Gönderi

84 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
şeffaflaştıramadıklarınızdan mıyız ?
Yazarla instagram uygulamasını sildiğim ve sosyal medya kültürü üzerine düşündüğüm, kendimi dinlediğim daha doğrusu duymaya çalıştığım (çünkü artık içimizde çok fazla ses var) bir zamanda karşılaştım. Bu yüzden benim için çok daha anlamlı oldu. Öncelikle kitap felsefik olması hasebiyle ağır bir dile sahip. Yalan yok bazı yerleri anlamadım böyle olunca anladığım yerleri iki kat sevdim sanırım birde okurken felsefik terimler öğrenmiş oluyorsunuz fena mı :) Kitap, makalelerden oluşuyor. Ben sadece bir kaç bölümden bahsetmek istiyorum. Mesela ‘Olumluluk Toplumu’ bana çokça sosyal medyayı hatırlattı okurken. Medyada her şeyin pürüzsüz ve güzel göründüğünden, olumsuzluk barındırmadığından -daha doğrusu buna izin verilmediğinden- bahsediyor yazar ve ekliyor. “Böylece insanlar eziyet ve acıyla başa çıkma, buna biçim verme becerisini yitirirler. Nietzsche’ye göre insanın ruhunun derinliğini büyüklüğünü ve gücünü tamda olumsuzlukta oyalamaya borçludur.” diyor yazar. Sosyalde her şey o kadar güzel görünüyor ki her şey güzel olmalı yanılgısına kapılıyoruz. Yada güzellik algımız tek tipleşiyor. Diğer güzellikleri göremiyoruz. Sadece dış görünüşlerimiz değil, yaşamlarımız dahi öyle.. başkalarının hayatlarına o kadar çok şahit oluyoruz ki nelere sahip olmadığımızı biliyoruz. Ama nelere sahip olduğumuzu çoğu kez unutuyoruz. Bu felsefik metne izininizle biraz tasavvufi bakış açısı kazandırmak istiyorum bir ilahiyatçının refleksi olarak :) Belli bir fıtratta, ölçüde yaratıldık. Bir bardak misali bizi aşan sular vardı. 1 litrede taşabilir, 5 litrede boğulabilirdik. Geleceğin bilgisinin bize verilmeyişini düşünelim ? Gelecek bilgisi bize iyi gelmeyecek bir bilgiydi demekki. Hatta belki zararı olacak bir bilgi. Faydası hiç mi olmazdı ? Zararı faydasından daha çoktu belkide.. Görmeyi düşünelim ? Şahit olmayı.. İçerisinde bulunduğumuz alanın dışını, çok daha öteleri görebiliyoruz bugün. Çok başka insanları.. Görmemiz gerekenden fazlasını görmek bir süre sonra taştı gözlerimizden belkide, bilmiyorum. Sadece düşünüyorum. Enformasyon Toplumu: “Giderek artan hatta aşırıya kaçan enformasyon yığını günümüzde üst düzey yargı yetimizi köreltmektedir.” “Aşırı enformasyon ve aşırı iletişim hakikat eksikliğinin, dahası varlık eksikliğinin belirtisidir.” Enformasyon haberleşme, bilgilendirme demek. Yazar, tek bir bilginin öncesini dönüştürebildiğinden (yani öncesine katkı sağladığından) fakat enformasyonun depolanmış veriler gibi aynı kalmasından bahsediyor. Medyada olan biten de ‘hakikatin üzerine boca edilmiş bir bilgi yığını’ gibi sanki. Öyle bir yığın ki hakikat görünmüyor. Herkes hakikat olduğunu düşündüğü şeyleri yazıp çiziyor. Nihayetinde zihnimiz bir hakikatler(!) mezarlığına dönüşüyor. Bilinçaltımızdaysa ruhları hortluyor. Hakikati anlamamız için ihtiyacımız olan Akl-ı Selim’imiz elimizden alınmış oluyor böylece ve belkide kendi ellerimizde teslim ediyoruz onu. Teşhircilik Toplumu: “Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir. Her şey sergi değeriyle ölçülür.” Beden bir sergi nesnesi olduğunda onda ikamet etmenin mümkün olmadığını söylüyor yazar ve ekliyor “ Sergilemek sömürmektir.... Dünyanın kendisi bir sergi salonu haline gelmişse ikamet etmek mümkün olmaktan çıkmıştır. İkamet etmek yerini ilgi sermayesi arttırmaya yarayan reklam yapmaya bırakır. İkamet etmek kökeninde “huzurlu olmak, huzura kavuşmak, huzur içinde kalmak” anlamına gelir. Sürekli teşhir etme ve performans gösterme zorlaması bu huzuru tehdit eder.” Bu son satırlar kitap boyunca beni en çok etkileyen cümleler oldu. Evet huzur.. kaybettiğimiz yegane duygu. Performans gösterisi.. sosyal mecralar için ne kadar da uygun bir tamlama değil mi ? Yoksa bana mı öyle geliyor? Adeta performans sergileyip puan (like) toplamaya çalışılan bir mecrada huzur mu bulmayı bekledik gerçekten ? Huzur umarken hırsa bulandık oysaki. Mevcut huzurumuzu da yiyen bir hırs hali. Nihayetinde tükenmişlik sendromu “Yapabilirdim. Ama yapmadım. Neden yapmadım ? Tek suçlu benim! ” özgürlüğün ezici gücü. Yada toplumun özgürsün dedikten sonra önüne koyduğu zibilyon tane kalıp.. kalıpların özgürlük atfedilmesi... Şimdi biraz daha farkında olarak bakalım duralım soluklanalım biraz. Kendimizi tüketmek yerine kendimizde huzur bulabilelim. Defterime yazdığım şu satırlarla bitirmek istiyorum. Zihnim ve kalbim hatta büsbütün içim bir cenk meydanına dönüşmüş, taraflar saflarını almış ve atışlar serbestken.. ‘Kalkanım var mı ? Kılıcım kınında mı ?’ sormadan pervasızca tutulduğumuz bu modern savaşta yaralı bir asker miyiz hepimiz ? Zaman bir su gibi akıp giderken bu suyun içine akıtalan kirli suları ayırt etmek mümkün desem bütün fizik kurallarına kafa tutarak. Tıpkı yaralı bir asker gibi. Yaralı fakat hala savaşıyor. Bırakalım aksın kalbimizin kiri. Durulsun zihin suyumuz. Ağlayalım hıçkıra hıçkıra daha güzel gülmek için. :)
Şeffaflık Toplumu
Şeffaflık ToplumuByung-Chul Han · Metis Yayıncılık · 20172,153 okunma
··1 alıntı·
98 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.