Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

407 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Stefan Zweig
CASANOVA: maceracı şarlatan, burjuva hayatına alışmamış, mozart ve beethoven gibi sanat solumuş bir burjuva ailesinden gelmektedir. Kandırmak, aldatmak onun için en eğlenceli şeydir. Rus imparatoriçesine  kendisini takvimde yenilik yapan biri, eğitimli bir astronom olarak tanıtır. Venedik Cumhuriyeti'nde kendini kimyacı gibi gösterip ipek boyama konusunda yeni yöntem önerir. İspanya da tarım reformcusu ve sömürgeci olarak ortaya çıkar ve İmparator II. Joseph'e tefecilerle nasıl savaşılacağına dair ayrıntılı yazı hazırlar. Kısacası her şeyde beceriklidir. Hayatını dopdolu ve renkli bir şekilde yaşar, kendini tehlikeye atmaya bayılır, Vatan sevgisiyle alay eder. Dine saygısı var mıdır? İnanç ona küçük bir yarar sağlayacaksa sünnet bile olur. Öbür dünyaya inanmayan biridir. Casanova, "Öbür tarafta herhalde hiçbir şey yok ya da zamanı gelince anlarız." Diyerek öbür dünyaya olan görüşlerini kayıtsızca belirtir. Hiç olmadığı kadar kumara düşkündür. On kez düelloda ölümün sınırına gelmiş, defalarca hapisten ve kürek mahkûmluğundan kurtulmuştur. Yabancılara muhtaç, perişan bir dilenci olarak ölmesine rağmen yine de sonunda kazancı büyük olmuştur: hayatı dolu dolu yaşamıştır. STENDHAL: bir bakıyoruz Avusturyalı emekli oluyor, bir başka sefer süvari subayı olarak karşımıza çıkıyor, en çok da kendi vatandaşları için bir bilmece olan Stendhal adını seviyor. Bir defasında Napolyon ile yaptığı uzun ve önemli bir konuşmadan bahseder, ama talihsizlik bu ya, bir sonraki ciltte çok daha inandırıcı şöyle bir itirafını okursunuz. "Napolyon benim gibi delilerle sohbet etmez." İşte bu nedenle her iddiasına dikkatli parmaklarla dokunmak gerekir. Kimliğini gizlemeye ve yalan atmaya bayılır, bunun yanında gerçekçi olmayı da bilmiştir. Stendhal'ın "Ben 1880 de ünlü olacağım" cümlesi kitaplarında sıkça karşımıza geçer. Cesedinin topraktan çıkarıldığı saatlerde eserleri de geçmişin karanlıklarından çıkarılmaktadır.  Stendhal tam söylediği tarihte yeniden doğmuştur. Bu arada hepimiz onu Stendhal ismiyle bilsekte gerçek adı Henri Beyle'dir. Balzac dışında edebiyattaki ünlü meslektaşları onu, insanları eğlendiren bir geveze, arada bir pazar günleri atla gezintiye çıkan eski bir asker olarak görmüşler. Karşı koymak onun temel özelliği idi, bağımsızlık ise en büyük tutkusu. Aşktaki kristalleşme ile ilgili o ünlü kuramından düzinelerce psikolojik roman türemiştir. TOLSTOY: Otuz yıl boyunca  yirmi yaşına kadar Tolstoy, yaratıcı olarak yaşamını tasasız ve özgür bir şekilde geçirdi. Elli yaşından ölümüne kadar ise sadece erişilmez olana zincirlenmiş bir şekilde anlaşılmaz olanı kavramak, hayatın manasını anlamak için çırpındı. Sadece kendini değil, tüm insanlığı da kurtarmak için savaştı. Goethe ve Stendhal'ın hatıraları ancak yedi ve sekiz yaşlarına kadar uzanabilirken, Tolstoy iki yaşındayken yaşadığı karmaşık ve çok çeşitli duygularını ileride sanatçı olduğunda ki gibi çok net bir şekilde anımsar. Tolstoy'un gerçek ölümünden kırk yıl önce, ölüm korkusu ruhuna girmişti ve artık oradan uzaklaştırmak imkansızdı. Bu büyük korku geceleri başucunda oturuyor  yaşam sevincini kemiriyordu. Tolstoy ölümü ve ölüm korkusunu diğer varlıklarla, eserlerindeki tiplere sokarak kendinden uzaklaştırmıştır. Gerçek sanat bencildir, kendisinden başka hiçbir şeyi düşünmez. Gerçek bir sanatçıda sadece eserini düşünmelidir. Tolstoy acımaya başladığında, eserleriyle yol göstermeye ve öğretmeye başladığında ise sanatı o etkileyici gücünü kaybetmeye başlamıştır. Hiçbir Rus, Tolstoy kadar çarlık sisteminin ve kapitalist düzenin temel direklerini sarsmamıştır. Yazar Stefan, Dostoyevski ve Tolstoy'u karşılaştırma yoluna da girmiştir. Sayfa 354 de, "Dostoyevski, köklü bir gerici ve otoritenin savunucusu, savaşın vaizi, yükselen bir gücün egemenliğinin sarhoşlugundan çılgına dönmüş, çarın uşağı, emperyalist, dünyayı fetheden bir Mesihe tapıyor. Tolstoy ise, Dostoyevski'nin göklere çıkardığı şeyle alay ediyor, diğeri ne denli mistik bir kul ise Tolstoy bir o kadar mistik bir anarşist, çarı bir cani, kiliseyi ve devleti hırsız ilan ederek, savaşa lanet yağdırıyor, ancak dilinden İsa'yı, elinden İncil'i düşürmüyor." Diyerek kısa bir şekilde açıklamıştır. Ölmeden önce Tolstoy'a uşağı bir mektup getirmiştir. Bu mektubun son kısımlarında, "Dünya çok kana bulunacak ve insanlar bu defa kadın erkek ayrımı yapmadan sadece efendilerini değil, onların çocuklarını da öldürecek, parçalayacak, dünya bir daha bu kadar kötü bir şey yaşamasın diye. Bunları göremeyeceğiniz için üzgünüm. Size huzurlu bir ölüm diliyorum." Hiç kimse bu mektubu kimin yazdığını bilmiyor. Lev Troçki miydi, Lenin miydi? Galiba bunu hiç bir zaman ögrenemeyeceğiz.
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar
Kendi Hayatının Şiirini YazanlarStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20141,170 okunma
··
684 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.