Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

976 syf.
·
Puan vermedi
Haydi söyle, ruhun neyin özlemini çekmekte?
''Geldim'' demenin dışında ne diyebilirdim ki? Böyle söylüyor Dante, kitabın bir yerinde ustası Vergilius'un sözleri üzerine... Ben de ''geldim!'' demek istiyorum, bu yapacağım inceleme ile. 'Farklı ve çarpıcı' bir inceleme olsun istiyorum. Sıkıcı olmasın diye pek fazla detaya girmeyeceğim. Dante'nin dizelerinde geçen beğendiğim bir bölümle açılışı yapalım: ''Bir gereksinimi görüp de yardım işareti bekleyen, 'yardım etmeyecek' demektir...'' Dante'nin bu etkileyici dizeleri Araf bölümünü okurken dikkatimi çekmişti. Kitapta bunun gibi, insanı derinden etkileyen birçok dize var. Birazdan tüm bu dizelere değineceğim... En baştan söylemem gerekiyor ki incelemem 2 bölümden oluşuyor: 1.bölüm: Kitabın özetini içerir. 2.bölüm: Kemerlerinizi bağlamanızı gerektirir! Çünkü 'farklı bir boyuta' geçiş yaparız... Hazırsanız, başlayalım! - İncelememin 'kitabı irdeleyen' 1. bölümü - Eserin bölümleri: Cehennem / Araf / Cennet. Bu bölümlerin içeriğinden kısaca bahsedelim: - Cehennem bölümünde, 7 Nisan 1300 Perşembe’yi kutsal Cuma’ya bağlayan gece, Dante karanlık bir ormanda yolunu şaşırarak üç hayvanla karşılaşır. Vergilius’un ortaya çıkmasıyla birlikte öteki dünyaya yolculuk başlar. Dante'nin 'Cehennem'i yeryüzünün 'dibine' doğru bir yolculuktur. Aşağı katlara inildikçe cezalar artar. En dipte 'Lucifer' yani şeytan vardır. Katlar, en dibe kadar 9 halkaya bölünmüştür. Eş merkezli daireler gittikçe artan günahkarlığı temsil eder. Her dairenin günahkarları, işledikleri günahlar gereğince sonsuza kadar cezalandırılır. Dairelerin(halkaların) detayları: Birinci Halka: Limbus. Burada ruhlar dürüst yaşam sürmüş, ancak çoğu Hristiyanlıktan önce yaşadığı için vaftizden yoksun kalmış, vaftiz olmadan ölmüştür. İkinci Halka: Şehvet düşkünlerini içerir. Üçüncü Halka: Obur ve açgözlü ruhları içerir. Dördüncü Halka: Cimriler ve savurganları içerir. Beşinci Halka: Öfkesine yenik düşenleri içerir. Altıncı Halka: Sapkınları içerir. Yedinci Halka: Şiddete başvurmuş ruhları içerir. Bu halka '3 bölme' den oluşur: Birinci bölmede 'başkalarına' şiddet uygulayıp öldürenler bulunur. İkinci bölmede 'kendilerine' şiddet uygulayarak canına kıyanlar bulunur. Üçüncü bölmede Tanrı'yı küçümseyenler, cinsel sapkınlar ve hilekarlar bulunur. Sekizinci Halka: 10 bölmeden oluşur ve bu bölmelerde: Kadın tellalları, din sömürücüleri, rüşvet yiyenler, büyücüler, hırsızlar, ikiyüzlüler, kalpazanlar vb. cezalandırılır. Dokuzuncu Halka: Hainleri içerir. Dokuzuncu halkada, akrabalarına, vatanlarına, konuklarına, kendilerine iyilik yapanlara 'ihanet edenler' bulunur. Cehennem’den çıkmadan önce Vergilius ile Dante, kötülüklerin simgesi Lucifer’i(Şeytan) yarı beline dek buzlara gömülü olarak görürler. ÖNEMLİ NOT: Cehennem'in 28. kantosunda yüce peygamberimiz Hz. Muhammed'e ve Hz. Ali'ye yönelik bazı haksız suçlamaların olduğu çirkin dizeler var. Tabi bu konuyla ilgili olarak değerli şairimiz Abdülhak Hamid Tarhan, 'Tayflar geçidi' adlı eserinde Dante'ye gereken cevabı şu şerefli ve yüce dizeleriyle verir: ''Vay Dante! sen misin? Koca dahi-i müfteri(büyük iftiracı), hâki siyahı tıyneti hakister-i cahim!(bedeni kara toprak; ruhu cehennem külünden yaratılan!)'' Aynı eserin ilerleyen bölümlerinde Tarhan, Dante'yi 'konuşturarak' şu dizeleri belirtir: ''Dante alighieri: Zâhilmişim neşideyi nazmettiğim zaman(cahil ve ihmalkarmışım şiirimi -ilahi komedyayı- yazdığım zaman), Ben sonra anladım ki hata etmişim yaman.'' Bu sayede değerli şairimiz Abdülhak Hamid Tarhan, eserinde Dante'ye özür diletmiş oluyor... - Araf Bölümünde, cehennem'in tüm o kasvetinden arınıyoruz ve bu, muhteşem bir şey! 'Muhteşem' dedim, çünkü Araf bölümüne başlayınca 'esenlik dolu bir ova'ya çıktığımı hissettim. Bu bölüme geçiş yaptığınız daha ilk anda 'kaynar' bir suyun içinden kurtularak 'buz' gibi bir suyun içine girmiş gibi oluyorsunuz. İçinize 'huzur' doluyor. Cehennem bölümü, okuyucuyu oldukça rahatsız ediyor anlayacağınız... Araf bir dağdır ve 7 kattan oluşur. Yedinci katın üstünde, dağın tepesinde 'Yeryüzü Cenneti' bulunur. Buradaki kutsal orman, Cehennem’in başlangıcındaki karanlık ormanın karşıtıdır. Araf’ın üst katlarına çıkıldıkça, günahın ağırlığı ve verilen ceza azalmaktadır. Cezanın amacı: Ruhun eğitilmesi, günahlardan pişman olmanın sağlanmasıdır. Sırasıyla Araf Dağının katları: 1.Kat: Kendini beğenen kibirliler bulunur. 2.Kat: Kıskançlık bataklığına düşmüş olanlar bulunur. 3.Kat: Öfkesine yenik düşenler bulunur. 4.Kat: Tembellik edenler bulunur. 5.Kat: Açgözlüler, cimriler, savurganlar bulunur. 6.Kat: Oburlar bulunur. 7.Kat: Şehvet düşkünleri bulunur. - Cennet Bölümünde, artık gerçekten yorulduğunuzu anlıyorsunuz. Çünkü kitapta o kadar çok isim ve tarihi bilgi var ki! Sadece 'mitolojik' unsurlar bile beynimin yanmasına yetti. Ama değdi doğrusu. Dante, tüm birikimini bu kitaba aktarmış gibiydi. İtalya'nın yakın ve uzak tarihi olmak üzere birçok konuda bilgi sahibi oluyorsunuz. Dante resmen beyin ameliyatı yapıyor! Kitaptaki dizeler, keskin bir bıçağa dönüşerek kalbinize saplanıveriyor... Son bölüm olan Cennet'te ise yukarıya, 'yıldızlara' doğru uçarız... Bu bölümde Vergilius yerini Beatrice’ye bırakır. Cennet boyunca Dante’ye sevdiği kadın olan 'Beatrice' rehberlik eder. Yıldızlara hatta onların daha da uzağına doğru yaptığımız yolculuğun bölümleri sırasıyla şunlardır: Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn. Bunlardan sonra 3 kat daha yer almaktadır: Sekizinci katta: Dönmeyen Yıldızlar bulunur. Dokuzuncu katta: Gezegenlerin dönmesini sağlayan 'İlk Devindirici' vardır. Arı ışıktan oluşan, maddeden arınmış 'onuncu' ve en yüksek katta ise: Kutlu ruhlar ve Tanrı bulunur. (Arş-ı Ala). Evet! Tüm kitap bunlardan ibaret. Bu kısa inceleme bile bazı okurları yormuş olabilir! Varın kitabı siz düşünün... Ben kitabı 11 günde bitirdim. Okurken bambaşka duygulara kapıldığımı belirtmek istiyorum. Dante, okuyucunun ruhuna ve kişinin 'kendinin bile bilmediği' derinliklere dokunuyor... Şimdi, 'farklı bir boyuta' geçiş yapıyorum! Kemerleri bağlamanız gerekiyor, çünkü incelememin ikinci bölümüne geçtik bile! - İncelemenin 2. bölümü - Bu bölümde kitaptan birkaç 'alıntı' yapacağım ve bunlar üzerine konuşacağız. Dante'nin aşağıdaki dizeleri oldukça dikkatimi çekmişti. Burada Statius adlı şairin ölümünü oldukça naif bir dille aktarmış: ''Statius derler insanlar orada hâlâ bana: Thebai’ye, ardından Akhilleus’a övgüler düzdüm, ama ikinci yükü taşırken yenik düştüm...'' Şair Statius, ikinci kitabını yazamadan öldüğü için, Dante 'yenik düşmek' tabirini kullanıyor. Gerçekten de böyledir, bir eser ortaya koymaya çalışırken onun yükünü omuzlarınızda hissedersiniz! Hele bir de talihsiz bir şekilde ölüp giderseniz; bu, 'yenik düşmek' değil de nedir, söyler misiniz? Kitabın farklı bir bölümünden alıntı yapmak istiyorum: ''ama şimdi, dürüst biriyle karşılaşıp konuşmaktan utanan herkes, hiç gocunmadan geçebilir buradan...'' Bir ülke ya da şehir düşünün ki; öylesine yozlaşmış, erdemlerini kaybetmiş, insanlığını yitirmiş kötülüğü benimsemiş olsun! Evet burası 1300'lü yıllarda içinde Dante'nin de yaşadığı italya! Bu dizeler aslında her şeyi ortaya koyuyor. Bu dizelerde Dante'nin yazdıkları tüyler ürpertici! Yazılanları biraz daha dikkatle okursanız kanınız bile donabilir. Çünkü burada müthiş bir tespit var. Dante, bence çok iyi bir gözlemci. O dönemlerde insanlar öylesine kötüleşmiş ki yolda giderken karşılarına 'iyi ve dürüst' bir insan çıkması ihtimalinden bile utanıyorlar! Bu durum ülkenin feci durumunu gözler önüne sermeye yeter. Yüce erdemlere sahip biriyle karşılaşmaktan utanacak olmaları yetmiyor, bu durumdan hiç de gocunmuyorlar! İşte Dante bu dizelerde böyle bir gerçeği belirtmeye çalışmış. Anlıyoruz ki o dönemde kötülük öyle fazla ki, iyiliğe tahammül edemiyorlar, rahatsız oluyorlar. Dante burada okuyucuya bir tokat vuruyor aslında. Eğer böyle bir toplumda yaşıyorsanız, başınıza gelen felaketlere şaşırmamalısınız... Dipnot: Dante Alighieri yaklaşık 40 yıllık bir süre içerisinde İlahi Komedya'nın tüm bölümlerini tamamlıyor. Eser, parça parça çıkış yapmış. Önce Cehennem, sonra Araf, ardından Cennet okuyucu ile buluşuyor. Bu yönüyle 'Divina Commedia' ani bir esrime(sarhoşluk) veya ilhamın değil, uzun süreli bir 'dil, kültür, felsefe ve düşünce işçiliğinin' bir sonucudur. Nitekim eserin derinleşmesinde ve ruha işleyen bir yapıya bürünmesinde, Alighieri’nin sürgünde geçirdiği aşağılayıcı ve acı dolu zamanların etkisi oldukça fazladır. İncelememi, Dante'nin 'Araf bölümünün 18. kantosunu' bitirdiği gibi sonlandırmak istiyorum: ''gölgeler uzaklaşınca bizden; zihnimde yeni bir düşünce belirdi, bu düşünce başka düşüncelere can verdi; birinden birine gidip geldikçe gözlerimi yumdum büyük bir keyifle, ve 'düşe' dönüştü düşünce...'' : Okumak isteyenler için kitaptan bazı alıntılar : Korku sık sık insanın içine girer, yapacağı onurlu işleri engeller, ürkütür karanlıkta kalmış bir hayvan gibi. - - - dönmeye can attığım yerden geldim; beni getirip böyle konuşturan, sevda. - - - Ey, kısacık ömrümüzde bizi mahmuzlayan, öbür dünyada acılara bulayan gözü dönmüş açgözlülük ve çılgın öfke! - - - Ustam bunun üzerine sağa döndü, bana baktı, şunları dedi: “Dinlemesini bilen, anlamayı da bilmeli.” - - - Ah, insanlar nasıl da dikkat kesilmeli, eylemlerimizi gördükleri gibi, düşüncelerimizi de okuyanların yanında - - - Güneşin saçlarını kovada serinlettiği, gecenin gündüze eşit geldiği yılın genç döneminde, kırağı, toprağa ak bacısının, bir yazı kamışı gibi kısa ömürlü görüntüsünü verdiğinde, samanı tükenen köylü kalkıp da her yeri bembeyaz görünce; dövünür elleriyle ve döner evine, yakınır bir o köşede, bir bu köşede, ne yapacağını bilemeyen çaresiz biri gibi; ama yeniden çıkıp da dışarı, dünyanın yüzünün kısa sürede değiştiğini görünce, umudu canlanır, alır sopasını, otlamaya götürür koyunlarını; - - - Yürüyecek gücüm kalmamıştı artık, ciğerlerimde soluk tükenmişti buraya geldiğimde, çöküverdim olduğum yere. “Silkip at üstünden tembelliği” dedi ustam, “kuş tüyü üstünde, yorgan altında kavuşulmaz üne; üne kavuşmadan yaşamını tüketen kişi, dumanın havada, köpüğün suda bıraktığı iz gibi bir iz bırakır yeryüzünde. - - - Haydi kalk! Bedenin ağırlığı altında ezilmedikçe, her savaşı kazanan cesaretinle yen kapıldığın telaşı. - - - Aslınızı düşünün isterseniz; hayvanlar gibi yaşamak için dünyaya gelmediniz, erdem ve bilgi peşinde koşmak göreviniz.’ - - - Gün doğmadan uyandığımda, çocuklarım ağlıyordu uykularında, ekmek istiyorlardı benden. İçime doğanı düşünüp de üzülmezsen, acıma nedir bilmiyorsun sen; neye ağlayacaksın, buna gözyaşı dökmezsen? - - - Her davranışın saygınlığını azaltan 'telaştan' uzaklaşınca ayakları, aklımın daha önce sınırlı ilgi alanı genişledi, istekle doldu sanki, - - - Niçin 'için' bunca sıkıldı? dedi ustam, adımların ağırlaştı. Burada söylenenlerden sana ne? Peşimden gel, aldırma denilenlere. Rüzgârda doruğu bel vermeyen sağlam bir kule gibi ol sen; çünkü düşüncesinin üstüne düşünce yeşerten, uzaklaşmış olur ereğinden, ikinci düşünce güçsüz kılar ilkini.'' - - - “Geldim” demenin dışında ne diyebilirdim ki? - - - Tanrı’nın meleği alınca beni, Cehennem’inki (iblis) ‘Niçin beni ondan yoksun kıldın?’ diye kükredi. ‘Bir damla gözyaşı uğruna, bunun sonsuz yanını (ruhunu) alıp götürüyorsun, ama geri kalanını (bedenini) bilirim ben ne yapacağımı! - - - İnsanın erdemlerinin çocuklarına geçmesine az rastlanır; erdemleri ancak 'istenince veren' böyle istediği için durum böyle - - - Ey insan yeteneğinin gelgeç başarısı(şöhret)! Ne kısa süreli, doruklarınızın yeşili, peşinden gelmezse eğer fırtınalı (gerileme dönemleri) günler! - - - Dünyada ün denilen, tıpkı bir esinti, bir o yandan eser, bir bu yandan gelir, yönü değiştikçe adı da değişir. - - - ey gökyüzüne uçmak için yaratılan insan, niçin düşüyorsun en ufak bir rüzgârda? - - - Sapia(akıllı) olsa da adım, akıllı olamadım kendi mutluluğumdan çok, başkasının yıkımından tat aldım. - - - Kanım öyle tutuşmuştu ki haset ateşiyle, betim benzim atardı, sevinen birini görünce. Ne ektimse onu biçiyorum şimdi; ey insan soyu, niçin başkalarının da dünya nimetlerini tatmasını istemiyorsun? - - - Gök sizi çağırıp, çevrenizde dönmekte, ölümsüz güzelliklerini göstermekte, ama yere bakıyor gözleriniz yine de; işte bu yüzden, her şeyi gören, ceza veriyor size. - - - Bölüştükçe azalan şeylere yöneldiği için isteklerinizin ereği(amacı) 'çekememezlik' kabartmakta yüreklerinizi. Ama en yüce dairenin(Tanrı) sevgisi yukarıya doğru yöneltseydi isteklerinizi, içinizde bu tasadan eser bile kalmazdı. - - - “Ceza verirsek iyiliğimizi isteyenlere, ne yaparız kötülüğümüzü isteyenlere?” - - - “Güzel babam” dedim, “eğer dinlersen beni bacaklarımın yerinde yeller esince gördüklerimi, sana da anlatabilirim.” O dedi ki: “Yüz maske bile taksan yüzüne, aklından geçen en küçük düşünce bile, bilgim dışında kalmaz benim. - - - Sana ‘Neyin var?’ sorusunu, yerde cansız yatan bir ölüye, görmeyen gözlerle bakan biri gibi sormadım; ayaklarına güç gelsin diye sordum: uyku sersemliğini atmada tembellik edenleri, zaman zaman böyle dürtmeli. - - - ilkin derin bir iç çekti “Of!” dedi inler gibi, sonra “Kardeş” diye söze girdi, “dünya kördür, senin de oradan geldiğin belli. Gökte buluyorsunuz her şeyin nedenini siz canlılar; her şey sanki onunla sürükleniyormuş gibi. Böyle olsaydı, hiçbir şey elinizde olmazdı, iyiliğe sevinmenin, kötülüğe üzülmenin bir anlamı kalmazdı. - - - bir gereksinimi görüp de yardım işareti bekleyen, yardım etmeyecek demektir. - - - artık şaşırma yukarıya doğru çıkışına, dağdan vadiye inen bir ırmağa şaşırmadığın gibi. Asıl şaşılacak şey, engeller kalktıktan sonra yeryüzünde kalman olurdu, kıpırdamayan bir ateş gibi... - - - Tutulmayan sözün diyetini bir başka iyilik dengeleyebilir mi, - - - ve bu gök şimdi benimle ışıyor, eskiden benim onunla ışıdığım gibi; - - - düşünde Süleyman'a görünen Tanrı, ona "sana ne vereyim?" diye sorunca Süleyman "iyi ile kötüyü ayırt etmem için anlayışlı bir yürek ver" der... - - - Sözlerim kurşun olsun ayağına, gözlerinle görmediğin evet'e ya da hayır'a, yorgun biri gibi yavaş yürütsün seni: çünkü hiç düşünmeden bir şeyi onaylayan ya da yadsıyan kişi, en budalasıdır budalaların; - - - çünkü acele verilen karar, çoğu kez hatalı yöne kayar ve bu karara duyulan 'sevgi' aklı bağlar. Beceri edinmeden(düşünsel birikimi olmadan) avlanmak isteyen gerçeklik denizinde, boşuna ayrılır sahilden! çünkü gittiği gibi dönmez geri (bilgisiz gitmiş, hataya saplanarak dönmüştür). - - - çünkü kış boyunca kupkuru, dikenli sapın, daha sonra tepesinde gül bittiğini gördüm ben... denizde büyük bir hızla, dosdoğru yol alan geminin, limana girince battığını gördüm ben... - - - Birinin ''çaldığını,'' birinin ''hayır işlediğini'' gören 'Donna Berta' ile 'Ser Martino,' bildiklerini sanmasınlar Tanrı’nın değerlendirmesini, çünkü yükselirken(günahı bağışlanabilir) bunlardan biri, düşebilir(günah işleyebilir) öteki... - - - Sillesini vurmak için zamanın dört nala üstüme geldiğini görüyorum babam, boyun eğersem, daha da sert olur sarsıntının etkisi; - - - Çığlığın, yüksek tepeleri olanca gücüyle döven 'rüzgâr' etkisi gösterecek; bu da sana az onur getirmeyecek. - - - Sen kim oluyorsun da, burnunun dibini göremezken, kürsüye kuruluyorsun, binlerce mil ötenin hesabını soruyorsun? - - - Ey, gülümsemeye bürünen tatlı sevgi, yalnızca kutlu düşünceler üfleyen bu flütlerde nasıl da coşkulu görünüyorsun gözlere! - - - Bir şeyin adını bilen ama başkası açıklamadıkça ne olduğunu bilmeyen birine benziyorsun. - - - Yukarının kılıcı ne erken iner, ne geç kalır; ancak, kılıcı bekleyen ve kılıçtan çekinen erken indi ya da geç kaldı sanır... - - - Öyle zayıftır ki ölümlülerin bedeni, güzel başlangıcın sonu gelmez, iyi meşe iyi palamut vermez(temiz kalmaz insan). - - - Haydi söyle, ruhun neyin özlemini çekmekte, - - - ey güzel başlangıç, sana ne kötü bir son hazırlıyorlar! - - - Ey doyumsuzluk, öyle boğuyorsun ki ölümlüleri altında, kimse gözlerini dalgaların üstüne çıkarma gücü bulamıyor kendinde! - - - İnsanların yüreğinde iyilik yeşeriyor, ama sürekli yağan yağmur(her taraftan gelen kötülükler) erikleri(iyilik duygularını) çürütüyor. - - - Yalnızca küçük çocuklarda var artık, inançla saflık, ama bıyıkları terlemeden önce kaçıveriyor ikisi de... - - - Kekelerken(hastalanınca) oruç tutan(dine sarılan) kişi, öğünlü öğünsüz(günah-sevap) demeden her şeyi midesine indiriyor, dili çözülünce(iyileşince), - - - onca zamandır beklenen fırtına pupaları(geminin arkası), pruva(geminin önü) yönüne çevirecek, donanma(insanlık) doğru yola girecek; ve çiçekleri güzel meyveler izleyecek... - - - Açlıktan ölürken sütninesini(açlığı giderecek olan kişiyi) kovan çocuklara döndürmüş sizi, gözü kör doyumsuzluk... - - -
İlahi Komedya
İlahi KomedyaDante Alighieri · Oğlak Yayıncılık · 20205,6bin okunma
··
1.303 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.