Gönderi

512 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 31 days
OSMANLI PADİŞAHLARI ve BULANIK TARİHİMİZLE İLGİLİ BİR İNCELEME
Reşat Ekrem Koçu bu kitabında Osmanlı padişahları ve onların dönemlerindeki önemli hadiselerin bir özetini veriyor. Yıldırım Bayezid’e kadar Osmanlı’da henüz kardeşin kardeşi, babanın evladı, evladın babayı katletmesi gibi, akıl, vicdan ve yürek dayanmaz hadiselere pek rastlanmaz. Fakat ele geçirilen toprak, para pul, köle, cariye dolayısıyla da devletin gücü arttıkça kan, haksızlıklar, hukuksuzluklar da artacaktı. Bayezid, hele de Fatih’ten sonra, gücü yetenin gücünün yettiğini boğazladığı, boğdurduğu bir devlet terörü dönemi başlar. Burada bunları uzun uzun anlatmak yerine en övülen ve övünülen padişahlardan biri olan Kanuni Sultan Süleyman'ın bir eşi, (Gülfem Hatun) iki oğlu, altı torunu ve iki vezirini boğdurduğu kayıtlardadır. Boğdurduğu şehzadelerin eşlerinden hamile olanların da taş bağlı çuvallara doldurulup Sarayburnu’ndan denize atılması kaidedir fakat bunların kaydı bile tutulmadığından, hamile olma ihtimalinden ötürü kaç cariyenin denize atıldığını bilmiyoruz. Osmanlı ve dinimizle pek övünürüz ama ne Osmanlı ne Selçuklu, ne de İslam tarihini doğru dürüst bilmeyiz. Tahta çıktığı gün, bir kısmı kundakta, 19 kardeşini boğduran birisinin (III. Mehmet) ruh sağlığı yerinde olabilir, sağlıklı ve doğru kararlar alabilir, adaletle hükmedebilir mi? Elbette edemez ve edemedi de. Onun için 300 yıldır geri gidişi durduramadık ve sömürge rejimlerinin bile kat kat gerisinde, mutsuz insanlar ülkesi olduk. Sanılır ki, devlette kuvvetler ayrılığı ilkesi işler, hukuka, adalete riayet edilirse bundan halk istifade eder, iktidar sahipleri ise zarar görür. Hâlbuki tam tersine, tarihe baktığımızda, tiran ve diktatörler zorbalıklarının bedelini çoğunlukla canlarıyla ödemişlerdir. Bu kıymetli çalışmada da görüyoruz ki, adalete dayalı bir sistemle yönetilmeyen ülkelerde hiç kimsenin can, mal, ırz, namus emniyeti yoktur ama en ağır bedelleri ödeyenler, yine hanedan ve saray çevresidir. Zira bir kediyi, fareyi bile çok sıkıştırırsanız, onların canlarını korumak için canavara kestiklerini görürsünüz. İşte bunun için bizim tarihimiz hep kan ve gözyaşı dolu. Ve bu yüzden, Babai isyanlarından, Celali İsyanlarına, Kürt ayaklanmalarına, anarşi, terör, darbe hadiselerine kadar bir beladan diğerine savrulur dururuz. Bunları bilmeyelim, balık hafızalı olalım, günübirlik yaşayalım diye okuyan, yazan, düşünen, bir görüş, bir fikir sahibi olan, haksızlığa boyun eğmeyen herkesi zindanlara atıyor, darağacına, suikastlara uğratıyor, kitabı bombadan bile daha tehlikeli sayıyoruz. Anadolu insanının en büyük beddualarından biri de ‘Osmanlı’ya vezir olasın’ demekmiş. Şimdi malınıza mülkünüze el konulması, hukuksuzluğa, zulme maruz kalmak, hapse atılmak, bir cinayete kurban gitmek için vezir olmaya gerek kalmadı. Bütün bunlar için, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanız yeter de artar bile. Ne zaman bir İslam, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi okuyacak olsam huzurum kaçar, mideme kramplar girer ve günlerce uyuyamam. Çünkü bizim tarihimiz baştan sonra kan, gözyaşı, haksızlık, hukuksuzluk, kaba kuvvet ve adaletsizliklerle doludur. Neden böyle diye baktığımızda ise, bizde iktidarı ele geçiren, devleti kendi mülkü olarak gördüğü gibi, devletin bütün kurumlarını, hatta tek tek vatandaşları da hakimiyeti altına almak ister., Atatürk ve Cumhuriyet’le bu duruma bir son vermek mümkün olduğu halde, tam tersine Atatürk, iki yüz yıllık Osmanlı aydınlanma ve demokrasi mücadelesini de tersine çevirmiş, aynı günümüzde olduğu gibi çok partili hayattan, tek parti-tek adam rejimine geçmiştir. SONUÇ OLARAK: Bu kitapla İnce Memed’i birlikte okudum ve gördüm ki, meğer hepimizin cehaleti farklı farklıymış ve öğrenmenin olduğu gibi, cahilliğin de sonu yokmuş... Zira İnce Memed’i okumadan o kadar cahilmişim ki, cahil olduğumdan bile habersizmişim. Sümer, Babil, Asur, Mısır, Roma, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an, Anadolu doğası ve en önemlisi de insanı tanımak, anlamak için de İnce Memed’i okumak gerekir deseler, güler geçerdim ama maalesef öyleymiş. Bunca ağır bedeller ödemelerine, kan, gözyaşı ve onca isyanlara rağmen neden bütün Türk İslam devletlerinin yöneticileri, devlet terörüne başvurmak yerine adalet ve hukuka dayalı bir yönetime yanaşmaz, sorusunun cevabı da meğer İnce Memed’de gizliymiş. İşte Yaşar Kemal bu ölümsüz eserinde bizdeki bu bitmez tükenmez kavga ve kargaşayı şöyle açıklıyor. “O istese koca Çukurova'nın bütün toprağını alabilir, bir tanesi karşısına dikilip de ne yapıyorsun Bey, diyemezdi. Dağlarda eşkıyaların dolaşması, düzenin bozuk olması onun işine yarıyor. Arif Saim Bey gibi kurtlara bulanık hava gerek. Bulanık hava yoksa Arif Saim Bey gibi güçlü kurtlar bulanık hava yaratırlar.” (İnce Memed, Cilt 2 – Sayfa 318) Evet, kurtlara bulanık hava gerektiği için, sadece Osmanlı değil bütün Türk İslam tarihinin tamamı bulanık, hatta zifiri karanlıktır. Kitabın tek olumsuz tarafı ise Koçu, Osmanlı tarihinin beğenmediği yerlerini görmezden gelme, süsleme, cilalama, örtme yoluna gitmemiş ama bütün tarihçi ve siyasetçilerimiz gibi, o da iyilikleri padişahlardan bilirken, kötülükler ve olumsuzlukları ise, padişahın çevresine yükleme kurnazlığını tercih etmiş. Okuyarak kalın.
Osmanlı Padişahları
Osmanlı PadişahlarıReşad Ekrem Koçu · Doğan Kitap · 2015122 okunma
·
289 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.