Gönderi

Dükkâna girdim, Alman giyimli, Alman tıraşlı, Almana benzeyen bir Yahûdi genci iltifatsız, gülerek bana bakti. Dükkânın içi de temiz, düzenli, zevkli, masa üstüne yayılmış kartpostallar arasından bahsettiğim bina suretini parmağımla işaret edip Türkçe sordum: “Bu nedir?" Dilimi bilmese de işarettimden neyi kastettiğimi anlaması mümkün olan kibirli genç, sualime hiç kımıldamadan Fransızca olarak cevap verdi: -Ben Türkçe bilmiyorum. Maksada ulaşmak için kendi dilimi feda etmeye mecbur oldum. Ben de Fransızca başladım: -Bu ne? -Bu Herzl... -Herzl’in kabri mi? -Yok, Herzl adına yapılmış bir lise. -Nerede yapılmış? -Telaviv'de. Yahûdi’nin ağzını biraz yumuşatmaz mı diyerek, cevapları çekip almak için birkaç kartpostal ayırdım; ondan başka Yahûdi eserlerinin resmi koyulmuş bir albüm de ayırdım. Sonunda yine sormaya başladım. -Herzl'in kolunun altındaki “Yahûdi Devleti” kitabı sizde var mı? -Yok. -Getirtebilir misiniz? -Baskısı bitti. -Bütün kartpostallara "Betsalel" diye yazılmış, bu ne demektir? -Bilmiyorum. Acayip, bu ters ve kibirli Yahûdi'nin ağzını para da yumuşatmadı, bununla konuşmak mümkün olmayacak herhâlde... -Aldığım kartlar kaç kuruş oldu? -Burada kuruş yok, sadece Fransız parası geçerli, üç Frank 25 santim. -Nasıl kuruş hesabı yok, burası Türk memleketi, Türk’ün hesabı da kuruş ile değil mi? Yahûdi gencinin dalgacı gülüşü arttı, vücudu da biraz kımıldanır gibi oldu. -Bu başsızlık, tertipsizlik memleketi: Türk akçesi ile hesap mümkün değil, o para dakikada, saatte bir değişiyor. Biraz öfkelenmiş gibi bir tavır aldım. -Türk memleketini, Türk akçesini sevmiyorsunuz, lâkin kendiniz her taraftan buraya geliyorsunuz, nasıl olsa da buraya yerleşmeye çalışıyorsunuz, keyfinize gelmiyorsa, sizi buraya çağıran yok. O hiç soğukkanlılığını bozmadı: -Ben bu medeniyetsiz memlekette hiç de yerleşmeyi istemiyorum, bugün yarın kendi memleketime, Hamburg'a döneceğim. -Sizi her taraftan kovuyorlar, sadece bu ahmak Türkler beş altı yüzyıldan beri kollarını açıp sizi kabul ediyorlar. Bu iyiliklerine karşı onları medeniyetsiz, tertipsiz diye hakaret ediyorsunuz, aferin! -Bizi Almanya'dan hiç de koymuyorlar, orada buradan çok daha iyi ömür sürüyoruz. Barbar (Türklere gayri medenî demişti, burada sıfatı daha da ağırlaştırdı) Ruslar, Romenler sıkıştırıyorlar. -Hiç de öyle değil! İşte bu miskin Heine'niz Yahûdi olduğundan Almanya'ya dönemedi, acizler gibi yürümedi mi? -Eskiden öyle olmuş, şimdi o zamanlar geride kaldı, her yerde faydamızı biliyorlar. Bu genç tamamen Siyonist değil galiba, Siyon'dan fazla Almanya'yı özlüyor. Sözü daha fazla uzatmadım, paramın üstünü alıp dükkândan çıkarak “Telaviv” yoluna devam ettim.
Sayfa 105Kitabı okudu
161 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.