Gönderi

124 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Kapitalizmin Başarısı ve Başarısının Getirdiği Başarısızlık
Ekonomi insanlık tarihinin uzun bir bölümünde karın doyurmakla ilgili bir meseleden öteye gidememiştir. İnsanlık serüveninin büyük bir kısmı hastalıklar ve konumuzla ilintili olan açlıklarla boğuşmakla geçmiştir. Karnını doyurabilmek amacıyla Afrika’dan canını hiçe sayarak Osmanlı’ya gelen erkeklerin cinsel organlarını kestirerek kız ağası olarak sarayda görev aldığı bilinmektedir. Çok uzağa gitmemize gerek de yok aslında. Geçtiğimiz yüzyılın işçileri gerçekten refah konusunda çok büyük sıkıntılar yaşıyorken bugün bir işçinin en azından kafasını eve sokabileceği bir yaşam alanı var. Şüphesiz ki kapitalizm denen sistem her geçen gün iktisadi refahı artırmakta. Öyle ki ‘’Liberalizm 101‘’ olarak nitelendirebileceğimiz anlatımlarda liberalizmi anlatırken ‘’Pastayı herkese eşit olarak bölmektense pastayı öylesine büyütelim ki en küçük pasta dilimi bile insanı doyurabilsin'' diye bahsedilir. Peki iktisadi refahı getiren kapitalizmin bizden götürdükleri yok mudur? Julie Nelson Hayatımızdaki Ekonomi kitabında ana akım iktisatı eleştirir. Bu eleştirilerinden biri muhakkak ki ekonominin makine olarak görülmesidir. Makine bir cansızdır. Dolayısıyla duygusuzdur ve ahlaksızdır. Makineyi çalıştıran şey makineye hizmet eden çarklardır. Bu çarklar olmazsa makine çalışamaz hale gelir. Julie Nelson işte burada Adam Smith’in ekonomiyi bir makine ve ekonominin çarklarını ise insanların bireysel çıkarları olarak görmesini eleştirmektedir. Her şeyin ama her şeyin kar odaklı düşünülmesi insanı içinde bulunduğu topluma karşı yabancılaştırdığını iddia eder. Buna karşılık ortaya attığı fikir ise ‘’Atan Kalp'’tir. Bunlara ilaveten rekabet piyasasının getirdiği bencilliğin yerine toplumun birbirine yardımcı olarak ilerlemesine yönelik fikirler ileri sürer. Bu fikirleri ''Küçük Olan Güzeldir'', ''Kurtarıcı Devlet'' ve ''Ayrı Alanlar''dan oluşmaktadır. Bu fikirleri de kendi içerisinde değerlendiren Nelson bu fikirlerin hepsinin kapitalist ekonominin makineden uzaklaştırdığı konusunda uzlaştığını öne sürer. İşletmelerin sosyal açıdan ve çevre açısından sorumlu olması gerektiğini söyler. Kar maksimizasyonunu eleştirir. Özet olarak Julie Nelson tam anlamıyla ana akım iktisatın iktisata ve etiğe bakış açısını eleştirir. Adam Smith serbest piyasanın kurucu olarak kabul edilir. Biyografisini incelediğimizde Smith'in bir ahlak filozofu olduğu görülmektedir. Ahlaki düşünce ve eylemlerimizin sosyal canlılar olarak bizlerin doğasının birer ürünü olduğunu Ahlaki Duygular Kuramı adlı eserinde anlatır. Ancak iktisat hakkındaki görüşlerine baktığımızda şüphesiz bir uyumsuzluk içerisindedir. Smith toplumu incelerken bireyleri gözlemleyerek hareket ederken Marx ise toplumu kollektif açıdan değerlendirir ve bu konuda Marx'tan ayrılır. Kişisel çıkarla hareket eden insanın görünmez bir elle yönetildiğini söyler ve bu anlamda şüphesiz ki natüralist davranmaktadır. Bu görüşlerinden Adam Smith'in iktisata pembe gözlüklerle baktığını düşünüyorum. Bugün benim de içinde bulunduğum liberal görüş sosyalist görüşün tersi durumundadır. Julie Nelson'ın bu kitabını okuduğumda Marx'ın görüşleriyle uyum içinde olduğu muhakkaktır. Sosyalizm kollektif bir şekilde hareket bir toplumu tasavvur eder. İşletmeler kamu yararını düşünür. Liberalizm ise bireysel çıkarla beslenir, serbest piyasa ile yaşar. Rekabeti sever. Artı ürün liberal düşüncede önemli bir kavramdır. Sosyalizmde artı ürün yoktur ve ekonomi geçimliktir. Liberalizm ile sosyalizmin bu kavgasında rekabetin mi yoksa işbirliğinin mi insan doğasına daha uygun olduğunu incelemek gerekir. Bu konuda insanlığın ilk gününden bugününe kadar bir portre çizmek gerekecektir. Elbette insanlığın evriminin de mercek altına alınması gerekir. Bugüne kadarki biyoloji bilgilerimden yola çıkarak ve izlediğim bazı belgesellerden hatırladığım sahnelerde insanın içinde bulunduğu toplumla ilişkisel bir canlı olduğunu gördüm. Bunları görememiş olduğumu varsaysam bile eski toprakların sürekli deyindiği bir konu vardır: ''Para yoktu ama huzur çoktu.'' İşte bu cümle bugün kapitalizmi anlatan şeydir. Görünen o ki iktisadi refah ile mutluluk doğru orantılı değil. Kapitalizm yabancılaşmayı doğurmuştur. Öyle olmasaydı Harari ''21. yüzyılın en büyük sorunları ölümsüzlük ve mutluluk olacak'' demezdi. Peyami Safa'dan bir alıntı yapmak isterim: ''Bazen kalabalıkların ortasında, tek başımıza kaldığımız vakitlerden daha yalnız değil miyiz?.'' Evet, Julie Nelson'un kamu yararını düşünen ve işbirliğine dayalı toplum düzeni savını destekliyorum. Az önceki paragrafta yabancılaşma ve mutluluk ekseninde durmuş ve Julie Nelson'un kamu yararını düşünen işletmelerin varlığı fikrini desteklemiştim. Bugün kapitalist dünya işletme ve firmaları kar odaklı düşündüğü için onlar için önemli olan şey pozitif bilançolardır. Ancak bunun getirdiği maliyetler de vardır. Kapitalizm arz talep dengesini oluşturup bir dengeye varırken aynı zamanda bir dengesizliğe de ulaşıyor. Çünkü rekabet hayatın her alanında stres yaratan bir unsurdur. Bu stres kapitalistleri daha çok üretime sevk ediyor ve diğer işletmeler üzerinde stres yaratma meyili uyanıdırıyor. Rekabet parçalıyor ve yok ediyor. Arz ve talep dengesi sağlanamadığı ve iç pazarlara ürün satışının fazla geldiği durumlarda kapitalistler başka pazarlar arama yoluna gidiyor. Bu durumsa devletler arasında çekişmeye ve ipin ucu kaçtığında savaşlara sebep oluyor. Savaşlar içinde bulunduğumuz dünyayı mahvediyor. Savaşlar olmasa bile şirketler kar marjını artırmak amacıyla çalışan maaşlarını düşürebiliyor, üç kişinin yapacağı bir işin tek kişinin üzerine atılması gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu da günümüzde kurumsal kölelik sorunu olarak karşımıza çıkıyor. İşletmelerin kamu yararını ve işbirliğini düşünerek hareket etmesi insanlık açısından faydalı olacaktır ancak bunun nasıl sağlanacağı başka sorunlar da ortaya çıkaracaktır. Yasalarla kamu yararını düşündürmeye zorlanan işletmelerin tepkisi ne olacaktır? İşletmeler arasındaki işbirliği nasıl sağlanacaktır? Aklıma Lonca teşkilatı gelmiyor değil. Son zamanlarda gündemimizden düşmeyen bir sorun var:iklim krizi. Bu sorunun birçok sebebi var. En temel etken fosil kaynaklara dayalı ekonomik büyüme. Nüfus arttıkça mal ve hizmetlere olan talep artıyor dolayısıyla fosil kaynakların kullanımı da artıyor. Fosil kaynakların kullanımı atmosfere salınan karbondioksit anlamına geliyor ve sanayi inkılabından beri her yıl atmosferdeki karbondioksit miktarı artıyor. Ekonomik büyümenin maliyetleri çok acı olacak gibi duruyor. Kapitalizmin getirdiği ekonomik büyüme insanlığın sonunu getiriyor olabilir. Bu da demek oluyor ki kapitalizmin başarısı kendi başarısızlığını doğurabilir. Ana akım iktisatın çevreye olan duyarsızlığı ve kar odaklı düşünmesi yaşadığımız dünyayı felaket bir yere götürüyor olabilir. İklim krizinin önüne ne kadar geçilebilir emin olamasam da dünyanın çok çabuk bir şekilde yenilenebilir enerji kaynaklarına geçip atmosfere salınan karbondioksiti azaltması son derece elzem. Bu da kar odaklı düşünen işletmelerle değil çevreye duyarlı işbirliği içindeki işletmelerle gerçekleşebilir. İklim krizine yönelik izlediğim çeşitli belgesellerde ve okuduğum çeşitli dergilerde insanlığın sonuna yavaş yavaş geldiğimizi düşünüyorum. Özet olarak bu kitap kapitalist ekonomiyi sorgulamama vesile oldu ve sanırım bu konuda da arafta kalıyorum. Ana akım iktisatın derhal çevreye duyarlı, etik ve insanı pasif değil aktif olarak gören bir silüete bürünmesi lazım. Her unsurun birbiriyle el ele vermesi gerekir buna iktisat da dahil. Bu dünyada komün bir şekilde yaşayabiliriz. Aksi takdirde komün olarak yok oluruz. Adam Smith'in kıyamet senaryosuna yaklaşıyor olabiliriz.
Hayatımızdaki Ekonomi
Hayatımızdaki EkonomiJulie A. Nelson · Yapı Kredi Yayınları · 201127 okunma
·
226 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.