Yeşil Mürekkep
Bir " Sabahattin Ali " Romanı
Osman Balcıgil
Yazarımızın eşsiz eserlerinden birini daha hem içimde parçalanan duygularla hem burnumun ucundan yanarak göz pınarlarıma yol alan göz yaşlarım ile bitirdim.
Değerli üstadımız Osman Balcıgil'in kitaplarında inanılmaz bilgilerle donatıldığım, kelime dağarcığımdan, tarihsel bir çok vakayı ve kişileri öğrendiğim beni geliştiren ve düşüncelerde buluşturan bu arada yazarlık kariyerimde feyz aldığım, akıcı dili, edebi tarzı ile büyüleyen söylemek istediğim o kadar çok cümle var ki.
Kitabımıza gelince Sabahattin Ali' nin hayatını okuyor, yaşıyorsunuz. Tarihsel bilgiler, bu ülkede hümanist mücadelenin, inanışların ve bu inandıkları doğruların arkasından yılmadan, usanmadan, pes etmeden gitmeye çalışan bir devrin değerli yazarı.
Anlatım dili o kadar içten ve samimi ki. Size hayatını kendi diliyle anlatıyor ve kendinizi en yakın arkadaşı hissediyorsunuz. Duygu dolu mektupları ile aşkları, eğitimi, iş hayatı ve aile hayatını paylaşıyor son nefesine kadar. Canım Aliye'si , Sevgili Filiz'i ve çektiği hasret. Vuslata yaklaşmanın mücadelesi her doğruda bir yanlışla karşılaşması.
Gözleriniz önce nemlenmeye, kitabın sonuna doğru ise bir şelale misali gürül gürül akmaya başlıyor. Durduramadığınız gözyaşlarınıza zihninizde eşlik ediyor. Onunla üzülüyor, onunla korkuyor, onunla cesaretleniyor ve onunla yatıyorsunuz özgürlüğün elinizden alındığı demir parmaklıklar ardında.
Dönemler farklı inanışlar aynı aydın kesimlerin bu ülkede yaşadığı ve yaşayacakları gerçeklerle yüzleşmenin doğrusal çizgisinde kendinizi kaybediyorsunuz. Dünden bugüne, bugünden düne değişmeyen, değişmeyecek olaylar. Değişen bir şey yok degişmeyeceklerin içinde .
Sanatın her dalı var oldukça bizler de var olmaya devam ederiz.
İnsanlara yeni bir yaşam tarzının nimetlerinden söz ediyorsanız, halihazırdakini savunanlardan korkmanız gerekir. Syf 82
Cennet ve arafı eş geçip, kendime rüya olarak cehennemi seçmişim. Syf 172
İnsanlık despotluğu, müzikle yenmişti. Syf 249
Gün ışığı girmeyen, saat olmayan bir yerden, zaman mefhumunun kaçtığını yaşayarak öğrenmişti.
Zaman yok olunca, yerini zifiri siyah bir sonsuzluk, kara bir delik alıyormuş. Syf 399