dir. Daha da önemlisi Asr-ı Atika Nizamnamesi’nin yani antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan yasanın çıkarılmasını sağlayarak, o güne kadar yabancı arkeologların elini kolunu sallayarak yurt dışına çıkardıkları kültürel miraslarımızın önüne büyük bir engel koyar.Ülkenin geçmişinin kalıntılarını bünyemizde tutar.En ünlü eseri Kaplumbağa Terbiyecisi’nin neyi ifade ettiği sanat çevrelerinde çokça tartışılmıştır eminim. Bu romanda kaplumbağaların ifade ettiği şey, onun mücadele ve sabır dolu hayatını okuduğumda, bana çok anlamlı geldi. Tablo üzerinde hafifçe öne eğilmiş, kamburu açıkça ortaya çıkmış yaşlı bir adamın elinde kaplumbağaların eğitiminde kullanılan bir ney, boynunda gerekirse cezalandırmasında yardımcı bir tahta sopa asılıdır. “Hem bir baba şefkati vardı adamın yüzünde, hem de gaddar bir öğretmen bakışı. Gözünü kaplumbağalara umutsuzca diktiği de söylenebilir, geleceği umutla beklediği de. Ama ne olursa olsun yaşlı eğiticinin işi zordur. Çünkü o ağırkanlı hayvanların öğrenmeye hevesli olmadıkları apaçık ortadaydı. Kaplumbağaların bazısı ona sırtını dönüp uzaklara gitmeye başlamıştı bile. Başlarında dikilen adamın sabırlı olmaktan başka bir çaresi yoktu. Osman Hamdi yeni tablosunda adeta kendi hayat hikâyesini özetlemişti. Batılılaştırmaya çalıştırdığı muhafazakâr bir toplumda eğitici rolü oynamak gerçekten de iğneyle kuyu kazmaya benziyordu.” (s. 314) Hiç vazgeçmeden, sabırla ülkesini ileriye taşıyacağına inandığı sanat bilincini geliştirmeye çabalamış olan Osman Hamdi Bey’in aslında kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu. Osman Hamdi hem resim hem de müzecilik konusunda uluslararası bir üne sahip olmuştur. Birçok yabancı ülkeden nişan, madalya almış ve üniversite doktorasına layık görülmüştür. Ancak kendi ülkesinde bu değeri ancak başardığı işlere bakarak kendi kendine ve yakın çevresiyle sınırlı olarak yaşamış olması üzücü. Okumakla kalın…
Kaplumbağa Terbiyecisi
Kaplumbağa TerbiyecisiEmre Caner · Kapı Yayınları · 2014813 okunma
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.