Gönderi

Sonra, bunları birdenbire aklıma getirmekten korkunç şekilde tiksindim… Onlara karşı da, kendime karşı da hem can sıkıntısı hem bulantı duydum. Bilmem neden, kendime sitem ediyor, başka bir şey düşünmeye çalışıyordum. Birdenbire: “Komşu kadınlarla geçen olay yüzünden niçin Versilov’a karşı bir öfke duymuyorum?” diye düşündüm. Ben onun burada bir aşk oyunu oynadığına, gönlünü eğlendirmek için buraya geldiğine kesin olarak inanıyordum ama bu bende hiç öfke uyandırmıyordu. Onun başka türlü hareket edeceği akla bile gelmezdi, gerçi kendisini rezil kepaze ettiklerine seviniyordum ama suçlamıyordum. Benim için asıl önemli olan şey, komşu kadınla içeri girdiğim zaman bana kızgın, hem de hiçbir zaman bakmadığı gibi bakmış olmasıydı. İçim titreyerek: “Eee sonunda o da bana ciddi gözlerle baktı ya!” diye düşündüm. “Oh, eğer kendisini sevmeseydim, tiksinmesine böyle sevinmezdim!” En sonunda dalmışım, sonra büsbütün uyuyakalmışım. Sadece uyku arasında Vasin’in işini bitirip kâğıtları düzenli bir şekilde topladığını, benim yattığım kanepeye uzun uzun baktıktan sonra soyunarak mumu söndürdüğünü hatırlıyorum. Saat gecenin biriydi. IV Yaklaşık iki saat sonraydı… Uykunun kollarından bir deli gibi fırladım, korku dolu gözlerle etrafı seyrediyor, kanepeye tutunmaya çalışıyordum. Komşu kadınların odalarının önünden korkunç sesler, feryatlar, ağlamalar duyuluyordu. Odamızın kapısı sonuna kadar açılmış, insanlar bağıra çağıra koridorda bir o yana, bir bu yana koşturuyorlardı. Herkeste bir panik vardı. Vasin’i uyandırmayı düşündüm ama bu gürültülere uyanmaması mümkün değil, diye düşünerek vazgeçtim. El yordamıyla kibrit kutusunu aradım, biraz uğraş sonucu da buldum. Komşuların odasında ev sahibi ve kiracılar toplanmıştı. Fakat yalnız annenin sesi duyuluyordu, kızından bir ses yoktu. Henüz giyinmemiştim ki, Vasin telaşla içeri girdi; kibriti bulup odayı aydınlattı. Sırtında sade iç çamaşırının üzerine geçirdiği kaput, ayaklarında da terlikler vardı, hemen giyinmeye başladı. – Ne oldu, diye bağırdım. – Hiç de iyi şeyler olmadı, diye hemen öfkeyle cevap verdi. Demin anlattığınız şu genç komşu kadın, odada kendini asmış. Kendimi tutamadım, bağırdım. Kalbimin nasıl sızladığını, imkânı yok anlatamam. Doğrusunu söyleyeyim, komşuların odasına girmeye cesaretim yoktu, ancak talihsiz kadını ipten alıp yere koydukları zaman gördüm. Yanına yaklaşmaya korkuyordum. Bir yatak çarşafı ile üzerini örtmüşlerdi, çarşafın altından dar ayakkabılarının iki dar tabanı seçiliyordu. Nedenini bilemediğim bir korku, yüzüne bakmamı engelliyordu. Annesi korkunç bir hâldeydi, onun yanında bizim ev sahibi kadın da vardı ama pek de öyle korkmuş değildi. Evdeki bütün kiracılar orada toplanmışlardı. Bunlar sayıca öyle çok değildi, her zaman homurdanan, titiz ama bu sefer pek sessiz duran yaşlı bir denizciyle Petersburg dışından gelmiş oldukça saygıdeğer, ihtiyar karı kocadan ibaretti. Gecenin geriye kalan kısmını, öteye beriye koşuşmaları, ondan sonra resmi ziyaretleri anlatacak değilim. Ta tanyeri ağarıncaya kadar hafif bir titreme vücudumda dolaştı durdu, bir iş yapmadığım hâlde geceyi uykusuz geçirdim. Zaten herkes ayaktaydı. Bu sırada Vasin arabayla bir yere gidip gelmişti. Ev sahibi kadın, meğer pek saygıdeğer bir kadınmış, tahmin ettiğimden çok daha iyiymiş. Ona anneyi kendi odasına almasını söyledim, sonunda aklı yattı. Hemen razı oldu, zavallı anne çırpınmasına, ağlamasına, ölüyü yalnız bırakıp gitmek istememesine rağmen yine de ev sahibinin odasına geçti. O da hemen hizmetçisine semaver koymasını söyledi. Ardından öteki kiracılar da kendi odalarına çekilip kapılarını kapadılar ama benim yatmaya hiç niyetim yoktu. Yanlarında, hem de bu iş için bazı şeyler de söyleyebilecek bir kişi bulunmasından memnun olan ev sahibi kadının odasında uzun uzadıya oturdum. Semaver çok işimize yaradı. Semaver ayrıca pek korkunç, hiç beklenmedik bir zamanda gelen eksantrik bütün yıkımlarda, bahtsızlıklarda en gerekli bir Rus eşyasıdır. Zavallı anne bile, birçok yalvarıp yakalamadan, zorlamadan sonra bir bardak çay içmeye razı oldu. Ama, en içten şekilde söylüyorum, bu talihsiz kadına bakarken duyduğum kadar ezici, böyle düpedüz bir kederle hiçbir zaman karşılaşmamıştım. Hıçkırıkların, sinir krizlerinin ilk fırtınası geçtikten sonra bir çeşit istekle konuşmaya başladı, ben de anlattığı hikâyeyi hevesle dinledim. Ayrıca kadınların arasında öyle şanssız olanlar vardır ki bu gibi olaylarda kendilerine elden geldiği kadar fazla konuşmaya fırsat verilmelidir. Bundan başka bütün ömürlerince çok çekmiş, kederin içinde pek fazla yoğrulmuş, hem sürekli olarak birçok acı yaşamış, beklenmedik hiçbir yıkım karşısında afallamayan, daha önemlisi çok sevdikleri bir yaratığın tabutu önünde bile kendilerine o kadar pahalıya mal olan incelik kurallarından hiçbirini unutmayacak kadar çetin bir kişiliğin sahibi insanlar vardır. Ben zaten onları aşağılamıyorum. Buna da sebep ne bencillik, ne de kaba terbiyedir. Bu gibi kalplerde, belki çok soylu görünen kahraman kadınların kalbindeki cevherden daha çok cevher vardır. Ama sürekli olarak küçük düşürülme alışkanlığı, kendini koruma içgüdüsü, uzun zaman korku altında bulunmak, ezilmek gibi haller, en sonunda her şeyi altüst eder. Kendisini asan zavallı kız bu bakımdan annesine benzemiyordu. Anne henüz yaşlı sayılmazdı, yaşı elliye yakındı, kızı gibi açık sarı saçlıydı ama gözleri çukurlaşmış, avurtları çökmüştü. Dişleri sarı, araları açık ve büyüktü. Zaten her şeyinde bir sarılık göze çarpıyordu, yüzünün, ellerinin derisi parşömene benziyordu. Koyu renkli entarisi de eskilikten sararmıştı. İşaret parmağının tırnağına, bilmem neden büyük bir dikkatle, sarı bir balmumu yapıştırmıştı. Zavallı kadının anlattıkları, verdiği bilgiler zaman zaman birbiriyle çelişiyordu. Olayı hatırımda kaldığı kadar anlatacağım: V
·
135 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.