"...Kişilerin bu algılamalarının yalnızca nesnel zamanlarına ilişkin olmadığı da bir kez daha anımsatılmak elbet. Gerçekten de: Cemile, Cemal ve Seniha’nın anımsamalarının da hep yozlaşmayı ve bir çürüme sürecini yansıttığı görülüyor. Geçmişleri de yıkımlarla dolu kişilerin.
Sanki geçmişleri geleceklerinin bir belirtkesi.
Üç söylemde de ölüm olumlu öge olarak belirmektedir.
Geriye, Ester’in söyleminin ayrıştırılması kalıyor. Çünkü Ester, burada dıştalayıcı bir işlev yükleniyor, beklenmediği halde. Çünkü Cemile, Cemal ve Seniha’nın söylemlerinde Ester de bu olumsuz yaşamın bir üyesi. Kendilerinden bir parça. Ama «Ester’in Söyledikleri» bölümü, bir karşı-söylem’i üstlenmeyi seçiyor.
Aynı doğrultuda gelişen Cemile, Cemal ve Seniha’nın söylemlerinin karşıtında yer almaya çalışır Ester. Bu yüzden, nerdeyse, Kurtuluş’taki evin bir üyesi olmaktan çıkar, bir anlatıcı-açıklayıcı’ya dönüşür. O kadar ki, bilmemesi gerekenleri bile bilir. Örneğin Seniha’nın günlüğünün üçüncü parçasında yer alan «karşımda cüce bir çocukla kambur bir kadın ayaklarının altından gülüyorlar bana» cümlesi, Ester’in söylediklerinde Cüce bir kadınla kambur bir kadın / Günü söylendiler bir park kanepesinde / Ve artık gitmediler, çünkü hiç gitmediler / Ayaklarının altına düşüp / Orada gizlendiler biçimini alıyor. Seniha’da «çalmadan/katedralin avlusuna düşüp/parçalanan org»
Ester’de hem bir dilek hem Seniha’ya bir yanıt biçimini alıyor:
Hiç bitmesin, yağsın / Karla dolsun göğsünün katedrali / Avluya düşen org uyansın. Burada «uyansın» sözcüğüyle yaşama bir çağrı yapıldığı belli. Ester «Düşüş» adlı parçada Seniha’yla Cemile / Dünyalarının altına düştüler / Günlerinin kışları / Karlarıyla örttü onları (s. 93) ve Seniha / Çelişkili yaşamına kovuldu / Cemile / Anısız dünyasında anılarla boğuldu diyerek bilinçli sayılması gereken bir eleştiri getiriyor. Ester bu eleştirel içeriği, Seniha’nın «Vahşetin son öyküsüyüm/Belki ilk öyküsüyüm» sözlerine açık bir yanıt niteliği taşıyan Kötülük nedir, var mıydı bilenimiz / İyilik nedir, var mıydı bilenimiz / Ana karnında sütten / Bembeyaz örülmüşüz de Derim ki —demek istemem— vahşetin imleriyiz biz» dizelerinde de ortaya koyar. Ester «bildiğimiz tek şey yalnızlık» diyerek içinde bulundukları durumun umarsızlığını belirler. Bu yüzdendir, bu iletişimsizlik, sevgisizlik yüzündendir olup bitenler.
Kurtuluş’ta üç kış ne demek / Birinde portakallar dondu / Birinde ipler dondu pencereden pencereye / Birinde yaşam dondu ve soldu diyen Ester, yaşamlarının olumsuzluğunu daha önceden belirtir zaten. «Biliş» adlı parçadaki
Kurtuluş’ta, son durakta bir tram vay ölüsü / Hepimiz kalakaldık / Elimizde tetiği çekilmeyen / Namlusu yönsüz bir tabanca gibi dizeleri, yalnızca
Şimdi ~ Eylemsizlik + Yenilgi
durumunu açıklamakla kalmaz, Ester’in söylemini de yaşam olmayan’ın ve ölümün imgeleriyle doldurur.
Burada, az önce değindiğim yanıt ve eleştiri kavramları göz önünde bulundurularak bir noktanın belirlenmesi gerekiyor sanırım: Ester bu yoldan Kurtuluş’taki evin ortak yaşamından kurtuluyor. Üstelik bu kurtuluşun bencillik ve ilgisizlikle değil bilinçle sağlanması, Ester’i Fransız Okulu’nda okumuş Seniha'dan bile ayrıcalıklı ve üstün bir konuma geçiriyor. Kısaca söylemek gerekirse, paylaşan değil gözleyen du rum unda olan Ester, öykünün bir eyleyeni olmaktan çıkıp şairin sözcüsü durumuna geliyor.
Bu durum «Uyanış» adlı parçada açıkça görülebiliyor. Çünkü bu parça, gerek biçim ve biçemi, gerekse içeriği açısından, doğrudan doğruya, Ester’in bilmemesi gereken (ve bize bu konuda aksi yönde hiç bir bilgi verilmeyen) Seniha’nın Günlüğü’nün Vl’ncı parçasına bir yanıt niteliğinde.
«Kapının ardını» duvarın arkası’nn çevirerek sorunu daha da genel planda ele aldığını belli ediyor Ester ve bize, öykünün eylemiyle en olumsuz kişisi gibi görünen Seniha’nın boş ve kuru dünyasının karşıtındaki bir dünyayı sunuyor:
«Duvarın arkasında ne var?, sorusuna Ester’ln getirdiği yanıtlar şunlar:
«Bir çocuk, bir çocuk daha, çocuklar», «Bir kadın, katolik, yas giysilerini çıkarmış», «Yaşlı bir adam, dinleniyor güneşte», «Bir gemi, yolcu gemisi, ışıklar içinde», «avdan dönüyor balıkçılar, balığın deniz içi renginde», «bir şarkı, anlamlı çok», «yıkanmış, arınmış bir gök/köpük köpük bir dünya»
Gerçekten de, Ester, zaman zaman / Mutsuzluk mutluluğu örerken / Mavi bir boyun atkısı gibi türünden sözlerle olumsuz öğenin olumlu öğeyi özümlediğini imliyor, dolayısıyla çelişmeye düşüyorsa da, genel olarak hep yaşam değerlerini olumlamaya çalışıyor:
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile / Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır
dizeleri bu eğilimin bir kanıtını oluşturuyor. Kitabı kapayan «Bitiş» adlı parçada da hep olumlu değerlere çağırır Ester. Şairin sözcüsü durumuna dönüşen, dolayısıyla ve ne yazık ki Cemile, Cemal ve Seniha'nın aksine, bizi bireysel tarihinin ayrıntılarından yoksun bırakan Ester, yabancılaşmanın aşılmasının ilkelerini belirler adeta: Birey oluş ve toplumsal oluş. «Yalnızlığına korku vurma» ve «İnsanlara uzaklık vurma» diyen Ester’in kullandığı «kutsal kitap dili» böylece sadece «yahudiliğine» uygun düşmeke kalmıyor, Kurtuluş’daki evden yükselen muştunun içeriğine de uygun düşüyor:
Ester’in söyledikleridir / İnsanların içinden / Kendim olup taşayım
Gerçi, Ester’in onaylamadığı yaşama biçimini terkedemeyişi, bir türlü «gidemeyişi» ve «yenilip susuşu»
Ey sözlerim benim / Onlar ki bana her zaman / Bir diriliş verenedir / Meselim bitmeye nedir dizelerinin içeriğine de ters düşmektedir ama, ilk üç bölümün olumsuz ve ölüme yönelik söylemini belli oranda paranteze alma gereğini duyan şair, yapısal tutarsızlığı göze alarak olumlu bir anlamlama yapmak istiyor.
Her şey ki bir yorumdu, sonuç değildi / Sonuç ki zaten yoktu dizeleri, hiç kuşkusuz yaşamın ve dünyanın alımlanması sorununu büyük ölçüde kuşkulu duruma getirmektedir, dahası «akmamız yok, çekilmiş nehirler gibiyiz» dizesi Ester’in de Cemile, Cemal ve Seniha’nın durumunu paylaştığını, kendini onlar gibi gördüğünü açıklamaktadır ama, şair alt katmanda yaşam güçleri lehine bir söylem geliştirmeyi ille de istemektedir. Bu istek, ilk üç bölümün dıştaladığım gerçekleştirmekten ibarettir elbet. Bu yönelimi, çözümlememde kullandığım terimlere hem uygun düşen hem de kaynaklık eden A. J. Greimas’nm sözleriyle kesinlemeyi seçiyorum:
«İnsanın varoluşu yaşam ve ölümden oluşur, bunlar onun öznel varlığının çelişkin ve birbirini tamamlayan öğeleridir. Bu yapıyı V (Y — Ö) şeklinde gösterebiliriz. Ama bu iki yapısal öğenin dengesi yine de iğretidir, bazen olumsuz yanı, bazen olumlu yanı ağır basar, iki öğeden biri böylece egemen olur. Öte yandan, her ne kadar insanın varlığı bir karmaşık yapının belirtilmesi olarak ortaya çıkıyorsa da, amaçladığı «yaşam ideali» olumsuz yanın ortadan kalkması ve yalnızca olumlu yanın değerlendirilmesidir.» Bu açıdan ve metnin iç yapısından bakıldığında, Cemile, Cemal ve Seniha’yı yenik düşürmeye çalışanın ya da yenik düşürenin, Ester değil şair olduğu söylenebilir.
Son anda bir araya girmeyle."