“Ve kalbim, anlamıyor adalet yok, niye?”
Bu anlatı sözsüz olacak ve duygusuz.
Bu anlatı bana dair olmayacak.
“Ama” nerede başlar “zaten” nerede biter, bunlar konuşulacak şu an pek de akıcı olmayan bir dille.
“Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
Dünya yordu bizi.
Benim de söyleyemediklerim var.
Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
Uzun bir yolu geliyoruz seninle,
Yolu geldikçe anlıyorum ki,
Biz bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.
Burada; elini kolunu nereye koyacağını bir türlü kestiremeyen, nerede durursa dursun iğreti görünen ve öyle hissedenler anlatılacak.
“Bağışla” ile “seviyorum” demenin ortasında mekik dokuyanlar. İkisini de dümdüz geçip yol alanlar.
Aslında ikisini de söylemeye hiç alışmamış ağızlar...
Çekildikleri her fotoğrafta ne tarafa doğru bakacağını hep şaşıranlar...
Kalabalığa karışınca kimseyle göz göze gelmeyenler...
Eskaza gözleri bir sabiti bulunca fazla kalamayanlar...
Beklenti kuyruğunda sırasını mutlaka savanlar... “Orası benim yerimdi.” cümlesini, mesela, hiçbir defa kurmayanlar...
Koltuğun ucuna sadece ilişip, oturduğu yeri sahiplenmeyenler, çok yer kaplamasın diye dünyanın da bir ucundan ilişenler bu sebepten.
Dünyadan alacağı olanlar.
Hiç affedilmemiş olanlar... Affedecek kimsesi olmayanlar. Peki...
“Kim bağışlayacak sizi?”
Boşluğa konuşanlar... Boşluğa sadece gözleriyle değil tüm benliğiyle dalanlar ve boşluklardan hiç ses çıkmadığını bilenler...
Boşluğa sövenler. Boşluğu sevenler.
Çok mu abartılarak söylenmiş gelir, acaba? Söylerken çığlık çığlığa bağırılan aslında ama sesi bir sayar ıslığından daha çok çıkmayan büyük sözler?
Kim bağışlayacak? “Kim, kimi bağışlayacak?”
“Bilme, tanıma beni
merdivenleri üçer beşer çıkmanın
sevinci yok içimde.”
İçimde “zaten”lerden kalabalık bir sessizlik var benim. Ama bil ki bana ait değil. Bana ait değil zaten “zaten”ler. Bu kitap benim değil. Onların.
Zaten;
“Serin bir rüyanın hatrınadır
çektiğim dünya ağrısı”
Zaten;
“geçtim hepsinden, öyle hünerle
ki yaşadığımı sanıyorlar hâlâ”
Zaten;
“bir şey değilim ben,
geç benden.”
Zaten...
anlatamayanların ne anlattığını anlamak o kadar zor ki. Bu sözleri de anlaşılır kılmak imkansız. Ama “zaten” boşluğu seviyoruz. Bazılarımız...
Zaten;
.