Gönderi

Hüküm Ancak Allah'ındır Ayeti Ne Anlama Gelir?
Dinî ahkâmı tek kaynağa indirgeme konusunda başvurulan bir diğer delil, En'âm 6/57, Yûsuf 12/40 ve 67. ayetlerdeki ini'l-hükmü illâ lillâh (Hüküm ancak Allah’ındır.) ifadesidir. Kur'ancı söylemin yorumuna göre, Hüküm Allah'tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur. Mezhep içtihadlarıyla, icmâ, kıyas başlıklarıyla veya hadislere dayandırılarak verilen hükümler Allah’ın hükmü değildir. Bu mezhepleri dine eşitlemek, Allah'ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Allah'ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz. Kehf Suresi 27. ayetten Allah'ın hükmüne uymanın Allah'ın vahyine uymakla yerine getirilebileceğini anlarız. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler nasih mensuhla (25. bölümü okuyunuz), uydurma hadislerle Allah'ın hükümlerini değiştirmeye yeltenmişlerdir. Allah'ın hükümleri Allah'ın vahyi olan Kuran'dadır. Zaten Allah'ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yoktur ki bu kaynağın Allah'ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah'ın olması (12 Yûsuf Suresi 40) ve Allah'ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Allah'ın hükümlerinin hepsini içeren Kur'an'ı dinin tek kaynağı yapmak zorundayız. Eğer Allah'ın hükmü olmayan, Allah'ın olmayan kitapları, dinî hüküm kaynağı yapıyorsak (İster mezhep ilmihâli, ister hadis kitabı olsun) Allah'ın kitabı Kur'an'la çeliştiğimizi bilmeliyiz. Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adları ve mezheplerin Hanefi, Şafii, Caferi gibi adları, bu hükümlerin sahiplerinin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır. (160) İlk Haricîler tarafından da bir tür slogan olarak kullanıldığı bilinen “Hüküm ancak Allah'ındır.” mealindeki Kur'an ifadesinin teşrî (hüküm vazetme) yetkisinin kime ait olduğu ve/veya Sünnet'in dinî ahkâm tespitindeki yeri ve kaynak değeri gibi bir konuyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Zira bu ifadenin yer aldığı En'âm 6/57. ayetin Edip Yüksel mealindeki karşılığı şöyledir: De: “Ben Rabbimden bir delile dayanmaktayım. Siz ise onu yalanladınız. Ona meydan okuyarak istediğiniz şeyi getirmek benim elimde değil. Hüküm ancak ve ancak Allah'ın. Gerçeği anlatıyor O, en iyi ayırandır. Türkçesi bozuk bu çeviriden bile açıkça anlaşılmaktadır ki hükmün sadece Allah'a ait olması, müşriklerin “Bizi tehdit edip durduğun azabı getir de görelim!” şeklindeki meydan okumaları karşısında Hz. Peygamber'e, “Ben bu konuda yetki ve tasarruf sahibi değilim. Azap hükmünü verecek olan yegâne otorite Allah'tır.” demesi tembihlenmiştir. “Hüküm ancak Allah'ındır." ifadesinin geçtiği diğer iki ayete gelince, bunların birinde (Yûsuf 12/40) şirkin bâtıl/temelsiz bir inanç olduğu, ulûhiyetin Allah'a has kılınması gerektiği belirtilmiş ve bahis konusu ifade, hapisteki arkadaşlarına tevhid inancını anlatan Hz. Yûsuf'un sözü olarak aktarılmış; diğer ayette (Yûsuf 12/67) ise “Tedbir ilahî takdiri değiştirmez.” şeklindeki inancına atfen Hz. Yakub'un sözü olarak nakledilmiştir. Bir an için söz konusu ifadedeki “hüküm” kavramının teşrī ile ilgili olduğu kabul edilse bile, üç ayetten hiçbiri “Allah dinî ahkâmın tümünü Kur'an'da vazetmiştir.” gibi bir iddiaya haklılık payesi vermez. Aksini iddia etmekse ancak ilk Haricîlere atfedilen Kur'an ve yorum anlayışıyla mümkün olabilir. Bu anlayışın temel karakteristikleri ise tarih-dışılık, bağlamsızlik, sathîlik ve gelişigüzellik şeklinde sıralanabilir. Kur'ancı söylemin Kur'an'ı anlama ve yorumlama tarzı da bütün bu özellikleri az çok ihtiva eder. Böyle olması Kur'an'ı dinde yegâne ve yeterli kaynak olarak görmenin kaçınılmaz sonucudur. Çünkü Kur'an kendi tarihsel ve metinsel bağlamında okunduğu zaman, onun her şey hakkında konuşmadığı anlaşılır. Özellikle sahabe ve tâbiûna ait izahlara bakıldığında, Kur'an'ın bahis konusu ettiği hususların hemen tamamıyla nüzul ortamındaki tarihî çerçeveyle sınırlı olduğu görülür. Hâl böyleyken Kur'ancı söylem bu tarihî anlam çerçevesine bilinçli olarak bakmaz; çünkü oraya baktığında kendi zihninde kurguladığı ve/veya “Kur'an şu konuda da konuşmalı” arzusunun karşılığını ne Kur'an metninde ne de sahabe ve tabiûn neslinin tefsirinde bulabilir. Sahabe ve tâbiûna ait izahlarda bulacağı şeylerin önemli bir kısmı, Mekkeli müşriklerin veya Medine'deki Yahudiler, Hıristiyanlar ve münafıkların yapıp ettiklerine dair ifadeler, Allah'ın isim ve sıfatları hakkında tecsim ve teşbih yüklü tavsifler, cennet ve cehennemle ilgili olarak yetmiş bin akrep, yetmiş bin yılan yahut yetmiş bin köşk ve bir o kadar da huri gibi abartılı tasvirler, hukuki ayetler bağlamında ganimet paylaşımı, haram aylarda savaş meselesi, köleler ve cariyelerin statüsü gibi konularla ilgili Arabî-örfî hükümler, muhtelif kıssalar bağlamında da efsane ve menkıbe türü anlatılardan ibarettir. (160) Kur'an Araştırmaları Grubu, “Kur'an Ayetlerine Göre Din"
Sayfa 213-215
·
88 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.