Gönderi

245 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Bu kitapta da diğerlerinde olduğu gibi Uzun İhsan yine karşımızdadır. Ölüm’ün listesindeki diğer kişi de odur. Her öyküyle birlikte mahalle değiştirerek bir görünür bir kaybolur ve kitabın sonuna kadar sürekli Ölüm’ün elinden kaçmayı başarır. Cezzar Dede bilge bir kişiliktir. Bu hikayedeki asıl kahramandır. Zamanın, ölümün ve hatta yaşamın üstünde bir varlık sergiler. 11 torunu olması, torunlarına masallar anlatması, ki Ölüm’ün peşine takılıp yollara düşerken onları oyalamak için arkadaşıyla Efrasiyab’ın Hazinesini aramaya gittiğini söyler, ölüme giderken korkmaması onu okuyucunun gözünde bilge bir varlığa dönüştürür: Geçmişime bakıyorum da, hayat bugüne kadar bana hep güzel şeyler göstermiş: Bu dünyada her şey güzel. Çirkinlik diye bir şey yok; kim bilir, sadece aldanarak ve büyük bir budalalıkla, onda çirkinliği görenler çirkindir belki. Ama ben, dünyayı korku duygusuyla değil, güzellikle tanıyorum. Benim ona baktığım gibi, Dünya da bana bakıyor ve gülümsüyor, ben ona neden gülümsemeyeyim? syf.83 Sırayla bir Cezzar Dede bir Ölüm öykü anlatmaya başlarlar. Bu öykülerin korku, din, aşk, cennet gibi temaları vardır.EFRASİYAB’IN HİKÂYELERİ ‘nin öyle ilginç bir kurgusu var ki kendinizi sarmal bir yapının içinde hissediyorsunuz. Bir temayla ilgili anlatılan öykünün karakteri başka bir temada karşınıza çıkıyor. Öncelikle alt zeminde kurulmuş bir genel kurgu var sonra öykülere geçildikçe, ki bunlar birer masal niteliğinde zaman zaman, kurgu yer değiştiriyor ancak okuyucuyu hiç zorlamadan içine çekiyor. Ancak İhsan Oktay Anar kitaplarının ortak özelliği olarak algı açık okunması gerekiyor. Önce bir akışa bırakarak düz okuma yapabilir ardından aldığınız küçük notlardaki şifreleri çözmeye odaklanabilirsiniz. Örneğin 11 torun, Selam, Aden, Meva, Elhalid, Mamake, Heyevan gibi mahalle isimleri, Ölüm’ün sürekli elinde tuttuğu Kara Kaplı defter, ilk öyküde anlatılan sürekli gülümseyen çocuk ve onun yaptığı resim gibi. Tüm bunların dışında felsefi göndermeler üzerine de düşünebilirsiniz: Yaşam ve ölüm döngüsü ya da hangisinin diğerine üstün geleceği, korku, kabulleniş, kader olguları gibi. Bir başka ince nokta kitaptaki göndermeler, isim benzerlikleri kurularak bestecilere ve bestelere göndermeler, öykü kurgusundaki vampir benzetmesiyle Dracula göndermesi, ve yine burada bir parantez açacağım okuyanlar bilir Dracula asla tek başına bir korku romanı değildir bir dönüşüm anlatır, EFRASİYAB’IN HİKÂYELERİ ‘ni bir anlamda hazine sandığına çeviriyor. Neresinden tutsan elinde kalıyor denir ya bu romanda da okuyucu olarak neresinden baksan sana yeni bir şey sunuyor. Mesela arayış ve din arasındaki bağlantıyı açıklayan Ölüm’ün şu cümlesi gibi: Her insan ancak bilmediği şeyden korkar. Korkusunu yenmek için bilmek ister. Fakat bilmesi için araması gerekir. İşte, din de bu arayış değil midir? Bununla birlikte, eğer insan bir şeyi arıyorsa, onu bulmuş ve ona kavuşmuş da değildir. Kavuşamadığı şeye erişmek için can atar. Eh! bu da aşktır işte! Kısacası, yolumuzu şaşırmış değiliz. Korkudan araşıya, arayıştan ise aşka geçtik. syf.204 Okurken fark ettiğim bir başka şeyse benim için gerçekten çok kıymetli: ses akışı. Kitabın bir bölümünü evde tek başımayken sesli okumaya başladım ve inanamadım. Hiç bir kelime takılmadan, dilim sürçmeden akışkan bir şekilde dudaklarımın arasından çıkıyordu. Bunda şaşılacak ne var diyebilirsiniz ama öyle değil işte. Ben yazdığım metinleri de sesli okumaya gayret ederim. Bir çok kitabı ve şiiri de. Ancak çoğu zaman kelime doğru seçilmemiştir ve ses ağızdan çıkarken bir şekilde dile takılıverir. Bu kitapta ise hiç öyle bir şey yoktu. Eğer alıp okursanız lütfen siz de deneyin.
Efrasiyab'ın Hikayeleri
Efrasiyab'ın Hikayeleriİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20185.5k okunma
·
178 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.