Gönderi

İnanç ve İnançsızlık
Zekâ bir kum saati gibidir, bilgi arttıkça inanç azalır ya da inanç arttıkça bilgiye duyulan istek azalır. Bunu, eğitim seviyesi yükselen insanların inançlarındaki azalmadan ya da daha seküler bir yaşam tarzı benimsemelerinden görebiliriz. Şimdi, asıl konuya dönecek olursak bugün dindarların, ateistlere karşı ellerinde tuttukları tek koz ahlaktır. Yani, bir ateistin ahlakını temellendiremediğini, ortada ilahi bir yargıç yokken her şeyi yapmaya müsait olduklarını, örtük bir şekilde kastetmektedirler. Hâlbuki, insanlığın tarihine veya tarihini bırakın bugününe dair kapsamlı bir bilgiye sahip olsalardı bu yanılgılarından utanırlardı. Ahlakın tarihi, tanrının tarihinden daha eskidir. İnsanlar milyonlarca yıldır tanrısız yaşadılar ama ahlaksız yaşamadılar. Ve bugün kendileri bu paradigmayı tersine çevirmiş görünüyorlar. Çünkü, ahlaksız yaşayabiliyorlar ama tanrısız yaşayamıyorlar. Şimdi, buraya kadarki kısmı toparlayacak olursak: Tanrı, ahlakı icat etmedi. Ahlak, tanrıyı icat etti. Yani tanrı fikrinden önce de ahlak mevcuttu. Bunu görmek için, tanrısız yaşayan herhangi bir primat türünün aralarındaki hiyerarşiye dayalı ahlak sistemine bakmaları yeterli olacaktır. Öte yandan, ahlak ve tanrı arasındaki ilişkiye dair güncel araştırmalardan örnek verecek olursak yakın tarihte Amerika’da, cezaevindeki tutuklular arasında yapılmış bir araştırmada şöyle bir sonuç çıkmıştır: “Suç işleyen dindarların sayısı, suç işleyen ateistlerin sayısının tam olarak yedi yüz elli katıdır.” Yanlış okumadınız, yedi yüz elli. Belki diyebilirsiniz ki “Dindarların sayısı, ateistlerin sayısından daha fazla olduğu için bu sonuç, böyledir.” Hâlbuki bu kuşku da yanlıştır çünkü Amerika’daki dindarların sayısı, ateistlerin sayısından elli kat fazladır ve bu oran, 750’yi açıklamaya yetmez. Son olarak inanca dair genetiğin bulgularını paylaşacak olursak, bugün dopamin verilip D-4 reseptörü aktif kılınan insanlar mistik şeylere inanmaya daha meyillidir. Yani bu, şu demek: İnanç dediğiniz şey, kafanızdaki biyokimyasal bir tepkimenin ürünüdür. Bu yüzden insan sormadan edemiyor: Kendisini, insanın kafatasına hapsetmiş bir tanrı, kişideki isteklere ne kadar cevap verebilir?
Sayfa 124 - Luna YayınlarıKitabı okudu
··
915 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.