Gönderi

280 syf.
·
Not rated
Pozitivist Gelenek Davranışsalcı gelenek de denilen ASB (Amerikan Siyaset Bilimi) yaklaşımı, pozitivist/ampirik bilim anlayışı üzerine kuruludur. Bu yaklaşım siyaset bilimi kavramının ortaya çıkışıyla da kendini göstermiştir. 19. yüzyılda “siyaset bilimi” yerine kavramın içine iktisat, sosyoloji, felsefe ve hukukun da dahil olduğu “siyasal bilimler”den söz edilirdi. 1880’de Amerika’da siyaset bilimi adını taşıyan üniversite bölümlerinin açılması siyasetin bağımsız bir çalışma alanı olmasına öncü olmuştur. Doğrudan siyaset denilmemesi ya da “loji” eki getirilmeden siyaset bilimi adı verilmesi Amerikan sosyal bilimcilerinin pozitivist tarafını simgeleyen bir isimlendirme olmuştur. Davranışçı yaklaşımlara getirilen eleştiriler neticesinde kalitatif araştırmalara verilen ehemmiyet arttı. Ancak evrenselci anlayış ve buna bağlı olarak Amerikan/Batı kültürünün en yüksek kültür olduğuna dair inanç post-pozitivist yaklaşımlarda da kendini hissettirdi. Türkiye’de Pozitivist Yaklaşım Veriler toplamak ve bu verileri yüzeysel bir şekilde yorumlamayla kısıtlı bu pozitivist yaklaşım 20. yüzyılda Türkiye’deki siyaset bilimi anlayışını da şekillendirdi. Gerek Türk akademisyenlerin yurt dışında aldığı eğitimler gerek merkez çevre ilişkisinden dolayı Türkiye’nin akademide çevre ülke pozisyonunda yer alması bu durumun başat nedenlerinden oldu. Özellikle Osmanlı’nın yıkılış süreci ile cumhuriyet döneminde dini ve geleneksel düşünceden arınma faaliyetleri pozitivist düşüncenin güçlenmesini sağladı. Öyle ki cumhuriyet döneminde tarihsiz bir siyaset süreci oluşturma gayreti ampirik çalışmaların önemini daha da artırdı. Ayrıca pozitivizmin Osmanlı’da da popüler olması bu düşüncenin Batılı olmasına rağmen Hıristiyan olmayan bir geleneğe dayanmasından geliyor. Çok partili hayata geçişten sonra pozitivizmin deyim yerindeyse suya sabuna dokunmayan bir bilimselliğe müsaade eden yapısı, siyasi ve bürokratik iktidarı rahatsız etmediği için akademik çevrede benimsenmeye devam etmiştir. Darbecileri ve hatta siyasetçileri bile rahatsız etmekten imtina eden verilere dayalı analizler, ölçülebilirlikten ve bilimsellikten uzak olduğu inancıyla olayların arka planını araştırmaya gerek duymamış, iktidarın söylemi neyse onu doğru kabul etmiştir. Özdeyişle; ordu, demokrasiyi korumak için darbe yaptığını söylüyorsa bunu sorgulamak anlamsız olduğundan söylemi doğru kabul etmemiz gerekir. Bu düşünce de en nihayetinde risksiz bir bilimselliğin kolaylığından dolayı özümsenmiştir. Örneğin – sonradan yanıldığını söyleyecek olsa da – Özbudun’a göre 27 Mayıs darbesi demokrasiyi yeniden inşa etmek, ekonomik adaletsizliği ve büyümeyi iyileştirmek adına gerçekleştirilen reformist bir darbeydi. Kalaycıoğlu ise 61 Anayasası’nı Türkiye’nin en özgürlükçü ve sosyal devlet içerikli anayasası olarak tanımlar. Öyle ki 61 Anayasası küresel eylemlerin Türkiye’ye de hızla sıçramasının ve 70’lerde sol fikirlerin yayılmasının önünü açmıştır. Bu durumun niyetlenilmemiş bir sonucu olarak 80 darbesine ve 82 anayasasına giden yolun taşları döşenmiştir. Akademideki pozitivist yaklaşım konusuna yeniden dönecek olursak birçok akademisyenin bu durumdan şikayet ettiği de görülür. Merkez çevre algısı bağlamında Batılı merkez ülkelerin Türkiye gibi çevre ülkelerin akademisyenlerine niceliksel araştırma konularına dair “sipariş”ler verdiğine de rastlanır. Çevre ülkeyle ilgili niceliksel alan araştırması yapmayı düşünen merkez ülke araştırmacıları, çevre ülkenin dilini ve kültürünü bilmediğinden dolayı o ülkelerin araştırmacılarından belli bir konuda veri toplamalarını talep etmektedir. Bu verilerin toplanmasının ardından değerlendirilmesi ise evrenselci ve Batı merkezli bir bakış açısıyla merkez ülkede üstünkörü bir şekilde gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Marksist Gelenek Peter Berger’e göre sosyalizm bir mit haline gelerek taraftarları tarafından yanlışlanamaz bir nitelik kazandı. Buna ilişkin olarak Sovyet tecrübesi halihazırda gerçek sosyalizm değildi; yanlış yöneticiler veya yöneticilerin yanlış tercihleri yüzünden gerçek sosyalizm uygulanamadı. Sosyalizmi mit haline getirmek eleştirileri savuşturmanın en kolay yolu oldu. Marksist teori zamanla kapitalist sistem eleştirisine odaklanarak eleştirel teori haline evrilmiştir. Marksizmin mit haline geldiğinin bir diğer göstergesi de kapitalizmle birlikte dünyanın daha kötüye gideceği ve ardından sosyalist düzenin kurulacağına olan inançtır. Bu inanç şekli, dünyanın daha kötüye gideceği ve ardından kurtarıcı olarak Mesih’in geleceğine olan inançla örtüşmektedir. Öyle ki her krizden sonra Marksist çevrelerde kapitalizmin sonunun geldiğine yönelik bir umut oluşmaktadır. Murat Belge de bu durumu sosyalist cephenin kriz kollayanları olarak açıklar. Ancak görünen o ki her krizden sonra oluşan bu ümitli bekleyişin ardından kapitalizm biraz silkelenip toparlanır. Kapitalist eleştirileri odağına alan Marksist yaklaşım, en yüksek popülaritesini de krizlerin ardından yakalamaktadır. 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler’in Nazi Almanya karşısındaki başarısı sosyalizmin Batı’da popülerlik kazanmasını sağlamıştır. İktisat ve sosyoloji alanlarına siyaset biliminden daha çok eğilen Marksist teori, siyasetin temel meselesinin sınıf çatışmasında yattığını söylemiştir. Marksizmin sosyoekonomik sorunları bilimsel gerçeklerle açıklayabileceğini iddia etmesi, evrensel yasalara ve daha iyiye doğru gidildiğine yönelik bir anlayışa haiz olması pozitivist düşünceyle yakınlığını göstermektedir. Türkiye’de Marksist Yaklaşım Türkiye'de Marksist yaklaşım, Batı’ya göre çok da geç olmayacak bir süre içerisinde yayılmış ve tutunacağı dalları hızla perçinlemiştir. Marksist teorinin Türkiye’de popülerlik kazanması pozitivizme olan yakınlığıyla birlikte entalijansiyada Marksist geleneğin tekelleşmesiyle de ilgilidir. Öyle ki Batı üniversitelerinde Marksist ve anti-Marksist gelenek arasında ciddi bir sosyo-kültürel farklılık yoktu. Ancak Türk akademisyenleri arasında ve özellikle başat üniversitelerde Marksizm en popüler ve haliyle en saygın düşüncelerden biri haline geldi. Ayrıca kolektivist ve devletçi düşünce yapısının Türk toplumunun da karakteristik özelliklerinden olması bu düşüncenin güçlenmesini kolaylaştırmıştır. Bunlara ek olarak liberalizmin ahbap çavuş kapitalizmi seviyesinde olduğu bir ülkede liberalizme yönelik sistematik eleştirilerin akademide yankı bulması da kaçınılmazdır. Ancak Marksizm de tıpkı pozitivizm gibi bilimselliğe ve neden-sonuç ilişkilerine kendini o kadar kaptırmıştır ki kültürel faktörleri ikinci plana iterek siyaseti açıklamadaki noksanlığına zemin hazırlamıştır. Evrenselci bir yaklaşım olarak (özellikle ortodoks Marksizm) karmaşık toplumsal olayları açıklamada kifayetsiz kalmıştır. Ayrıca Marksist teori, halkın ya da seçmenin yanlış bilince sahip olduğuna inanır, fakat bu yanlış bilincin kendi içindeki tutarlılığıyla ilgilenmez. Türkiye'de Marksist yaklaşımların halk için halka rağmen daha iyisini bilme düsturuna sahip olması Kemalist düşünce tarzıyla da benzerliğe sahiptir. Bu iki otoriter yaklaşımın düşünürleri arasında da dönem dönem güçlü ya da zayıf bir yakınlık da söz konusudur. Türkiye'de seçkin Marksistlerin genellikle cumhuriyet elitlerinin çocuklarından çıkması da bu yakınlığın bir diğer açıklamasıdır. Marksist analizlerin tıpkı pozitivizm gibi üstten bakan bir bilimselliği kutsamaları da Cumhuriyet döneminin pozitivist yaklaşımıyla örtüştüğü için bahsedilen yakınlığın kurulması zor olmamıştır. Tarihselci/Yorumsamacı Yaklaşım Tarihselci yorumsamacı gelenek anlamaya ve açıklamaya öncelik veren bir yaklaşımdır. Salt pozitivist yaklaşıma bir tepki niteliği de taşır. Öyle ki pozitivist çalışmalar veriler toplar ve bu verilerde açıkça görünen sonuçları göz önüne sererken neyin neden olduğu ile yeterince ilgilenmez. Tarihselci yorumsamacı yaklaşımda veri toplamaya ya da verilerle ilgilenmeye bir karşıtlık yoktur. Ancak hiçbir veri toplamadan, yalnızca okumalar yapılarak bir çalışma da oluşturulabilir. Yalnızca var olanın bir fotoğrafını çekmek, bugünü anlamak için yeterli değildir. Bu yüzden tarih bilgisi - özellikle siyaset bilimi araştırmalarında - gereklilik arz eder. Tarihselci yorumsamacı yaklaşımın pozitivist ve Marksist yaklaşımdan en büyük farklarından birisi de yeterince iddialı sonuçlara varamamasıdır. Çıkarımlar, kesinlikten uzak bir dille ifade edilir ve tartışmalar, bilgi ve açıklamanın vurgu yapar. Evrenselcilik anlayışına kesinlikle karşı çıkan bu gelenek; kültürü, dili ve dilin kullanımını ve geçmişte yaşanan olaylara hakkını teslim etmeye çalışır. Mutlak hakikat diye bir şey olamaz, zamana ve mekana bağlı göreceli hakikatler vardır. Dil ve dilin kullanımına anlaşılır bir örnek olarak 1970’lerde ülkücü militanların saldırılarda kullandıkları sopalara “anayasa” adını vermelerinden bahseder Tanel Demirel. Bu adlandırmadan anlaşılacağı üzere ülkücüler; devleti sınırlandıran, vatandaşların hak ve özgürlüklerini ve huzur içinde yaşamayı önceleyen anayasayı farklı bir şekilde görmektedirler. Onlara göre anayasa; devletin, diğerlerini adam etmesi için oluşturulmuş bir sözleşme niteliğindedir. Türkiye’de Tarihselci/Yorumsamacı Yaklaşım Türkiye'de tarihselci yorumsamacı yaklaşım, 1990’lara kadar etkili olamadı. Cumhuriyet elitinin oluşturduğu pozitivist yaklaşımlı üniversiteler, “gerçek bilim” diye düşündükleri veri toplama yöntemiyle bilimsel makaleler üretmek istediler. İkinci bir neden olarak Cumhuriyet döneminde Osmanlı izlerinden kurtularak daha hızlı ve kalıcı bir dönüşüm geçirmeye çalışan yönetici kadrolar, günün fotoğrafını çekmek adına pozitivist yaklaşımları yeğlediler. Üçüncü olarak da bu atmosferde yorumsamacı çalışmaların barındırdığı risk ve bu risklerden uzak durmaya çalışan kişiler ve kurumlar gösterilebilir. Bunun neticesinde de Demirel’in söylemiyle tarihsiz bir kuşak ortaya çıkmıştır. 90’lardan sonra pozitivizm eleştirilerinin artması, Kemalizme yönelik eleştirel fikirlerin tartışılmaya başlanması, anti-pozitivist çevirilerin artması gibi nedenler tarihselci yorumsamacı yaklaşımın görünürlüğünü artırmaya başladı. Ayrıca akademinin cumhuriyet elitlerinin konuşlandığı bir yer olmaktan uzaklaşmaya başlaması da farklı düşünceden insanların akademik kadrolara yerleşmesiyle beraber çok sesliliği artırdı.
Türk Siyasetini Anlamak
Türk Siyasetini AnlamakTanel Demirel · Liberte · 20195 okunma
·
312 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.