Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
Raci'nin âşk kanadında hiçliği arayışı
Ukba nedir, dünya nedir, zaman nedir, ân nedir bir garip gaile olmuş beden düşmüş yola rûhu unutmuş, kalp inkar akıl ikrar, akıl inkar kalp ikrar, ikrarla inkar aynı şey mi, varlık nedir,yokluk nedir ,varlık varsa yokluk niye var, yokluk varsa varlık niye var, bir dilemma içinde görülen ama birbirinden ayrılamayan, düşüncenin duvarlara çarpıp çarpıp içine düşen anlamını arayan sorular.. Odağımızı zamandan ân'a yoğunlaştığımızda bu ve buna benzer varoluşsal soruları kendimize sormuş bir şekilde buluruz.Olmamız gereken kişiyle olduğumuz kişi arasında büyük bir boşluk, adını koyamadığımız bir bilinemezlik sarar bizi.. Bu bazen gözlerimizi bıraktığımız vitrin camı, bazen yoğunlukla yoğrulduğumuz bir ânda oluşan ücra bir sır, bazen düşüncemizi meylettiğimiz bir cam kenarı, bazen unutulmuş bir memleketin kısık sesli türküsü, bazen de soğuk duvarlara uzun uzun dalmışlıklar Aramak mümkün ama bulmak... Raci'de aramak yoluna düşmüş bir saile. Raci bir gün arkadaşlarının önerisiyle güzelliğiyle nam salmış bir kasabaya gitmeye karar verir bu yolculuk esnasında "nerden geldik ?,nereye gidiyoruz?", kasaba yolculuğunda gördüğü güzellikleri kastederek '..daim ve sonsuz olmadıktan bu eşsiz güzelliklerin ne anlamı var? ,insan sonsuz mu ? 'minvalinde sorular sorarak içindeki merak yerine varoluşa bırakıyor. Raci’nin bu sorularla zihni meşgale olmuşken meczup diye nitelendirilebilecek biri genç diğeri de yaşlı olan iki adam görür yakınlarına yaklaştığında zihnini karmaşa eden sorular üzerine konuştuklarını yaşlı olanın genç olana “Bu âlemde her ne var ise benim sıfatımdır. Ben olmasaydım hiçbir şey olmazdı. Ben hepim ya da hiçim. Ben hiçim ya da hepim. Zaten hiçle hep aynı şeydir; fakat cahiller aynı şeyi iki farklı isimle anlatıyorlar...” Raci zahirî penceren baktığından olsa gerek bunları duyduktan sonra dehşet içinde kalıyor zihindeki sorular katlandıkça ona yük olmaya başlıyor. Arkadaşlarıyla gezintiden döndüğü ikinci günde kafasındaki sorularla beraber, her günde hep ilgisini çeken ama bir türlü girmediği mezarlığın kapısının açık olduğunu görür.. Raci’nin hayatındaki dönüm noktası olan “Hiçlik yolculuğu”nda rehber olacak olan aynalı babayla tanışır... Peki kim bu Aynalı baba kim bu Raci? Raci;dönemindeki ilimlere hakim, arkadaşları tarafından ilme merakıyla örnek alınan ve oldukça da sevilen ama en önemlisi bulduğu cevaplarla tatmin olamayan, inanmadıklarını sürekli sorgulayan kendi tabiriyle “Kalbimle inkâr ettiğimi aklımla onaylıyor, aklımla reddettiğimi kalbimle kabul ediyordum Kısacası şüphe denen ejderha, bütün benliğimi ele geçirmişti. Bir düşünceyi ne kadar sağlam temeller ve şartlar üzerine inşa edersem edeyim, şüphe ejderhası ortaya çıktığında her şeyi bir anda yıkıveriyordu. Keşke hiç sorgulamadan her şeyi tamamıyla inkâr edip, en azından tereddüt etmeden, rahat bir noktada durabilseydim. Fakat ne mümkün! Reddetmek başka şey, şüphe etmek bambaşka.” Aynalı baba.. aynalı baba; ariflerden öyle bir arif ki deliğini arifiliğine perde çekerek gizleyecek kadar da akıllı, kahvesini içer , neyini üfler, küçük kulesinde günü geçiren hiçlik yolunda varlık dünyasında satırla değil sâdr ile konuşanlardan , kalp gözünü hiçlik aşkıyla yoğurmuş gözerindeki perdeleri bu âşk ile ortadan kaldırmış, ney'i ile kulaklardan kalbe inecek sözleri söyleyen cübbesinde aynaları yüzünden zahiri alemde aynalı baba olarak bilinen arif. Mezarlıkta karşılar Raciyi Aynalı baba ifadesindeki ciddiyet ve üslubundaki yumuşaklığıyla raciyi kendine çeker, Raci aynalı babayla konuştuktan sonra kendi kendine ‘ deli kıyafetlerine bürünmüş bir bilge olma ihtimali hayli yüksek görünen Aynalı baba ile cevaplarını bulmadığım soruları konuşabilirim “ diye düşünerek söze başlamak ister. Ama aynalı baba’’nın şu cevabı” Ne var ki konuşup durmaktan da bir şey olmaz. Kim bilir şimdiye kadar kaç hayvan yükü kitap okudun. Ne anladın? Hiç, değil mi? Insanlar neyi bilirler? Bencilliklerin ve zevklerin ihtiyacı olan bir takım sanatsal şeyleri bilirler. Oysa hak ve hakikatle ilgili ne bilirler? Hiç!” insandaki idrak kabiliyetinin akılla sadece belli bir yere geleceği, rûhtaki çözülmenin sağır bir kalple ve kalbi terk etmiş bir akılla olmayacağını ruhanî duyguların insandaki idrak kabiliyetine vurgu yapıyor. Raci kendini çok aciz hissediyor bu sözler karşında aldığı ilim cübbesinde ayna asılı olan ‘meczup ‘karşısında bir hiç oluyor. Aynalı baba tam bu sırada raciye dönüp “Yorucu varsayımları bir kenara bırakalım da biraz kendimizden geçelim, olmaz mı?” der ve böylece hayalin derinliklerine, siretletlerin suretlerin önüne geçtiği, onlarca âleme yolculuğun başladığı, tevfik ile tarifin aynı birliktelik içinde doğuşunda neler olabileceğine ve en önemlisi de bu “hiçlik yolunda” yapılan yolcukların kalbe yansıması kalpte bıraktığı hâk'a duyulan âşk.. O Âşk ki ; Herkesi yenen Nefs-i ammare’ye “ Sen herkesin olduğu gibi benim de efendimsin, velinimetimsin. Acizliğimi ilan ederek ben de burada sana secde ediyorum” dedirten. “Ona Mecnun mu denilir ki onun Leyla'sız yeni bir cilve-i şevket ile Mevla olmuş ...” diyerek leyla’sız mecnun yaratan Sıradan bir fırtınayı aşıklar için tatlı bir manzara dönüştüren. Hiçlik içinde yoğrulmuş Âşk.... Bu kitabı Filibeli Ahmed Hilmi efendi hangi ruh halinde yazdığını bilmek şüphesiz imkansız bilmek namümkün ama hissetmek belkide sığınacağımız tek yer. Dip not: 'rûberû,hâyalin derinlikleri '
Amak-ı Hayal
Amak-ı HayalFilibeli Ahmed Hilmi · Kaldırım Yayınları · 201817bin okunma
·
310 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.