Gönderi

272 syf.
4/10 puan verdi
Tayyip Erdoğan Üzerinden Epilepsi Çekişmesi
Yalçın Küçük enteresan bir adam. Ara sıra ilginç çıkışlarla gündeme geliyor. Gerçi son zamanlarda ortalıkta görünmüyor, ama kitaplarıyla varlığını hissettiriyor. Bu aralar kitaplarını toplamaya başladım. Mızrak Yayınları’ndan çıkan “Çöküş” kitabının büyük bir bölümünü on sene önce okumuştum. İstiklal Marşı’nın Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılmadığını ileri sürüyordu bu kitapta. Bu iddiayı ileri süren başka bir var mı bilmiyorum, ama bana pek inandırıcı gelmemişti. Mehmet Âkif’in “Safahat”ını okuyanlar onun şiir diline ne kadar hâkim olduğunun farkındadırlar ve ayrıca İstiklal Marşı’nı yazabilecek kabiliyette olduğundan da şüphe etmezler. Ancak Yalçın Küçük yorum sınırlarını zorlayarak inatla İstiklal Marşı’nı Âkif’in kaleminden çıkmadığında ısrar ediyor. Kurtuluş Savaşı ile ilgili savları da inandırıcılıktan uzaktır. Sinan Meydan’ın “Cumhuriyet Tarihi Yalanları” serisinin birinci cildinde bu görüşler sorgulanmıştır. Ayrıca Yılmaz Dikbaş da onun Tayyip Erdoğan’ın saralı olduğu tezi üzerine yazdığı kitaba “Epilepsi ve Deha” isimli reddiyeyle karşılık vererek Meydan’ın yaptığı gibi Küçük’ün foyasını meydana çıkarmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni karalamak için bir rol mü üstlenmiştir, yoksa bunlar sırf bilim adamı kimliğine uygun düşmeyen iyi niyetli çabalar mıdır, bilmiyorum. Bildiğim tek şey varsa o da Yalçın Küçük’ün enteresan, kendi kabına sığmayan, zihin bulandıran, kimi zaman işkembeden atan, sallamakta kimsenin eline su dökemediği, ama özgün bir üsluba sahip biri olmasıdır. Kendine has üslubuyla okuru kendine çektiğinden şüphe etmiyorum. Okurun zihnine virüs gibi yerleşmektedir. Öyle ki özellikle komplo teorileriyle kafayı bozan okurlar için bulunmaz bir nimettir. Ayrıca basın-yayın organlarının da pek sevdiği bir karakterdir. Çünkü medya için köpeğin adamı ısırması değil, adamın köpeği ısırması haber değeri taşımaktadır. Yalçın Küçük’ün diş izlerinden Türkiye’de peynir ekmek gibi bulunmaktadır. İşte, “Epilepsi ile Orgazm” kitabı da Tayyip Erdoğan’ın üzerinde bırakılan diş izlerinden biridir ve kaleme aldığım bu metin adını verdiğim sansasyonel kitabın içeriğini konu almaktadır. Arkadaş Yayınevi tarafından 2008 yılında basılan kitabın ikinci baskısını okuyup bitirdim. Yapıt, “Mediko-Politik” ve “Doğan Savaş” olmak üzere iki kitaba ayrılmış. 269 sayfadan oluşan çalışma, yazarın Mızrak Yayınları’ndan çıkan, Aralık 2010’da ikinci baskısı yapılan “Hasta Despot” kitabında da konu edilmiş. Bir başka kitabı “Caligula: Saralı Cumhur” da “Hasta Despot”un içinde yer almakta. Yani, bu iki kitabı genişletilmiş olarak “Hasta Despot”ta bulmak mümkün. Küçük, yazdığı üç kitapta aynı şeyleri temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koymakta, Erdoğan’ı saralı çıkartarak Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek nitelikte olmadığını elinden geldiğince ispat etmeye çabalamaktadır. Yazar bu kitabını Recep Tayyip Erdoğan’ın saralı olduğu tezi üzerine bina etmiş. Erdoğan’ın saralı olduğunu kanıtlamak için çırpınmış desem yeridir. Erdoğan’ın Mercedes’in içinde mahsur kalmasını “aslında arabanın içinde nöbet geçirmesine” yormuş. Kendi tabiriyle “balyoz dansı”yla arabanın camı balyozla kırılıp kapılar açılınca Erdoğan Güven Hastanesi’ne götürülüyor. Makam arabasında Erdoğan’a bir şey olduğu belli. Ama ne oldu? Yazara göre epilepsi nöbeti geçiriyordu, ancak Osman Müftüoğlu’na göre hipoglisemi krizi geçirdi. Peki, Güven Hastanesi’nde Erdoğan’ın doktorları ne dedi? Hiçbir şey. Ne olduğu belli olmayan, aslında belli olsa da bilerek belirsiz bırakılan bir olay hâline getirildi. Peki, Erdoğan gerçekten sara hastası mı? Küçük’ün “mesleğine ihanet ediyor” dediği Müftüoğlu mu yalan söylüyor, yoksa Yalçın Küçük mü? Erdoğan epileptik mi, yoksa değil mi? Küçük’e göre tüm oklar Erdoğan’ın epileptik olduğuna işaret ediyor. Şehitler için “kelle”, Öcalan için “sayın” demesini de bu bağlamda yorumluyor. Çünkü Küçük’e göre Erdoğan bu tarz ifadeleri söylediğinde nöbet hâlindedir. Yani, bir çeşit beyin hastalığı olan sara, Erdoğan’ın bulunduğu yeri ve kendisini pek idrak edememesine -yazarın ifadesiyle “depersonalizasyon” ve “derealizasyon” hâlinde olması- yol açtığından istem dışı sözler sarf etmesine sebep olmaktadır. Buna bir çiftçiye “Ananı da al git.” demesini de ekleyebiliriz. Küçük, Erdoğan’ın bu sözleri söylerken krizde ve ayrıca kişiliğinin başka bir katında olduğundan emin. Yazar, Erdoğan’ın saralı olduğundan yüzde yüz emin. Ancak saralı biri hayatı boyunca sadece bir kere mi nöbet geçirir? Eğer Erdoğan saralıysa Mercedes’in içinde yaşanan olayın birçok defa tekrarlanması gerekmiyor muydu? Bu kadar toplum önünde olan bir insanın nöbet geçirdiği başka zamanlar olmaz mı hiç? İlk kitapta epilepsi teşhisi konulan ünlü yazar Dostoyevski’den sıklıkla bahsediyor. Asıl ilginç olan, Dostoyevski’nin nöbeti muazzam bir durummuş gibi tarif etmesi. Şöyle ki: Dostoyevski bir keresinde epileptik nöbeti hakkında “böyle bir saadetin birkaç saniyesi için yaşamının on yılını ve belki de tamamını verebileceğini” söylemiştir. “(...) Dostoyevskiy, bu çok kısa zaman içinde öylesine mutlu oluyor ki, yaşamının on yılını veya tamamını vermeye hazırdır, çünkü nöbet sırasında ekstazi halindedir.” (s. 82) Peki, nasıl olmuştur da Dostoyevski birbirine taban tabana zıt bu kadar karakter kurgulayabilmiştir? Çünkü Küçük’e göre Dostoyevski bu karakterlerin hepsidir. Örneğin Dostoyevski’nin karakterleri kumarbaz, düzenbaz, hırsız ve şehvet düşkünüyse bu Dostoyevski öyle olduğu içindir. Küçük, Dostoyevski’nin birkaç kitabından alıntılar paylaşarak “adı ülke sınırlarını aşmış” yazarın “hasta ruhlu” olduğunu kanıtlama gayreti içine giriyor. Hasta ruhlu olması da tabii ki epilepsiden kaynaklanmaktadır. Kanaatimce Yalçın Küçük, Dostoyevski’yi bu şekilde niteleyerek gerçekten bir küçüklük sergilemiş, dünya çapında bir Rus münevvere haksızlık etmiş, bilim ahlakının dışına çıkmıştır. Ayrıca epileptik olan kaç kişi “Suç ve Ceza”yı ve “Karamazov Kardeşler”i yazabilir? Senin buna hiç aklın eriyor mu Küçük Beyefendi? Küçük’ün savlarından biri de Aydın Doğan’ın 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı cumhurbaşkanı, Abdullah Gül’ü ise başbakan olarak görmeyi arzuladığı. Çünkü Doğan’ın medya dışında birçok yatırımları bulunmaktadır. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi de bu yatırımları pekiştirecek bir gelişme olacaktır. Kısacası Aydın Doğan, koltuğunu ve çıkarlarını koruma ve de devletin açtığı ihalelerden pay kapma derdindedir. Ayrıca bir de vergi meselesi var. Hatırlarsınız, Aydın Doğan’a o yıllarda bir milyar doların üzerinde tarihin en büyük vergi cezası kesilmişti. Küçük’e göre “al gülüm ver gülüm” yapılarak hem vergi cezası hem de Erdoğan’ın saralı olduğu gerçeği sümen altı edildi. Kesinmiş gibi “Doğan Grubu ve Ertuğrul, epilepsi hastalığını bilmektedirler.” (s. 240) diyor. Aydın Doğan, Erdoğan’ın saralı olduğunu saklarken Erdoğan da onun vergi borcunu sildi. Danışıklı dövüş ifadesi bu olaya tam olarak uymaktadır. Doğan medyası Erdoğan’ın sara hastalığını örtbas edebilmek için Erdoğan’ın şekerinin düştüğü, Mercedes’in kilitlendiği, fıtık hastalığı icatlarıyla Türk milletini uyutmuştur. Müftüoğlu gibi ünlü bir doktor bile yalanlara alet edilmiştir. Bu yüzden Yalçın Küçük Doğan medyasına ateş püskürmektedir. Ayrıca epilepsi hastalığını sadece Doğan medyasının değil, Erdoğan’ın yakın korumalarının da bildiğini ileri sürmektedir. Buna gerekçe olarak da Erdoğan’ın korumalarının devlet memurlarından değil, tarikattan (Gülen cemaati) seçilmesini gösteriyor. Yani, Gülen cemaatinin Erdoğan’ın epileptik olduğunu bildiğinde ısrar ediyor. Oysaki böyle olsaydı Gülen cemaati, açtıkları dershanelere darbe indirerek kendilerine karşı açılan savaşın fitilini ateşleyen Erdoğan’a karşı sessiz kalmaz, Erdoğan’ın saralı olduğunu en yüksek perdeden haykırır, ortalığı ayağa kaldırırdı. (Gerçi bu kitabın yayımlandığı tarihte Erdoğan ile Gülen’in aralarından su sızmıyordu. Beraber yürüyorlardı bu yollarda, beraber ıslanıyorlardı yağan yağmurda.) Daha fazla ayrıntıya girerek meseleyi dallandırıp budaklandırmanın pek bir anlamı yok. Yazarın temel savı apaçık ortada. Erdoğan’a bir doktor gibi teşhisi koymuş. Kafaları karıştırmayı seviyor. Bunu resmen meslek hâline getirmiş. Evet, ne yalan söyleyeyim, benim de kafamda soru işaretleri oluştu. “Acaba öyle mi?” dedi içimden bir ses. Ancak sadece bir kere olan bir olay üzerinden Erdoğan’a epilepsi tanısı koymak ne derece doğrudur? Buna okurlar karar verecektir.
Epilepsi ve Orgazm
Epilepsi ve OrgazmYalçın Küçük · Arkadaş Yayınları · 200833 okunma
·
318 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.