Gönderi

168 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 10 days
Kitap, başlığındaki gibi bir baştan çıkarıcının günlüğüdür. Onun motivasyonunu, felsefesini içeriyor. Baştan çıkarma metodlarındaki 19.yy Danimarka kültürü öğelerini çıkarırsak dahi yazarın bugün dahi etkili olacak gözlemleri var. (Kadın düşürme dersi verilmiyor tabii) Kitap iki karakter özelinde geçiyor. Johannes ve bir zamanlar ki onun Cordelia'sı. Kitabın başlangıcında bu ikilinin mektuplarını ele geçirmiş tarafsız birisi aracılığıyla Cordelia'nın son durumu bize anlatılıyor. Johannes tarafından ne ölçüde etkisi alındığını onun Johannes'e yolladığı mektuplara bakarak anlayabiliyoruz. Bu kısmın önemi başlangıçta anlaşılmıyor olabilir fakat önemli çünkü kitap boyunca Johannes'in yaptıklarının etkisi buralarda net bir biçimde anlaşılıyor. Her neyse başlangıçtaki bu Cordelia'nın mektupları kısmını geçtikten sonra baştan çıkarıcımız Johannes'in hedeflerini nasıl seçtiği, etkilemek için neler yaptığı -geneli Cordelia üzerine olsa da bir iki kişiye daha değiniliyor- dış çevresindeki insanlar hakkındaki düşünceleri ve felsefesi anlatılıyor yukarıda dediğim gibi. Johannes'in Cordelia'yı etkilemek için somut olarak yaptıkları şeyler dışında çok fazla düşünsel şey var, okumayı düşünüyorsanız yorucu olduğunu söylemeliyim ve çok da bir şey katmıyor. 3 somut şey yapıyorsa 7 tane soyut şey anlatıyor... Çevirme kısmı ile ilgili şunu söylemek istiyorum çok fazla gereksiz dipnot var. Sonuçta akademik bir kitap okumuyorum ve orman isimlerindeki ormanların tanımının verilmesi okuma kalitemi düşürüyor. bunu geçiyorum bir yerde pusula düşürmesinin etkisinden bahsedilmiş baş karakter fakat ben burada net bir biçimde gerçek bir pusulanın birisi üzerinde ne çeşit bir kültürel etkisi olabileceğini anlamadım. Demek istediğim gerektiği yerlerde olmayan gerekmediği yerlerde olan dipnotumsu şeyler var, bu hoşuma gitmedi. Sadece kötü yanlarını söylesem de çeviri o kadar kötü değil tabii... Kitabın içeriğini bir alıntıyla belirtelim. "Eğer burada niyetim başkalarınınki gibi olsaydı, yani asıl mesele dil dökerek gönlünü çalmak olsaydı, tabii o zaman çantada keklikti. Bu benim açımdan önemli, fakat tümüyle değil; zira bu genç hanımı özellikle seçmiş olsam da, onu çok önemsemiş, evet, hatta tüm ilgimi ona yöneltmiş olsam da, ondan gelecek evet cevabını şartsız kabul edeceğim demek değil bu. Ona tensel anlamda sahip olmak beni hiç ilgilendirmiyor, ben onun hazzına sanatsal bir biçimde varmanın peşindeyim..." Bu kısımdan itibaren spoiler vardır ve kendime kendime konuşmalarımı içerir. Ana karakterimizin misyonu anlaşılır. Kendisi kadınları av olarak görüyor fakat kadınların onu avcı olarak görmesini istemiyor. Kadınların onu kendi avıymış gibi görmesini istiyor da diyebiliriz. Fil evcilleştirmesi için bir hikaye vardı. Siyah giyimli adamlar fili tuzağa düşürür daha sonra beyaz giyerler ve fili kurtarırlar. Fil de bu iyi! beyazlıların peşine takılır. Baştan çıkarıcımız işte buradaki tuzakçıdan farksız. Kendisi hakkında şunları söylebilirim. Metodları günümüzdeki love bombing + ghosting doğrusu. Tabii iki yüzyıl önce gerçekleşince uygulama şekilleri de farklılık gösteriyor. Avcımızı fil hikayesiyle anlatmış olsak da ek olarak Predator filmindeki predator(avcı) olarak da tanımlayabiliriz. Kendisi avlarının ona direkt olarak teslim olmasını istemiyor. Bu oldukça kolay olurdu. Onların silahlı bir biçimde ona karşı savunmasını ve saldırmasını istiyor. Bunu da kendi anlatışına göre ruhunu zenginleştirerek yapıyor. Mektuplar, mektuplara referans olarak konuşmaları manipüle etme gibi. Sevmediğim noktalardan birisi de iltifat kısmı. Çelişkili ve kendisini böyle profesyonel gören birisine göre yakışmayan bir nokta. Kendisi hiçbir kıza evlenme sözü vermem gibi şeyler söylese de yarım sayfa aşkını itiraf etmekten geri duramıyor. "Hiçbir kıza üstünkörü bile olsa evlenme sözü vermedim.... Umut vermek centilmenlik haysiyetime yaraşmaz. Özgürlük vaadiyle suçluyu itirafa kandıran hakimlerden nefret ederim." Dostum sen özgürlük vaadi vermiyorsun ama hakimken özgürlüğü suçluya översen suçlu ne düşünür ki? "Sana açmak istediğim bir sırrım var benim biricik sır ortağım. başka kime söyleyeyim ki? Ekho'ya mı? O bana ihanet eder. Yıldızlara mı? Onlar buz gibi. İnsanlara mı? Onlar anlamazlar ki. Yalnız sana açabilirim; çünkü sen onu saklamayı bilirsin. Bir kız var, ruhumdaki hayalde bile daha güzel, güneşin ışığından daha arı, okyanusun kaynağından daha derin, kartalın uç.... daha fazla seviyorum" falan. İkinci alıntının sonunda ondan sır koparmak için böyle bir şey söylemiş olduğunu varsaysam bile-ki öyle- kitabın geneline vurursak çelişkili ifadeleri mevcut. Yukarıda yazdığım ilk alıntının aşağı kısımlarında ideal bir aşkın 6 ay sonunda bittiğinden bahsetmiş bunu açıklamalı yazsaydı daha iyi olurdu. Son kısımlarda kadınlık algısını küçümsemek demeli miyim bilmiyorum ama dine bağlayarak yaptığı yorumlamalar gerçekten berbattı. Tekrar tekrar okuyup iyice anlamaya çalışmaya da çabalamadım. İleride okursam unutmamak için birazını yazalım. Kadın yaratılırken erkek uyuyordu, omurgadan değil de beyinden parça falan. Kierkegaard'ın sadece bir kitabını okusam da bayağı din etkisinde kalmış olduğunu söylemeliyim. Karakter özelinde böyle bir düşünce pompaladığını düşünmüyorum. başka kitaplarını okursam bakarım bakarım buna. Johannes'in son kısımda yeni bir avını arama kısmına değinseydi yine daha güzel olabilirdi. Kitapta gerçekten beğendiğim düşünceler var ama gereksiz yazılar da bir o kadar fazla. 10 sözden 2- ya da 3 tanesi için aşırı iyi diyebilirim. Daha sade olabilirdi. Puanım 7/10
Baştan Çıkarıcının Günlüğü
Baştan Çıkarıcının GünlüğüSoren Kierkegaard · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20192,028 okunma
·
127 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.