Gönderi

Milattan asırlarca evvel siyâsi istiklâlini kaybeden yahüdi kavmi, bir yandan dünyâya yayılırken bir yandan da Buhtunnasır tarafından esir edilip Bâbil'e sürülmüş olmakla berâber, kısa zamanda memleket hayâtına intibak ederek faâliyet sâhaları bulmakta gecikmemiş, hükümdârın ölümünden sonra da, bu kalabalık cemâat; Keldâni Devleti'nin idâri, iktisâdi ve içtimâi kontrolünü ele geçirmiştir. Memleket mukadderâtına hâkim olduktan sonra ise, komşu İran'la pazarlığa girişerek, yapmaya muvaffak olduğu anlaşma ile, Bâbil'i târih sahnesinden kaldırmıştır. Bu defa da İran, şükran ve minnet duygusuyla, yahüdiye kapılarını açmışsa da, muhteşem İran medeniyeti, bu lutufkârlığının cezâsını pek ağır ödemiştir. Öyle ki saraya, idâreye, siyâsi ve içtimâi müesseselere derinlemesine dalan siyon nüfuzu, Keldânilerde olduğu gibi, Iran Devleti'nin de tepe aşağı gitmesindeki âmillerin önünde gelmiştir. Faâliyet programlarını Mezopotamya'dan garba doğru nakledip genişleten aynı kavim, an'ane, ahlâk ve mukaddesâtı kundaklayan yıkıcı faâliyetlerine, merkez olarak nihâyet Roma'yı seçmiştir. Oyle ki, bu şövalye ruhlu devlet de, fikriyâtına nüfuz eden yahüdi filozoflar ve hukukçular elinde kalarak, içtimâi, siyâsi ve huküki müesseseleri ile ahlâk anlayışında onulmaz yaralar açılmış böylece de yahüdi, binlerce yıldır yaşadığı sürgün hayâtının öcünü beşeriyetten bir kere daha almıştır. Dünyâyı yahüdileştirmeyi gaye kabul etmiş, İsrâiloğulları, Roma'yı çökerterek maddi ve mâli imkânlarını artırıp geniş bir nefes alacakları sırada, ne çâre ki karşılarına Isâ peygamber ve onun ümmeti çıkacaktı. İnsan oğluna muhabbet ve sükünet vâdeden bir din, Tevrat anlayışına göre, muhakkak içinden hançerlenmeli idi. Nitekim pusuya çekilerek hazırlanan yahüdi zekâsı, tekrar târihi rolünü alarak bir kere daha yeryüzünü kana boyadı. Kamçılanan ihtiraslar, insanlara kurtuluş ve huzur yolunu muştulayan Tanrı elçisini, çarmıha sürüklemeye uğraşıyordu. İsâ'dan sonra ise peygamberine cefâ ve hakâreti revâ görmekle alnına silinmez damga yemiş hıristiyan dünyâsı ile yahüdi şeriatcılığı, kâh yenerek kâh yenilerek asırlar boyu güreşmiştir. İskenderiye Mektebi, Tevrat mezhep ve felsefesini harman yapıp dünyâya dağıtırken Yahüdiliği fikir ve itikat yolundan kabul ettirmek metodu üstünde çalışmıştır. Böylece açtığı neoplatonik çığır ile gâfil, zayıf ve mâsum kütleleri asırlarca tesir ve nüfüzu altında tutmuştur.
·
196 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.