Gönderi

504 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
SPOİLER İÇEREN BİR YORUMDUR! Kapak Kızı, Yeşil Peri Gecesi kitaplarının tamamlayıcısı Osman. Üçlemenin son vuruşu benim gözümde. Diğer kitapların da incelemesi yazılmalı ama benim için bambaşka olan Osman'ı anlatırken onlara da değineceğimden tek inceleme yapmak istiyorum. Tamamen bir çöküş öyküsü, aşağıya doğru inen bir yaşamın yürek burkan sonuyla, boşa geçmiş bir hayatın can acıtan devasa ayrıntılarıyla baştan sona bir bitiş öyküsü. Sadece Osman'ın çöküşü değil elbette, neredeyse kitapta adı geçen bütün karakterlerin yaşamın sonunda hayata kaybetmişliği var. Çok azı gerçekten mutlu olmuş ve iyi yerlere gelmiş. Osman'ın ölmesiyle başlıyor kitap. Daha en baştan kalbiniz kırılarak başlıyorsunuz. Yeşil Peri Gecesi'nin sonunda deli gibi merak edilen ''Osman'a ne olacak?'' sorusunun yanıtını doğrudan böyle almak, nasıl diyeyim çok çok üzücü. Gerçek bir kaza mı yoksa bir intihar mı onu anlamaya çalışıyoruz hep beraber okurken. Aslında somut bir cevaba ulaşılmıyor kitapta, net bir şekilde kazaydı ya da intihardı yazmıyor hiçbir yerde. Yazmaması da ayrı bir güzellik katıyor, okurun kendisine yorum hakkı tanıyor yazar. 500 sayfalık bir hayat hikayesinden yola çıkarak bu yaşamın nasıl sonlandığını sizin zihninize bırakıyor. Osman'ın geriye kalan günlüklerinden, hayatına dokunmuş insanlarla yapılan görüşmelerden benim anladığım; Osman'ın hayatına kendi son verdiği. O kadar içine dönük, o kadar duygusal, o kadar kendini bulamamış bir karakter ki... Okurken sık sık keşke şimdi karşımda olsa da ona sımsıkı sarılsam, ''yalnız değilsin Osman'' diyebilsem, onun içine attığı her şey için onunla beraber ağlasam, ona iyi gelsem dedim. Sık sık gözlerimi doldurdu çocukluğu, bitmek bilmeyen yalnızlığı... YEŞİL PERİ GECESİ'nde Şebnem: ''Doğurmadım. Ama Osman'ın annesi oldum. Osman'ın annesi olduğum anlar bir sonraki güne uyanmama yaradı.'' diyor. Bir yerinde de (tam cümleyi hatırlamıyorum) Osman bende, onu alıp bağrıma basma isteği uyandırıyor diye bir cümlesi var. Az da olsa o kitapta da Osman'ın geçmişinden bahsediliyor ama asıl hikayesini okuduğumda Şebnem'i çok iyi anladım. Gerçekten o hisleri uyandırıyor insanın içinde Osman. Ki hayatı boyunca annelik kavramından çok uzakta büyümüş Şebnem, belki de bu yüzden bir kere düşük yapsa da (Yeşil Peri Gecesi'nde Şebnem bu konudan asla bahsetmezken Osman'ın günlüklerinden öğreniyoruz) anne olma ihtimalinden korkmuş, dünyaya getireceği evladına annelik yapamayacağından, annesinden ve kendinden gelen geçmişi bulaştıracağından korkmuş ve hep uzak kalmış bu seçenekten. Bunlara rağmen Osman'ı bir anne gibi bağrına basmış. Ama yetmemiş. İkisinin de hayatında doldurmaları o kadar güç boşluklar varmış ki, evlilikleri, sevgileri yetmemiş o boşlukları doldurmaya. Annesiyle bir türlü hesaplaşamayan ve babasının kazasıyla hayatın getirdiği yıkımların altından kalkamamış, çocukluğu, ilk gençliği, devam eden yaşları boyunca sahipsiz bırakılmış, hayatı boyunca aile denen kavramdan nefret etmiş, ailelerin iç ve karanlık yüzlerinden oluşan çirkinlikle baş edememiş, aklı, kalbi bu çirkinlikleri kavrayamamış ve dolayısıyla aileye olan inancını kaybetmiş Şebnem & Babasının kocamanlığı altında ezilmiş, yalnız annesi tarafından sevilip şefkat gören, babasının annesine yaptığı eziyetler sonunda annesini kansere yenik vermiş, ölümünü hayatı boyunca atlatamamış, sürekli annesinin boşluğunda savrulup durmuş, kendi hayatını annesinden kalan mirasla kurmaya çalışmış ama parayı kullanmayı hiç becerememiş, hayatın ve insanların derinlerini gören, ne kadar nefret etmeye çalışsa da edemediği ve silemediği Teoman'a olan kardeşlik duygusuyla bir nevi hayatını mahveden, hayatın getirdiği sorumlulukları hiç anlayamamış, hep kaçmış, tüm sorumluluklardan, duygulardan hep kaçmış ama kendi içinde hepsini taşımış, hepsini dert etmiş, babası öldükten sonra bile onunla olan hesabını kapatamamış, hiç büyüyememiş Osman. İki tane yaralardan oluşan ruh, iki tane çocuklukları ve yaşamları tepe taklak olmuş insan, birbirlerine ortak arkadaşlarının acı vefatıyla bağlanmış, birleşmeleri bile dolu dolu hüzün kokan, acılarıyla bağlanmış iki insan. Acılarıyla sevmişler ikisi de, sarmaya çalışmışlar yaralarını, merhem olmak istemişler birbirlerine. Ama ne Şebnem ne de Osman yeteri kadar açamamış kendilerini, hep anlamışlar birbirlerini ama anlatmamışlar tam olarak, sessizlik olmuş onların anlaşma aracı. Susarak konuşmuşlar. Kendi içlerinde karşı tarafın konuşmasını istemiş ikisi de ama kendilerinin ağzını bıçak açmamış sonraları. Hem birbirlerinin ne düşündüğünü hissediyor ve ilk adımı karşıdakinden bekliyor, hem de o adımı atmadığı için birbirlerine kızıyorlarmış. Ama hiç konuşmamışlar bu kızgınlıkları. İkisinin anlaşma aracı olan sessizlik bitirmiş aralarındakini bence. Küçük küçük sorunlar sessizlikleriyle zaman içinde büyüyerek gelmiş üstlerine çığ gibi. Altında kalmışlar o çığın. Boğulmuşlar. Bu birlikteliğin böylesine bitmesi çok kalbimi burktu. İki ruhun da birbirini iyileştirmesi, yaşadıkları dünyayı ve hayatı değiştirmesi seçeneği varken birbirlerini bitirmeleri göz göre göre... Kalbimi burktu ama başka türlüsünü bilmeyen bu iki insana hiç kızamadım, onları anladım. Böyle bir etkisi var kitabın, onca şeye rağmen onları anlayabiliyorsunuz. Benim için çok, çok başka bir yeri oldu bu serinin. Çoğu yerde kendimden parçalar buldum, onların acılarıyla ben de acıdım, beraber ağladım onlarla. Çok önemli oldular benim için. Hele o mükemmel ötesi hikaye anlatıcılığı ile Ayfer Tunç... Anlatım gücü, olayları bağlama şekli, tarzı o kadar bambaşka ki... Çok büyük hayranıyım, deli gibi bir yerlerde tanışıp onunla romanlarını konuşmak istiyorum. Bir gün bu şerefe ereceğim umuduyla bitiriyorum yazımı burada.
Osman
OsmanAyfer Tunç · Can Yayınları · 20204,887 okunma
·
157 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.