Gönderi

187 syf.
10/10 puan verdi
Biset’in düşündürdükleri
İlk sayfalarından itibaren akıcı diliyle beni karşılayan “BİSET” bitimsiz bir yerden kalkma çabasının, dupduru hayallerin ve peşi sıra gelen hayal kırıklıklarının romanı. Uyanışın Başlangıcı ifadesinden de anlaşılacağı gibi bir nehir roman. Daha çok dini bir terim olarak kullanılan biset; “gönderme, gönderilme” manasını taşıyor. Ve Yaren için zor günler, dünyaya gönderildiğinden itibaren başlıyor zira o, gözlerini açtığı andan yirmi dakika önce dünyaya geliyor. Bir kız çocuğu, bir genç kız ve yetişkin bir kadın olarak yaşamının her ânında ailesinin amansız baskıları, toplumun fütursuz beklentileriyle sınırlandırılmış, çaresiz bırakılmış Yaren’i hepimiz tanıyoruz aslında. Bu coğrafyada birçoğumuzun varlığından emin olduğu; ancak kanıksadığımızdan mıdır bilinmez, gözü yaşlı bir geleceğe, kaderine terk ettiğimiz insanlardan biri o. Büyüklerin yanında konuşmamakla başlayan susma öğretisini bir erdem gibi gördüğümüz muhakkak. Üstüne kadın olmak eklenince konuşmak çoğu zaman bir lütuftur. Şanslı olanlar büyüyünce konuşabilse de Yaren için bu ihtimal de söz konusu değil. Cennetin anaların ayakları altında olduğunu savunanlar çok olduğunda, dizini dövmemek için kızını dövme düsturunu benimsemiş kişilerin sayısının az olması gerekirdi. Olmadı. O kızların bir gün ana olacağını, ne ara, hangi sebeple unuttuk acaba? Biriktirdiği kartpostallarla, yazdığı günlüklerle, hatırasının olduğunu düşündüğü objelerle, dinlediği kasetlerle var olmaya çalışan Yaren için en büyük tutku kitaplar. Müthiş bir okuma tutkusu bu. Öyle ki ailesi için olmazsa olmazlar arasında yer almıyor bu tutku. Tüm imkansızlıkların içinde kazandığı liseye gidemeyen, ardından kazandığı üniversiteye de gönderilmeyen tahsil görüp öğretmen olma aşkıyla yanıp tutuşan bir çocuğun, bir gencin payına düşünler oldukça düşündürücü. “Kolay mı İstanbul öyle…” diyen ağabeyler, “Ne vardı buraları yazaydı, kalkmış İstanbul yazmış. Oğlanlar razı değil. Ben ne yapayım?” diyen anneyle desteklenerek boyundan büyük aşılması imkânsız duvarlar örmüş Yaren’in ayaklarının dibine. Adım atacak yer bulamadığında da ağlayarak susmuş büyüklerinin yanında. Ağlaması değil de susması önemsenmiş haliyle. Eğitimci-Yazar Kader Ozan Okumaya devam ettikçe kitapla, defterle, kalemle ilişkisi başlamadan bitirilmiş, susturulmuş, ne istediği hiç sorulmamış çocukların başını yere eğen halinin çaresizliğini de izledim; sayılarının çok olduğundan emin olmanın rahatsızlığıyla… Kumdan kaleler yıkıldıkça yılmamak, hevesle çıkılan her yolculuğun sonu hüsrana varmasına rağmen iyi niyetini noksansız koruyabilmek gerçekten “iyi” olanların harcıdır. Küllerinden doğmayı becerebilenler de onulmaz yaralar alanlardır bana kalırsa. Tıpkı Yaren gibi. Çok küçükken kaybettiği babasının özlemi, karşısına çıkan zorluklara eklenerek büyümüş daima. İnatla, elbirliğiyle sevgiden mahrum bırakılmış, üstüne sevgileri, arzuları baltalanarak kanatları koparılarak yaşaması istenmiş insanlardan geriye ne kalır? Yaren’in aştığı her engel bir diğerini ve daha engebeli olanını çıkarırken karşısına o kolaya kaçmadan, kimseyi incitmeden hissedebilmeyi başarabilmiş; kitaplarının arasına koyup özenle sakladığı öğretmenlik umuduna tutunarak… Bir zaman aşk için dirense de her şeyin yoluna gireceğini düşündüğü ilk anda o da bırakmış ellerini, ardı arkası kesilmeyen göz yaşlarının bir sebebi de aşk olmuş; çünkü diğer tüm dönüm noktalarında olduğu gibi kimin onun için daha uygun olduğuna büyükleri karar vermiş. Yaren’in onurlu mücadelesinde, hayatı tecrübeleriyle taçlandırmış bilgelere has; engin, dingin ve daima umutlu bir ses var. Kader Ozan’ın anlatımıyla bu sesi duymak zor olmadı. Yanı başımızda bu sesin farklı tonlarından niceleri duyulmayı, fark edilmeyi bekliyor; ezber sözlerimizse eylemlere dönüşmeyi…
Biset-Uyanışın Başlangıçı
Biset-Uyanışın BaşlangıçıKader Ozan · Karina Kitap · 20186 okunma
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.