Gönderi

80 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
. . . KIZIL VEBA, Jack London . . .
YÜZYILLIK BİR ÖNGÖRÜ: ‘’Kızıl Veba’’ İlk Post-Apokaliptik Bilim Kurgu Niteliğinde Bir Jack London Distopyası ‘’Kıyamet Sonrası Edebiyatı" olur mu? Olur, Jack London yazmışsa bu da mümkün… O halde başlayalım… Jack London, edebiyatta çığır açmasaydı zaten olmazdı. Yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonrasına ışık tutan küçük dev eser. Modern edebiyatın ilk post-apokaliptik metinlerini okuyacaksınız hem de Jack London’ın dahiyane öngörüsünü bir roman aroması olarak sunuyor. Pandemi döneminin başlarında okuduğum bir Jack London novellası. İçinde bulunulan dönemin pandemi şartları ile kitabın içeriği birbiriyle uyuşunca daha yoğun bir okuma lezzeti veriyor. Kitap, zamanın ruhuyla bütünleşiyor. Salgın sürecinde okunacaklar listemin başlarında olan bir kitaptı. Orijinal adı ile ‘’ The Scarlet Plague’’… Jack London'ın 1912 yılında çıkan kısa ve öz bir novellası. Can Yayınlarından okuduğum bu novella 78 sayfa idi. Ancak bu kadar kısa olmasına bakmayın. Her satırın hakkını dolu dolu vermiş Jack London. Sayfaları yavaş yavaş çevirirken eyvah şimdi ne gelecek diye heyecan içinde kendini okutuyor novella. Yavaş yavaş sindirerek okutturuyor. Bu kısacık novellanın o kadar yoğun ve etkili bir anlatımı var ki, bir ara Saramago’nun ‘’Körlük’’ romanı mı yoksa ‘’Kızıl Veba’’mı daha iyi diye karşılaştırma yapmama sebep olarak düşüncelerime anlık bir flash patlattı. Romanın konusu: San Francisco’da bir üniversitede İngiliz Edebiyatı Profesörü olan Mr.Smith, 8 milyar insan içinde sadece sağ kalan 400 kişiden biridir. Böyle bir salgından sağ olarak çıkan bu şanslı adam, salgının canlı tanığı olarak gördüklerini, şahit olduklarını, tekrar nasıl o zamanki ilkel döneme geri döndüklerini tüm canlılığıyla üç torununa anlatır. Romanın konusunu burada kesiyorum. Zaten bu kısa bir novella tüm konuyu anlatırsam spoiler vermiş olurum. Ana hatları bu şekilde. Gelgelelim bu nasıl bir salgındır ki en ilkel dönemine geri götürecek kadar dünyanın ve insanların kökünü kurutuyor. Jack London’ın satırlarına kulak verelim; ‘’İlk belirtilerin görülmesinden itibaren, hasta bir saat içinde hayatını kaybediyordu. Bazı durumlarda ise ölüm birkaç saati buluyordu. Birçok insan, belirtiler ortaya çıktıktan on ya da on beş dakika içinde öldü. Kalp daha hızlı çarpmaya başlıyor,vücut sıcaklığı artıyordu. Sonra da kontrol altına alınamayan yangınlar gibi, tüm yüze ve vücuda kızıl bir ateş basıyordu. Çoğu insan vücut sıcaklığının arttığını, kalp atışının hızlandığını fark etmiyor, kızıl ateş bastığında durumun farkına varıyordu. Bu kızıl görünümle birlikte genellikle kasılmalar başlıyordu. Fakat bunlar uzun sürmüyordu, çok şiddetli de değildi. Bu aşamayı atlatan kişi tamamen sakinleşiyor ve yalnızca, ayaklarından süratle bedenine yayılan bir uyuşukluk hissediyordu. Önce topuklar uyuşuyor, sonra bacaklar, kalçalar hissizleşiyor ve yukarı doğru tırmanmaya devam edip kalbe ulaştığındaysa öldürüyordu. Hastalar ne hezeyana kapılıyordu ne de uyuyabiliyordu. Kalp uyuşup duruncaya dek akli melekeleri yerinde oluyordu. Bir diğer tuhaflık da cesedin hızla bozulmasıydı. Vücut adeta un ufak olup dağılıyor, insanın önünde eriyip gidiyordu. Salgının bu kadar hızlı yayılmasının sebeplerinden biri de buydu zaten. Cesedin içindeki milyarlarca mikrop bir anda serbest kalıyordu.’’ Kızıl Veba neyi anlatıyor? Böylesine devasa yıkım/ölüm getiren bir salgında insanların takındıkları tavırlar eserde çok canlı işlenmiş. İnsanların kriz zamanlarında takındıkları tiksindirici bencillik, egoistlik, kollektivist yaşam geçmişine sahip insanlığın köküne kibrit suyu çakmıştır. 2013’te patlak veren küresel çapta bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir yeni dünya tasavvur eder. Böylesi bir salgın, doğanın insanoğluna kestiği bir cezadır. Daha iyiye evrilmesi gereken insanoğlunun tüm değerleri yozlaştırması sonucu doğanın insanoğlundan aldığı bir intikam ile onu tekrar hakettiği yere iade etmesidir. Hayat, insanoğlunu yıkıcı bir salgınla hakettiği ilkel ortamına iade etmiştir hem de çok vahşi, yıkıcı ve ölümcül acılar tattırarak… Bu salgını gelecek kuşaklara anlatan Profesör Smith karakterinin özellikle eğitimci kimliğine sahip olması ve kendi torunlarına şahit olduğu bu acı olayları aktarması, torunlarının yani yeni nesillerin bunlardan bir ders çıkarması gereğine vurgu gibi gözükmektedir. Onun tek umudu, yetişecek yeni neslin insanlığın yaptığı bu hatayı tekrar etmemesi, aynı kötü kadere düşmemesidir. İnsanlığın kalıtsal pis huyu olan bu barbarlığı, bencilliği, cehaleti ve umursamazlığı aşıp medeniyete yeniden erişmesi için çabalamaktadır. Jack London’ın vermek istediği mesaja uygun bir karakter yaratması ile bu misyon taçlandırılmıştır. ‘’Kızıl Veba’’ yı pandemi zamanında okumayacaksınız da ne zaman okuyacaksınız? Jack London’ın novellalarını es geçmeyin. Mutlaka okuyun. ALINTILAR: ‘’İnsanlık, medeniyete giden yoldaki kanlı tırmanışına başlamadan evvel karanlığın ilkelliğine gitgide daha çok gömülmeye mahkumdur.’’ * * * “başkalarına yardımın zamanı geçmişti. uygarlık ölmüştü...” * * * ‘’Geçici düzenler, köpük misali yok olup giderler’’ diye mırıldandı.’’ Evet, köpük gibi geçici. İnsanlığın yeryüzünde çalışıp didinerek yarattığı her şey köpükten ibaret, insan faydalı bulduğu hayvanları evcilleştirdi, düşman saydıklarını yok etti, toprağı yabani bitki örtüsünden arındırdı. Sonra da kendi yok oldu; ilkel yaşam insanının inşa ettiği ne varsa silerek geri döndü; arazileri orman oldu tarlalarını yabani otlar bürüdü, sürülerini yırtıcı hayvanlar süpürdü ve şimdi Cliff House kumsalında kurtlar geziyor.’’ Bu düşünce ile dehşete düştü…’’Vakti zamanında dört milyon insanın eğlendiği yerde bugün vahşi kurtlar cirit atıyor, tohumlarımızdan doğan vahşi torunlar bu sivri dişli yağmacılara karşı kendilerini tarihöncesinden kalma silahlarla savunuyorlar. Düşünsenize! Bunların hepsi Kızıl Ölüm yüzünden.’’ * * * ‘’Hastalığa yakalanmadım, Hepsi bu. Bağışıklık kazanmıştım. Sağ kalan milyonda bir hatta birkaç milyonda bir – oran en fazla buydu – kişiye vuran şans, bana da vurmuştu.’’ * * * ‘’On bin yıllık kültür ve medeniyet, göz açıp kapayıncaya kadar ‘’köpük misali’’ yok oldu gitti.’’ * * * ‘’Sokağın her iki yanı birden yanıyordu, ortalık tamamen duman ve alev kaplıydı. Bu karmaşanın içinde bir yerden , acı acı bağırarak yardım isteyen bir kadın sesi geldi. Ona da yardım etmedim. Onca yardım çağrısı duyunca, insanın kalbi böyle sahneler karşısında taşlaşıyordu.’’
Kızıl Veba
Kızıl Veba
Kızıl Veba
Kızıl Veba
Jack London
Jack London
Kızıl Veba
Kızıl VebaJack London · Can Yayınları · 202032,9bin okunma
··
398 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.