Gönderi

1024 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 7 days
1024 sayfalık yolculuğun 8. gününde sonuna geldim ve bu yolculuk sayesinde edindiğim deneyimleri ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. İlk önce kısaca konusundan bahsederek giriş yapayım. Kitabın isminden de anlayabileceğiniz gibi kitap, bir kasabanın görünmez bir kubbe altında hapsolmasını anlatıyor. Dünya ile aralarına görünmez bir duvar örülen kasaba halkının bu kubbeden kurtulma çabasını, birbirleri arasında verdiği güç mücadelesini ve yaşanan ölümleri okuyoruz. Ben bu kitabı okumadan önce kitaptan uyarlanan ve aynı ada sahip olan dizisini izledim. Ne zaman izlediğimi tam olarak hatırlamıyorum ama diziyi kubbe kalktıktan sonra (sanırım son sezonda) yarım bıraktım. Dizinin başı iyi gidiyordu fakat konu ilerledikçe saçmalaya başlamışlardı. Böylelikle diziyi bitirmeden yarım bıraktım. Şunu fark ettim ki: Dizisi ile kitap arasında gerçekten çok fazla farklılık var. Açıkçası film ya da mini dizi olarak uyarlanması daha iyi olurdu, kitabı yansıtmak açısından. 3 sezonluk dizi yaparak her şeyi mahvetmek zorunda değillerdi. Sonunu bağlama açısından kitap diziye göre daha iyiydi. Bu konuda kitaba bağlı kalıp diziyi kısa kesselerdi, bu konu dizi olmak için çok güzel bir konu olurdu. Ve böyle bir kitabın gerçekten uyarlamasını izlemek de hoş olurdu. Ya da kitaptan daha iyi bir son yapmalıydılar. Eğer dizisini izlediyseniz kitabını da okuyabilirsiniz. Tam tersini de söyleyebilirim. Kitabını okuduysanız dizisine de şans verebilirsiniz. En azından 2. sezona kadar izlenebilir. Fuardan aldığım kitabı okumaya başladığımda çok az şey hatırladığımı fark ettim. Karakterlerin adlarını unutmuştum fakat okumaya devam ettikçe izlediklerim zihnimde canlanmaya başladı. Yine de kubbeden nasıl kurtulduklarını anımsamıyordum o yüzden merakla son sayfaya kadar okumayı sürdürdüm. Dizisinde çok fazla karakter olmasa da kitapta çok fazla karakter var. Bunun en temel sebebi ikisinin de farklı sanat dalları olmaları. Ekranda sadece birkaç dakika gözükecek karaktere bir isim vermek zorunda değilsin çünkü zaten seyirci karakterleri sesinden ve dış görünüşünden ayırt edebilir. Fakat bir edebi eserde, kitapta, iki farklı şekilde okuyucuya anlatılabilir. Sadece dış görünüşten belirgin olan bir özellikle öne çıkar ya da isim verilir. Eğer bazı yerlerde çok fazla karakter varsa ve olaylar ön plandaysa genelde isim verilir. Kafa karıştırıcı gözükür ve kimisi bundan hoşlanmaz. Stephen King'de isim vermeyi tercih etmişti. Aslında benim de çok fazla karakter olduğunda aklım karışır fakat bu sefer sadece okuyup geçtim. Önemli olan karakterler ise zaten aklımda yer edinmişti. O yüzden bu konuda herhangi bir sorunum olmadı. Aksine bunun kitabı daha gerçekçi yaptığını düşünüyorum. Düşünsenize koca bir kasaba kubbe ile dış dünyadan ayrılıyor ama bundan etkilenen sadece bir avuç insan. Kubbeden kurtulmaya çalışan bir insan grubu fazla gerçekçi olmazdı. Koskoca kasaba sonuçta. Stephen King'in bu kadar fazla karakter kullanması kitabı bana daha gerçekçi şekilde aktardı. Tabii, bu herkes için geçerli olmayabilir. Eğer bundan dolayı sıkılıp okumayı bıraktıysanız bence önemsiz karakterler takılmadan okumaya devam etmelisiniz. Bir süre sonra diğer karaktere alışacaksınız. Çok fazla karakterden okuduğumuzdan çok fazla olaylar oluyor. Her karakterin farklı yanını görüyoruz kitap boyunca. Kitabın temposunun çok hızlı ilerlediğini söylemem. 100 sayfa okuduğunuzda genelde pek bir şey olmuyor. Bundan da sıkılmayarak okumaya devam ettim. Sonlarına doğru ne zaman bitecek diye sıkılmaya başladığımı itiraf etmeliyim. Olayların son sayfalarda biraz hızını artırmıştı. Ne olacaksa olsun diyordum. Daha önce okuduğum ve 800 sayfa olan diğer kitabında sonunda sıkıldığımı hatırlamıyorum. Aksine daha da heyecanlanmıştım. Kubbenin altında kitabında ise sonunda biraz düşüncelerim değişti. Son 200 sayfayı okuduktan sonra birazcık hayal kırıklığına uğradım. Bunun sebebi kubbe ile ilgili. Birazda SPOİLER barındırıyor. Spoiler vermeden önce genel olarak düşüncelerimi toparlayayım. Kitabı konusu ve akıcıyla beğendiğimi söyleyebilirim. Son sayfalar ve bitiş beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Dizinin yaptığı sondan daha iyiydi ama kötünün iyisi ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiydi benim için. Keşke daha iyi bir son yazılsaydı. Kesinlikle çok daha fazla severdim. Okumak isteyen kişilere şans verip okumalarını tavsiye ederim. Çünkü bunlar öznel düşüncelerimi barındırıyor. Belki siz okuyunca seveceksiniz. Deneyin, fazladan birkaç sayfa okumanın zararı olmaz. KİTAP OKUMANIN ZARARI OLMAZ. SPOİLER SPOİLER SPOİLER Sonunu beğenmemin en büyük sebebi kubbeden çok saçma bir şekilde kurtulmaları. Nasıl mı? Yalvararak. Kubbenin içi cehenneme dönene kadar birçok karakter kalkması için dua etmiştir. Tanrılarına yalvarmışlardır. Fakat karakterlerimizden biri olan Julia, kubbenin merkezinde olan mor ışık saçan ve Çakar Kutu adını verdikleri kubbeye sebep olan, ne olduğu belirsiz nesnenin yanına gidiyor. Sebep ne? Gazetecimiz işi yalvararak çözecekmiş. Güldüğünüzü duyar gibiyim ama gülmeyin gerçekten yalvararak herkesi kubbeden kurtarıyor. Daha önce çakar kutunun etrafına insanlar gitmişti fakat kimse Julia gibi beyaz ve çatısı olmayan odaya ışınlanmamıştı. Neyse işte karakterimiz o odaya ışınlanıyor. Ve süttü yeni bırakmış konuşan bir bebek görüyor ve ona yalvararak kurtuluyor. Madem bu kadar basitti. Keşke füze atmayı denemek yerine yalvarsaydılar. İş daha kolay çözülürdü.
Kubbe'nin Altında
Kubbe'nin AltındaStephen King · Altın Kitaplar · 2011896 okunma
78 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.