Gönderi

128 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Hassas kalpler için bu dünya cehennemdir.. Bu kitap yazara olan tüm bakış açımı değiştirdi. İlk okuduğum soğuk geceler kitabına 3 puan vermiştim. İkinci kitabına kalemi hoşuma gittiği için 7 vermek istedim. Lakin bu kitap çok başka. 10/10. En başlarda okumayı düşünmüyordum. Kitap elime bile ulaşmadı, PTT kargo sağolsun kayboldu gitti kitap. PDF okumaya karar verdim. İyi ki verdim. Yazarın kendini bu kadar geliştirmiş olması ve duygularını bu kadar ustaca aktarması, gerçekten çok başarılıydı. İlk kitap gibi sadece tek bir tema ile ilerlemiyor, kendi ile baş başa kalmış; kendisi ile baş başa kalmaktan kurtulmaya çalışan, ruhunun ızdırabı, hayatın gerçekleri tarafından git gide artan bir insan karşımızdaydı. Yazarla o kadar çok ortak yanım olduğunu düşündüm ki, birçok yerde durup ızdırabında kendimi buldum. "Biz dünyaya kendi kendimize acı çektirmek için geldik, dedi." Kendine çektirdiği acılar ortak gelmiyor mu? En büyük zorba, insanın kendisi değil midir kendine? İşte Tezer özlü hem ızdırap içinde kahrolurken hem de bu ızdıraba kendini bile isteye sokuyordu. Artık kaçınılmazdı. Mutluluk gözükmeyen günler, karanlık yarınlara mahkumdu.. "Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum." Kalabalıklar içinde yalnız, bir başına. Bir başıma. Yolun sonu ve bir o kadar bir başı. Ne öne gidebiliyorsun, ne de arkaya. Yaşıyor musun? Ölü müsün? Gerçekten hayatta mısın? "Ben, kentin gece yaşamına dönüyorum. Soğuğun ve karanlığın içine.." Bu yüzden geceyi sevdi, bu yüzden acının ve ızdırabın merkezi onun yuvası oldu. Peki ya bizler? Acı ve ızdırabın yuvamız olmasını ne kadar sağladık, ne kadar kendimize zulmettik, ne kadar soğuk ve karanlığın içinde kaldık? Biz bu dünyaya kendi kendimize acı çektirmek için mi gelmiştik? "Her şey geçiyor, hiçbir şey geçmese de.." Dünün ızdırabı, acı bir anı olarak yok oldu. Bugün yeni ızdıraplar zamanı, yarın dehşete gebe. Her şey, hiçbir şey, bir şey. Cevapsız kalanlar, cevap buldukların. Tek gerçek, ertelenmiş ızdırap. Uyanmak gerek, uyanmak gerek... "Yaşadıklarımla hesaplaşmam gerek. Şimdi yollarda yalnız kendi kapırdanışlarımı, kendi haykırışlarımı duyacağım" Izdıraplarım ile yüzleşmek zorundayım diye düşünüyordu Tezer özlü. Ben de öyle, sen de öyle düşünüyorsun. Her ızdırap, kendi haykırışları ile ferahı bekler. Yetmedi mi artık çektiğin ızdırap? Ne zaman ruhunun feryadına kulak vereceksin? Aydınlık günler ne zaman karanlığa galip gelecek? "Her şey umutsuzluğumu çağrıştırıyor. Pisliği, bırakılmışlığı ve yoksulluğu. Ben de her zamankinden daha pis, daha bırakılmış ve daha yoksulum. Güne başlayabileceğim hiçbir somut ya da soyut görüntü yok. Artık ben de bir görüntü değilim. Tozum. Taşım." Sonu belli olmayan bir acı nasıl çekilebilir ki, bunca acının yok mudur merhemi? Kendi ile baş başa kalmış her insan bunca acıyı çekmeli midir. Hayat mı adil değil, insan mı gafil diye soruyorum kendime. Kendine zulmeden insan mıdır? Bence insanın kendinden öte zalim yoktur kendine. Ruhunun çağrısına kulak asmamış her insanın ızdırabı böyle sonsuz mudur? Sahi ben ruhumu ne kadar dinliyorum, ızdırabım ne zaman son bulacak.... Tezer özlünün belki de en açık isyanı bu satırlarda saklıydı; "Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. Iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, birşey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum." Cahit Zarifoğlu gibi çağdan nefret ettiğini düşündüm ilk başlarda Tezer özlünün lakin daha sonra anladım ki, insana ait her şeyden nefret ediyor. İnsandan, yaşamdan, dünyadan, kendinden. En çok kendinden... "Neden buradayım. Herkesin uzağındayım. Hiçbir tanıdığım olmayan bu kentte, bu ülkedeyim. Yorgunum. Yorgun olmasam daha kötü. Ama neden buradayım. Sözcükleri art arda dizebilmek için mi, kendi sınırlarımı zorlamak için mi, yoksa böyle bir yolculuğun sonunda yorgunluktan herhangi bir otelde yığılıp kalmak için mi. Tanınmadığın bir kentte ne denli isterdin yitip gitmeyi.. ama öyle kolay değil. Henüz rüzgarlara doydun mu. Sor kendine.. henüz bulutlara doydun mu. Yeterince haykırabildin mi henüz." Ve şimdi, akşamı hazırlayan alacakaranlık içinde yitecek tepeler arasında ilerlerken, somut ve soyut varlığımı en derine indirmiş, yitirmiş durumdayım. Durumdayız.... Yaşamın ucuna yolculuk diye çıkılan bu serüveni, gerçekten de bir yolculukta okudum. Her gün 30 dakikalık bir otobüs yolculuğunda, kendimle hesaplaşmalarımın en zirve olduğu anlarda okudum. Okudukça yaşam yolculuğum Tezer özlü ile kesişmeye başladı. Hani o diyordu ya siz istediniz diye yaptım, istemeyerek, nefret ederek, lanet ederek yaptım. Beni kendi sisteminize çekmek istediniz nefretle dahil oldum. Sizden değildim ama dışarıdan sizden en iyilerinizden biri gibi oldum. İşte bende kalabalıklar içinde yalnız kalmayı seçen ama kalabalıkta onlar gibi çok rahat olabilen lakin bundan nefret eden birisi oldum.. Kendimi itebilecek tek kişi bendim ve bunu bu yaşıma kadar yaptım ve yapmaya devam edeceğim... Bu sistemin ve çağın her zerresinden nefret ederek yaşamaya çalışacağım... Bazılarının Tezer özlü gibi yazgısı, hiçbir zaman sakin olamamak ve dertsiz hayat yaşamamaktır. Bu yüzden kabul ettim her olanı ve acılarımla, dertlerimle bir bütün olup güçlenerek yaşamayı seçtim. Evet çağ ve yeni dünya sistemi hayatıma ters lakin ben kendi çağımı ve sistemimi kendimce yaşayacağım bir şekilde... Belki bir parça Cahit Zarifoğlu, bir parça oğuz Atay, bir parça Tezer özlü, bir parça Dostoyevski kadar. Lakin kimisinin yazgısı bu sıkıntılara rağmen çok büyük... Bakalım bu yolculuğun sonu nereye gidecek. Yaşamın ucuna yolculuk daha yeni başladı.. 10/10 Edit: Bu kitabı keşfetmemi sağlayan Oğuz'a teşekkür ederim.
Oğuz Aktürk
Oğuz Aktürk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna YolculukTezer Özlü · Yapı Kredi Yayınları · 202112,1bin okunma
·
416 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.