Gönderi

504 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 10 days
SUS BARBATUS.
Susssssss, Barbatus! Suss... Orhan Kemal. Ödülünün sahibi. Kitabın yazarı. Yazarın kitabı olamaz çünkü. Bence. Şu anda, kullandığım... Noktalama işaretleri. Yazarın da üslubu. Bence, yeter :)) Şimdi sanıyorum ki, incelemeyi buraya kadar okuyan okurlar rahatsız olmuşlardır noktalama işaretlerinin kullandığı yerler açısından. Yazarımız Faruk Duman' ın kendisine has üslubunu taklit ettim diyebilirim. İlk beş on sayfaya kadar, bu üslup sizi rahatsız ediyor açıkçası. Sonra öyle bir alışıyorsunuz ki... Kahve gibi? Uzun yıllar nefret etmiştim kahveden. Aklı başında bir insan böyle bir şeyi nasıl içebilir diye, düşünüyordum. Ta ki öğretmen olana kadar. Sürdürülebilir davranışlar, kendi alışkanlıklarını yaratır. Bağımlılık, bağımsızlık, alkol, uyuşturucu, sigara, aşk gibi şeyler işte. Sürdürülürse etki yaratır :)) Şimdi Faruk Duman' ı az buçuk araştıran okurlar kendisinin Yaşar Kemal ile kıyaslandığı hakkında fikir sahibidir. Faruk Duman' ın taktir edilmesi gereken yönü Yaşar Kemal' e kafa tutmasıdır. Ustasına sonsuz saygı duyarken boynuzu nasıl uzatacağıyla ilgili ciddi bir alt yapı oluşturmuş kendisine. Bakın burası çokomelli, pardon çok önemli(!) Gerçeklik algımızı yeniden yaratıyor Faruk Duman. Hani bazen eczanelerde aradığınız bir ilaç yoktur da onun muadili vardır ve aradığınızdan daha da iyi çıkmıştır. Yaşar Kemal' in İnce Memed' inin tam bir muadilidir SUS BARBATUS. Bunu kitabı okurken hücrelerinize kadar hissediyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın, burada bir kıyas yapmaktan ziyade ölçütün niteliği hakkında değerlendirme yapılmasını rica edeceğim. Resim sanatında Empirisyonizm diye bir akım vardır. Ben de yakın bir zamanda öğrendim ressam bir arkadaşımdan. İzlenimcilik diye geçiyor. Bir nevi doğanın gözlemlenmesiyle ve gözlenen doğanın fırça darbeleriyle, ışığın da kullanılmasıyla, tabloya aktarılmasıdır. Yaşar Kemal ile Faruk Duman' ın ortak yönü de bu aslında. Onların dünyasında karı, yağmuru, yıldızı, ayı, güneşi ve hayvanları anlatırken sığ cümleler kurmak tinsel bir işkence yöntemidir. Onlar gerçekliğin yabanıldan geldiğine inanır. Öze dönmek doğaya dönmektir. Doğayı anlatırken de milyon tane yöntem kullanırlar. Yahu kar dediğimiz o beyazı ikiyüz kere anlatmış fakat her okuduğumuzda yeni bir kar alegorisiyle karşılaşıyoruz. Şunu da belirtmezsem çatlarım: Yazar' ın kitap içindeki zaman akışı doğrusaldır. Bi ileri bir geri yapmıyor. Ama romanı daha okunabilir kılan şey ise kitap içindeki bölümlerin en fazla 3 sayfa olması. Yani max. 3. Sayfadan sonra 16-17-18 diye devam ediyor. Denizin dibine daldığınızda yukarıya çıkıp nefes almak gibi. Dalmak da güzel nefes almak da. Yazarın bi söyleşisine denk geldim, "ben yazmak için masaya kurulduğumda ne yazacağımı belirliyorum" demişti. Sanırım her oturduğunda bir kahve yapıyor kendisine ve bitene kadar yazıyor. Bittiğinde de yeni bir bölüme geçiyor. Öğrenciler iyi bilir bu durumu. Kütüphanede ders çalışırken sigara içmek için dışarıya çıkmak gibi. Uzun soluklu romanların kısa kısa bölümlenmesi bence okuyucuların davranış-gözleminin bir sonucu. Ben başarılı buldum bu tekniği :)) Not: Kitabı yazın okursanız serinler, kışın okursanız donarsınız :) Kitabı okuyanlar bunu beğendi :)) Diğer yandan bir uyarı yapmakta fayda var. Peyami Safa ve Proust gibi davranış gözlemcilerinin betimlemelerine tahammül edemeyenler okurların uzak da durması gereken bir kitaptır. Zira küçük bir kurt olup tozlu sayfalara düşeli şuncacık ömrümde öğrendiğim bir şey varsa, okurun kendisini tanımlamasının, okuyuculuk serüveninin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için hayati bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. "Ben nasıl bir okurum?" sorusuna vereceğiniz cevap, sizlerin hangi kitaplarla ilgili olmanız gerektiğine dair de önemli bir fikir verir. Her şeyi okumak iyidir, her şeyi okuyabilmek için zaman denen ateşte uzun süre demlenilmesi de gerekir. Toplum olarak kitap okumadığımız gerçeğinin nedenleri burada gizli, diyerek tekrardan kitaba döneyim en iyisi. Edebiyatta yeni ve farklı olan her şey beni heyecanlandırıyor. Öyle bir yazar düşünün ki, 1K' da bizlerin yaptığı gibi, kitap incelemesi yapıyor yazdığı romanın içinde. Evet evet. Yanlış duymadınız. Sefiller romanını bizzat incelemiş. Ve bu analizi karakterlerine yedirerek tekrar olay akışına devam ediyor. Diğer yandan küçük küçük masallar anlatılıyor ayrı bir bölüm olarak. Yakup Kadri' nin yabanına göndermeler yapılıyor. İşte bu yüzden SUS BARBATUS tıpkı yeni çıkan kanser ilaçlarının hastalar üzerinde denendiği gibi, okuyucular arasında nasıl bir etki yaratacağıyla ilgili bir denence olabileceğine inanıyorum. Ve bu durum, okuyucu olarak bizleri hiç rahatsız etmiyor. Sanki edebiyat dünyasında böyle bir şey hep varmış gibi. Buraya kadar yazarın kullandığı üslup üzerinden bir inceleme oldu. İçeriğe girmeyeceğim. Spoiler vermek istemiyorum. İnce Memed dedik işte :)) Yaşar Kemal dedik daha ne diyelim değil mi? 10/10 bir roman. Okuyunuz, yenilik ve alışkanlık sevenlere. Çelişik bir hayat gibi. Dipnot: En başta söylemem gerekeni en son söyleyeyim. SUS BABATUS bir domuzun adı. Haram olan, yasak olan, ötelenmiş olan ve bir yandan da ona muhtaç olan biz insanlar gibi...
Sus Barbatus! 1
Sus Barbatus! 1Faruk Duman · Yapı Kredi Yayınları · 2021772 okunma
·
860 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.