Gönderi

İnsan bedeninin hayatın yadsınamaz gerçekleriyle zincirlendiği çirkin iskeleyi fırçasının bir darbesiyle ortadan kaldıran bir bilgedir Matisse. Bugün, insan biçimini nerede eriteceğini bilen, kanın ahengini ve fısıltısını yakalayabilmek için düz çizgiden feragat edebilen, içindeki ışığı alıp renk tayfını taşırabilen biri varsa, o da Matisse'dir. Küçük ayrıntılardan, karmaşadan, hayat komedisinden o gizli biçimi söküp çıkarmayı bilir; uzayın soyut pigmentinde duyurur yaptığı keşifleri. Formül aramaya, fikirleri çarmıha germeye, yaratmaktan başka bir dürtüye gerek yok. Dünya çürümeye yüz tutsa da özden ayrılmayan, çürüme hızlandıkça kendini daha da sıkı bağlayıp olduğu yerde kalan biri var. Bir böcekbilimcinin düşünü giderek daha çok andırıyor dünya. Dünya yörüngesinden sapıyor, eksenleri kaymış; çelik mavisi dalgalar halinde kar geliyor kuzeyden. Yeni bir buzul çağı başlıyor, çapraz dikişler kapanıyor, Amerika’ının göbeğinde dünya cenini ölüyor ve ölü bir meme başına dönüşüyor. Deltalar yavaş yavaş kururken nehir yatakları cam gibi pürüzsüz. Yeni bir gün doğuyor, metalurjik bir gün, toprağın parlak sarı maden filizleriyle tıngırdayacağı bir gün. Termometrenin ibresi inerken dünyanın biçimi bulanıklaşıyor; geçişim var hâlâ ve orada burada bir deyiş; ama dış yüzeydeki damarların hepsi varisli, dış yüzeyde ışık dalgaları bükülüyor ve güneş kanıyor, çatlak bir makat misali. Dağılmak üzere olan bu tekerleğin tam göbeğinde Matisse. Ve onu oluşturan her şey yok oluncaya kadar tekerlek dönmeye devam edecek. Dünyanın büyük bir bölümünün, İran, Hindistan ve Çin'in üzerinden döndü şimdiye kadar zaten ve bir mıknatıs gibi Belucistan, Timbuktu, Somali, Angola ve Tiera Del Fuego'nun mikroskobik parçacıklarımı üzerine yapıştırdı. Vücutları binlerce gözle örtülmüş, bakır taşı ve yeşimle donatılmış odalıklar, balina sperminde yıkanmış atırl gözler. Eseni rüzgârla pelte gibi serinleyen göğüsler, Himalayalar'ın buz mavisi damarlarında kanat çırpıp çiftleşmeye gelen beyaz güvercinler. Bilim adamlarının gerçeklik dünyasını kapladığı duvar kâğıdı paçavraya dönmüş. Büyük bir geneleve çevirdikleri hayatın süse ihtiyacı yok; kanalizasyonlar çalışsın yeter ki. Güzelliğin, bizi Amerika'da taşaklarımızdan kavrayan o kurnaz güzelliğin sonu geldi artık. Yeni gerçekliği kavrayabilmek için lağımlar sökmek, sanatın dışkısını sağlayan idrar ve üreme kanallarını açmak gerek. Günün kokusu permanganat ve formaldehit. Boğulmuş ceninlerle tıkanmış lağımlar. Eski yatak odaları gibi harikuladedir yine de Matisse'in dünyası. Ne bir rulman vardır görünürde ne bir piston ne de İngiliz anahtarı. Şarap ve çiftleşmenin pastoral günlerinde Bois’ya akan o bildik dünyayı görürsünüz. Işık kadar sağlam ve hafif hayatlar süren, gözenekleri canlı, nefes alıp veren bu yaratıkların arasında gezinmek yatıştırıyor insan, yeniliyor. Madeleine Bulvarı'nda gezinirken fahişenin biri sürtünerek yanımdan geçtiğinde, ona şöyle bir bakmak beni titrettiğinde keskin bir biçimde hissederim bunu. Egzotik ya da sağlıklı göründüklerinden mi? Hayır, güzel bir kadına nadiren rastlanır Madeleine Bulvarı'nda. Ama Matisse'de, fırçasının arayışında, en gizli arzuların billurlaşması için sadece bir kadının varlığını gereksinen bir dünyanın titrek parlaklığını bulursunuz. Sigara kâğıdı, rom, akrobat ve at yarışı reklamlarının yer aldığı, ağaçların yapraklarının duvar ve çatıların üzerine abandığı bir umumi tuvaletin önünde kendini sunan bir kadınla karşılaşmak, bildiğimiz dünyanın sınırlarının bittiği yerde başlayan bir deneyimdir. Bazı akşamlar mezarlık duvarlarının önünden geçerken Matisse'in odalıklarından birinin ağaca bağlı hayaletine rastlarım, dolaşmış saçlarında otlar ve yapraklarla. Birkaç adım ötede, Baudelaire'in hesaplanamayacak kadar eski bir zamandan kalma mumya gibi sarılmış hayaleti yatar, gazını tüketmiş bir dünyaya ait. El ele tutuşmuş, kasıkları canlı insanlar var kafelerin karanlık köşelerinde; önlüğünün cebi bozuk parayla dolu garson karısını kucaklayıp yarmak için mesainin bitimini bekliyor sabırla. Dünya parçalanırken bile Matisse'in Paris'i parlak, soluk kesici orgazmlarla sarsılır; ekşi sperm kokusu hakimdir havaya, ağaçlar saç misali dolaşmıştır birbirine. Tekerlek, tepe aşağı yuvarlanır eğri ekseninin üzerinde; fren yok, rulman yok, lastik yok. Tekerlek dağılmak üzere ama devirde düşüş yok...
Sayfa 154Kitabı okudu
·
464 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.