Gönderi

·
Puan vermedi
Ruh Adam: Hayattan bir izdüşüm...
Ruh Adam, Nihal Atsız'ın en son romanıdır. Şahsen en sevdiğim romanı da bu sonuncusudur. Eser 1972'de neşredilmiş ve Cumhuriyet'in temelinin atıldığı yıllarda Kralcı olduğu için Türk Ordusundan tart edilen Yüzbaşı Selim Pusat'ın başından geçenler, Kâşgarlı Mahmud'un Divân-ı Lügati't-Türk'ünde adı geçen Türklerle meskun bir şehir olan Kamlançu'da geçen eski bir masalla paralellik arz ederek, Yüzbaşı Burkay'ın başından geçen benzer olayların roman boyunca anlatıldığı bir girizgah ile romanın bütününü oluşturmuştur. Atsız'ın diğer romanlarının aksine Ruh Adam'da simgecilik ziyadesiyle ön planda, yine diğer romanlarının değişmez ögesi olarak dinamik savaş tasvirleri bu romanda diğerlerine oranla bir hayli azdır. Şamanizmde de kendisine yer bulabilen tenasüh bu romanda ilginç bir öge olarak karşımıza çıkar. Kamlançu'da Mete Han'ın (Mo-tun) ordusundan bir asker olan Yüzbaşı Burkay romana göre "ok çekemeyenlerden biri"dir. Nedir bu ok çekememe derseniz bunun da tarihi bir dayanağı var ve Atsız çoğu eserinde olduğu gibi bir tarihi gerçekten yararlanıyor, şöyle ki göçer halkların "çavuş oku" dediği ıslıklı okun mucidi Mete'dir ve Çin kaynaklarına göre eğer o okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atmak mecburiyetindeydi, böylelikle karşısındaki hedef her ne ise derhal delik deşik olurdu. Öyle ki Mete bir gün yayını en sevdiği atına çevirdi, bir anda bütün oklar ıslık çalarak atın gövdesini kalbura çevirdi fakat Mete'nin bu atı çok sevdiğinden dolayı kendisine öfkelenebileceğini düşünerek ok atmakta tereddüt eden askerler de olmuştu ve bu mütereddit olma gafletini atla aynı sonu paylaşarak ödediler. Böylece Mete acımasız ve disiplinli bir ordu yaratıyor, emrinde kendisine karşı çıkabilecek en ufak bir kıpırdanma olmamasını istiyordu nitekim bir gün yayını gerip okunu babasının üzerine çevirdiğinde de askerlerinden hiçbiri tereddüt etmedi. Böylece Teoman öldürüldü ve Mete hükümdar oldu. Romana göre Burkay işte bu tereddüt edenlerdendi. Yasak bir aşka düşmüştü ve sevdiği kızı kazanabilmek için büyücülere, yaratıklara, Kilimbi adındaki şeytana ve sonra da en kudretli şeytan olan Madar'a danışıyordu. Dünyada hiçbir şeyden zevk alamamaya başlamış olan Burkay, Madar'ın istediğini yaptı ve Ejderler Kağanı Naranta’ya kurban olarak eşini adadı. Ne var ki eşi ona iyilik ettiği halde, ondan sadece kesif bir ihanet görmüş ve bunu ölürken anladığında kargışlı (beddua içeren) sözler söylemekten kendini alamamıştı. Selim Pusat'ın Burkay'da kendi buluşunun dönüm noktası burasıdır. Selim Pusat da öğretmen olan eşinin ders verdiği öğrenci kızlardan birine gönül düşürmüştür ve bundan dolayı daima kendine kızgındır. Binlerce yıl ötedeki bir masalı yaşadığı çağda yeniden yaşayan Selim Pusat aslında bir izdüşümdür. Nitekim Atsız kendisine yazılan mektuplarda romandaki karakterlerin çoğunun gerçek hayattan alındığını itiraf etmiştir. Çıkardığı dergilerde de Selim Pusat müstearını kullanan Nihal Atsız, Selim Pusat'ın elbette ki ta kendisidir. Selim Pusat monarşisttir ve bundan dolayı ordudan atılmıştır, Nihal Atsız milliyetçidir, Arap asıllı bir teğmeni selamlamayı zul saydığından askeri tıbbiyeden çıkarılmıştır. Selim Pusat gibi Nihal Atsız'ın eşi de öğretmendir ve Ayşe olarak bilinen karakter Atsız'ın ikinci eşi Bedriye Hanım, Tosun'sa oğlu Yağmur'dur. Peki ya Güntülü, Leyla Mutlak ve diğerleri diyecek olursanız bu karakterlerin bir kısmını Atsız hayattayken kendisi, bir kısmını o öldükten sonra Altan Deliorman açıklamıştı. Mektuplarında da söylediği üzere romandaki "Şeref" Atsız'ın şerefini, Moğolca bir kelime olan Kubudak ise Atsız'ın ihtirasını temsil ediyor ki Kubudak da Moğolca ihtiras demekmiş. Altan Beyin bildirdiğine göre Leyla Mutlak, Milli Mücadeleye katılmak istediği halde engellenen Osmanlı Hanedanından Şehzade Ömer Faruk Efendinin kızı Hanzade Osmanoğlu'dur. Peki ya Güntülü? Atsız'a o şiirleri yazdıran yeşil gözlü güzeller güzeli kim mi? Hakikaten bir Türkiye güzeli olan ve 9 yıl önce kaybettiğimiz sevgili Günseli Başar. Atsız Ruh Adam'ın devamı niteliğinde bir kitap yazmayı da tasarlıyordu ancak Türk Tarihi Ansiklopedisine kendisini o kadar kaptırmıştı ki o eseri hiç yazamadı. Ne yazık ki Türk Tarihinin yazdığı kısımları da kayıp. Yavuz Hoca ile yaptığımız görüşmede o bu parçaların Yağmur Atsız'da olması gerektiğini, tereke olarak ona intikal etmesi gerektiğini söylüyor, Yağmur ve Buğra Atsız kardeşler ise kendilerine bırakılan mirasın içinde böyle bir varakpare bile olmadığını söylüyor. Demem odur ki Ruh Adam Türk edebiyatında sembolizmi benimsemiş ilk roman olmaktan öte bir yaşanmışlıklar silsilesidir. Bu romanı okuyunuz, pişman olmazsınız.
Ruh Adam
Ruh AdamHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 201927,2bin okunma
·
203 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.