Gönderi

459 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 17 days
YAĞMA TALANI GANİMET ve CİHAT SAYAN ANLAYIŞLA İLGİLİ BİR İNCELEME
(İnce Memed-1,2,3,4) İnce Memed romanını 1974 yılında TRT’de radyo tiyatrosu olarak dinlemiştim fakat bir türlü romanı okuma imkanım olmamıştı. Doğrusu 1953’de bir cilt olarak basılan romanın nasıl olup da otuz dört yıl sonra dört cilde, 2200 sayfaya çıktığı hakkında da bir bilgi sahibi değildim ve bu konuda da tereddütlerim vardı. Romanı alıp okuyunca anladım ki, bu bir roman değil, birinci ağızlardan ve yaşanarak öğrenilmiş bir tarih derlemesi ve bir belgesel başyapıt. Bu öyle doğru ve katıksız bir derleme ki, muhtemelen yazar, Mustafa Suphi’ler, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Sabahattin Ali’lerin akıbetine uğramamak için, bu belgesel romanın tamamının yayımlanmasını bu kadar geciktirmiş olmalı. Yazar bu romanında Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, cumhurbaşkanlığından en alt kademeye kadar devletin bütün organlarıyla birlikte, Atatürk’ün de dâhil olduğu bir soygun, gasp, yağma düzeni kurduklarını en açık ve en yalın haliyle anlatır. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bu vahşi paylaşımın bizzat Atatürk’ün destek ve katkılarıyla olduğunu nereden anladığımıza gelince, bu konuda sayısız bilgi ve belge olmakla birlikte, Atatürk’ün üzerine kayıtlı 164 bin dönüm arazi ve o dönemde yapılan heykeller bunun en bariz delilleridir. Zira bu romandan anlıyoruz ki, hepsi de kendini devletin bir görevlisi değil, Atatürk’ün bir emir kulu ve fedaisi olarak gören milletvekili, belediye başkanı, vali, kaymakam, hakim, savcı, jandarma komutanları kendi kirli ve karanlık işlerini görmek için yarış halinde halktan Atatürk’e arazi ve çiftlikler gasp ediyor, devasa heykeller, anıtlar yaptırıyorlardı. Atatürk’te hiçbir zaman onlara ‘bu değirmenin suyu nereden geliyor’ diye sormuyor olmalıydı ki, bunlar yapılabilmişti. Üstelik bu soygun, yağma ve gasp düzeni Atatürk ve Cumhuriyetle başlayan bir düzen de değildir. Kökleri Selçuklulardan, Baba İshak’tan, Celali İsyanlarına kadar uzanan kadim ve vahşi bir paylaşım düzenidir. Bu düzene bir türlü son verilememesinin ana sebebi de, aynı Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de yönetenlerin kurumları devre dışı bırakarak devleti kendi mülkü, vatandaşı ise kulu, kölesi olarak görmesidir. Eseri okudukça gördüm ki, Homeros’un İlyada’sı, Herodatos’un Tarih’i ne kadar önemli ve vazgeçilmez ve eşsiz bilgi hazinesiyse, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i de, bizim için o derece kıymetli ve vazgeçilmezdir. Eserin tek eleştirilecek yanı ise, isim, şehir, köy ve yer adları ek aldığında tırnak işareti ile ayrılması gerekirken, bunların tümü bitişik yazılmıştır ki, Yapı Kredi Yayınları’nın bu bariz hatayı kendisine nasıl yakıştırdığını doğrusu anlamak mümkün değil. Ve okumak kadar, okuduğunu anlamanın da çok önemli olduğunu bu eserden öğrendim. Zira tarih, coğrafya, felsefe ve dinler üzerine yüzlerce kitabı okumadan ve son yıllardaki soygun düzenini yaşamadan önce bu eseri okusaydım elbette bunun bir Anadolu destanı, Anadolu tarihi ve devleti ele geçiren çetelere karşı bu milletin verdiği bir ölüm kalım savaşı olduğunu anlamaz, bir roman okur gibi okur geçerdim. SONUÇ OLARAK: Devleti çete ve eşkıyadan ayıran kuvvetler ayrılığı ilkeleridir, dolayısıyla da hukuktur, adalettir. Yargı, yürütme ve yasama tek adamın hakimiyetine girmişse, böyle bir idare şeklinin çete ve eşkıya yönetiminden elbette bir farkı kalmayacaktır. Üç yüz yıldır işte bu sebeple sürekli geriliyor, yoksullaşıyor, toprak kaybediyor, cahilleşiyor ve çöküyoruz. Yaşar Kemal bu eşsiz sözlü ve yazılı tarih derlemesinde, bu kötüye gidişin, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kısa bir kesitini gözler önüne sererken, aslında Anadolu’daki bin yıllık geçmişimize de ışık tutuyor. Ve zalimler, zorbalar değişse de zulmün, haksızlığın, hukuksuzluğun hep baki kaldığını gözler önüne seriyor. Burada anlatılan yağma talan basit bir asayiş hadisesi değil. Tam aksine ta Ota Asya’dan beri millet olarak hırsızlığı, yağma talanı, gaspı ganimet, öldürmeyi ise gaza ve cihat sayan bir anlayışa sahip olmamızdan kaynaklanan bir vahim durumdur. Selçuklu ile Osmanlı’nın yıkımı bu anlayışın sonucu olduğu gibi, bu soygun düzeni bu gün çok daha organize ve sistematik bir hal almış durumdadır. Günümüzün Abdi Ağa’ları, Arif Saim Bey'leri, bin yıllık birikimlerimizi özelleştirme adı altında satıp aralarında paylaşmakla kalmadılar. Arsa değeri yüksek tüm binalar, park, bahçeler, kamu arazilerine de 'Kentsel Dönüşüm' adı altında, seferberlik kanununa tabi olarak istedikleri an el koyabilmektedirler. Ayrıca da Delidumrul köprü, otoyol hastane, havaalanları vasıtasıyla dövize endeksli, tahkim ve müşteri garantili olarak bu milletin bütün gelirlerini daha elli yıl gasp etmeye devam edecekler. Bu eser, herkesin okuması ve anlaması gereken, okuyup bir kenara bırakılmayacak kadar değerli bir başvuru kaynağıdır. Okuyarak Kalın. KİTAPTAN ALINTILAR TÜRKİYE'NİN HAVASI NEDEN HEP BULANIK? SORUSUNUN İŞTE CEVABI: “O istese koca Çukurova'nın bütün toprağını alabilir, bir tanesi karşısına dikilip de ne yapıyorsun Bey, diyemezdi. Dağlarda eşkıyaların dolaşması, düzenin bozuk olması onun işine yarıyor. Arif Saim Bey gibi kurtlara bulanık hava gerek. Bulanık hava yoksa Arif Saim Bey gibi güçlü kurtlar bulanık hava yaratırlar.” (Cilt 2 – Sayfa 318) YAĞMALANAN ERMENİ KONAKLARI ve ARAZİLERİ. “Hayır, o bu görkemli konağı gasp etmemiş Ermeni dostu Keklikyana çil çil altınlar sayarak satın almıştı. Konakları gasp edenler Zülfü'ydü, Taşkın Halil Bey'di, Molla Duran Efendi'ydi, Mustantik Rüştü Bey'di. Ötekilerdi. Bir kuruş vermeden, ne devlete ve ne de konakların sahibine, onlar (Ermeniler ve Rumlar) gidince babalarının malları gibi gelip oturuvermişlerdi.” (Cilt 3 - Sayfa 63) DEVİR ATATÜRK DEVRİ LAKİN SANKİ BU GÜNLER ANLATILIYOR “Kimi Elazığ'dan, kimi Manisa'dan, kimi Afyon'dan, Maraş'tan, Urfa'dan gelmişler, baba, dede yurdumuz, kışlamızı, Çukurova'yı paylaşıyorlar, yağma ediyorlar. Böyle bir talanı ne Selçuk, ne Osmanlı, ne de Mısır valisi Mehmet Ali Paşa oğlu İbrahim devrinde gördük. Köy köy, ova ova paylaşıyorlar. Biz de elimiz kolumuz bağlı durmuş, bunların kudurmuşçasına toprağımızı parçalamalarını seyrediyoruz. Sen ne diyorsun Murtaza Ağa, biz tükendik, biz bittik artık.” (Cilt 3 - Sayfa 313) ÜLKEYİ PARSEL PARSEL PAYLAŞIYORLARDI “Asıl yiğitliği gösterenler Gizik Duran gibi, Bayramoğlu, Şerbetçi Rüstem gibi eşkıyalar, ya da öteki fukara köylülerdi. Onlarsa yoklardı. Ötekiler düşmüşler yazıya yabana, Ermenilerin çiftliklerini, Yörüklerin kışlıklarını, öteki hazine tarlalarını pay ediyorlar, bir türlü de gözleri toprağa doymuyordu.” (Cilt 3 - Sayfa 450) “En çok zulüm görenden korkacaksın. Fırsatını bulursa bin misli zulmeder...” (Cilt 4 - Sayfa 25) TAPINMANIN SEBEPLERİ “Bize güçleri yetmeyince atı, iti, börtü böceği, kurdu, çakalı ölümsüzleştiriyorlar. (Cilt 4 - Sayfa 90) BİR YAĞMADIR Kİİ... “Kurtuluş Savaşı kahramanlarının vatan toprağını nasıl paylaştıkları üstünde duruldu. Bir yağmadır gidiyordu ki, önüne geçebilene aşk olsun.” (Cilt 4 - Sayfa 171) EŞKIYADAN EVLİYA - PEYGAMBER!.. Evet Beyler, İnce Memed'i halk yüceltti, onu evliya, peygamber seviyesine getirdi. Demek ki, halkın buna ihtiyacı var. Demek ki, biz halkın ihtiyacını karşılayamadık. Ona zulmettik. Onu hala insandan saymıyor, onu aşağılıyoruz. O da başkaldıran birini bulursa kendi adına, kendisinden birisini bulursa onu koruyor, evliya yapıyor, başına da taç ediyor. (Cilt 4 - Sayfa 179) İNCE MEMED'İN GÖĞE AĞAN ATI... Şafağa karşıydı, köprünün üstündeki yüksek tepenin yamacından on iki ak libaslı kişi ışıklar içinde balkıyarak aşağı indiler, köprüye ayak basar basmaz da İnce Memed'in atı ayağa kalktı, derin bir uykudan uyanırcasına silkindi, ışık içindeki adamlar ona yaklaşırlarken, şaha kalktı, burun delikleri şişti, ön ayakları göğü döverek üst üste kişnedi. Atın donu değişmiş, apak bir bulut gibi olmuş, bedeni de büyümüştü. Yelesi, kuyruğu savruluyordu. Gelen on iki ak libaslı kişi onun yöresini aldılar, bir süre beklediler. At onları teker teker kokladıktan sonra uysallaştı, yönünü dağlara döndü, boynunu uzattı, esen yeli kokladı, on iki ak libaslı kişi de onun dört yanını çevirmişti, yürüdüler, dağlara doğru çekildiler, gittiler. Orada, köprünün gözünün altında, atın kurşuna dizildiği yerde, küçücük, arada sırada sert çakan bir ışık kaldı. Bu sabah çarşıda, dükkânlarda, evlerde hep kurşuna dizilen at konuşuluyordu. Kimisi yöresindeki on iki kişiyle atı dağlara akıp giderken, kimisi ovadan Akdeniz'e inerken, kimisi doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde görmüştü onları. On iki, ak libaslı kişiyle aralarındaki kır at, gecenin karanlığının ortasında ulu, ak bir çiçek gibi açmışlardı. Kimisi de böyle görmüştü onları. (Cilt 4 – Sayfa 226) HÜRÜ ANA'DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA BİR ÇİFT SÖZ: Sen, dul bir kadının oğlu olasın da, karga çobanlığı yapasın da, sonra da gelesin ordunun başı olasın da, fakir fukara da senin askerin ola, sen de fakir fukaraya zırnık koklatmayasın da, bütün dünyayı gene Ağlara Beylere pay edesin de... Bunu sana hiç yakıştıramadım. Bu Ağalar, Beyler senin neyin olur ki, sen bir karga çobanıyken onlar senin gül yüzüne bir kere olsun bakıyorlar, seni adamdan sayıp Allah'ın bir kuru selamını sana veriyorlar mıydı? (Cilt 4 - Sayfa 240) BABA İSHAK'LILARIN SON SAVAŞI... Ya yenecek ya toptan yok olacaklardı. Ve netsin neylesinler ki ve bilmiyorlardı ki, Selçuklu Sultanı'nın kendi ordusundan da daha ağır silahlı ve atlı hem de demir zırhlı ordular kiraladığını komşusu bizanstan. Kıyasıya bir savaş oldu ve eli balatlılar, en yiğitlerini yitirdiler önce. Dayandılar. Sonra geriye kalan yiğitlerini... Sonra geriye kalanlarını... Baba İshak'lılardan hiç kimse, bir yaşlı, bir çocuk bile geriye dönüp kaçmadı... (Cilt 4 - Sayfa 361)
İnce Memed 2
İnce Memed 2Yaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202029.8k okunma
·
639 views
Sibel okurunun profil resmi
Çok uzun bir inceleme olmuş,okumak bu güne kismet oldu.Elinize sağlik,ama ben bunu henüz okumadigim icin önyargilarimi dile getirmem dogru olmaz.İncelemenizi okurkende farkettim benim de bu kitap hakkinda yanlis bildigim seyler varmis,onun icin hep erteledim sanirim,sizin yaziyi okuyunca neden okumam gerektigine karar verdim.Teşekkürler.
Halil Korkmaz okurunun profil resmi
Evet, bazı kitaplar beni öyle bir dolduruyor ki, incelemelerimde içimi döküyor, kendimle dertleşiyorum. Bunları herkes okusun, anlasın diye de yazmıyorum aslında. Bunlar kitap hakkında kendim için tuttuğum notlar. Bazen bir kitaptan çok önemli bir bölümü arayıp bulamadığım oluyor. İşte o zaman bu notlar imdadıma yetişiyor. Tabi birde şu var. İnce Memed 2300 sayfa, yani 230 sayfalı on kitap demek. Sabredip okuduğunuz ve görüşünüzü benimle paylaştığınız için teşekkürler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.