Gönderi

138 syf.
·
Puan vermedi
Devran'a Dair
Selam dostum ! Selahattin Demirtaş'ın Devran kitabını incelemeden önce Demirtaş hakkında birkaç cümle kurmak isterim : Demirtaş malum tutuklu ve beş yıldır cezaevinde, üstelik de AİHM kararı dahi yok sayılarak. Ülkede yargının çoktandır siyasallaştığı ve özellikle de siyasi davalarda hukuki değil siyasi hükümler verildiği de malumun ilanı. Bu sebeple Selahattin Demirtaş'ın ve diğer siyasi mahkumların ivedilikle özgürlüklerine kavuşmalarını en içten duygularımla temenni ederim... Bir gariptir hayat, öyledir. Demirtaş, siyasi iradenin istemi doğrultusunda cezaevine girmeseydi eğer, böylesine büyük bir sanatçıdan -bir dehadan- mahrum kalacaktık. Beş yılda dört kitap... Seher, Devran, Leylan ve Efsun. Seher ve Devran'ı okudum, Leylan sırada, bu gidişle Efsun'u da tez zamanda okurum. Demirtaş diyorduk... Seher ve Devran'ı okumadan önce sanıyordum ki sıkı bir siyasetçi, bağlamayı güzel çalar ve türküyü güzel söyler. Oysa şimdi belki de haddini aşan bir söylemle ufukta yeni bir Yılmaz Güney görüyorum. Öykünün Yılmaz Güney'i. Belki ileride toplumsal gerçekçi filmler çekmeyi de düşünür, nasılsa elinde film çekecek öyküsü, yani malzemesi bol. Uzun ömürler dilerim, eğer siyasi çizgisini bozmazsa ve sadece daha ziyade ulusal temelli Kürt siyasi hareketine yönelik değil, odak noktası Türkiye olan sosyalist temelli ideolojik söylemler üretirse -ki öyle yapacağını düşünüyor ve ümit ediyorum- öldükten sonra muhtemelen efsaneleştirilecektir. Gelelim Devran'a... Kitap 138 sayfa ve 14 öyküden oluşuyor. Öykülerin isimleri sırasıyla Gün Olur Devran Döner, Ardiye, Sultan Reşat'ın Torunu, Kapkaç, Direnmek Güzeldir, Baran'ın Beşiği, Taş Ocağı, AVM, Kobay, Şeftren, Aşk Boğar İnsanı, Dedemin Krallığı, Yeni Hayat, İnsan Kalabilmek. Kitabın sonunda iki sayfalık bir teşekkür yazısı var. Dil, oldukça sade ve yalın, üstelik dupduru. Dostoyevskivari, handiyse bir paragraf uzunluğundaki cümlelerden ziyade, kısa ve çarpıcı cümlelerden kurulu. Karakterler ustaca kurgulanmış ve neredeyse her öykünün sonu oldukça sarsıcı. Demirtaş, sokağın dilini enfes bir şekilde yansıtmış. Bu kitapta öyküsü anlatılanlar biziz. Ezici ama ezilen bir çoğunluk : Yoksullar, taşralılar, devrimciler, Kürtler, aşıklar... kısacası Türkiye'nin öteki'leri. Genel bir değerlendirmeden sonra hiç üşenmeyip sana kitaptaki ilk iki öyküyü özetleyeyim... İlk öykü olan Gün Olur Devran Döner emekli bir savcının hazin sonunun öyküsü. Erzurum'da, gençlik yıllarında savcı olan Salim Bey bir Kürt delikanlısının karakolda, işkencede ölümüne göz yumar. Yıllarca bu olayı bir şekilde unutmaya çalışsa da, kendi oğlu ölümden dönünce daha fazla bu suçluluk duygusuyla yaşayamayıp cipini daha önce savcılık yaptığı Erzurum'a -ölen delikanlının babasının yaşadığı köye- sürer. Bir şekilde genç adamın babasını bulur. Yıllarca hukuk mücadelesi veren ama hiçbir olumlu netice elde edemeyen acılı babanın kendini tanımadığını düşünür. Utana sıkıla işkenceyi ve cinayeti itiraf edecekken bunu söylemeye dili varmaz ve misafir olduğu evden ayrılır. Tam gidecekken ölen gencin babası, Salim Bey'in eline bir evrak çantası tutuşturur. Salim Bey yolda durup bir köşede çantanın içindekilere bakar. Mahkeme kararları ve kendisinin cezalandırılması için yıllarca -her sene tekrarlanarak- verilmiş dilekçeler vardır çantanın içinde. Yani acılı baba, Salim Bey'in ilgili savcı olduğunu anlamıştır. Sonuçta emekli savcı Salim Bey cipini bir uçuruma sürerek intihar eder. Sence de vicdan en ağır mahkeme değil midir ? İkinci öykü, Ardiye. Kasabada yaşayan bir delikanlı genç bir kadına aşıktır ve bu genç kadınla birbirlerine sürekli kaçamak bakışlar atmaktadırlar ama bir türlü açılamazlar birbirlerine. Aralarındaki aşk tam bir Doğulu mevzusu. Delikanlı, kasabadaki üç tane ardiyeden birinde, dayısının dükkanında çalışmaktadır. Kasabanın çoğu yoksuldur, tıpkı teyzesiyle birlikte kalan delikanlının sevdiği genç kadın gibi. Genç kadının teyzesi ardiyelerden veresiye odun alır ama borç birikince artık hiç kimse veresiye vermez olur. Kış çok sert geçmektedir. Genç kadının teyzesi gelip son çare olarak delikanlının dayısından veresiye odun ister ama dayı katiyen veresiye vermeyeceğini söyler. Bunu duyan delikanlı günün akşamına ardiyeden üç dört tane odun çalıp sevdiği kadının yaşadığı evin önüne bırakır ve zili çalıp kaçar. Birkaç gün boyunca bu işi tekrarlar ama sonunda bekçiye yakalanır ve dayısından sert bir iki tokat yer. Eve gider ve birkaç gün işe gitmez. Bu birkaç günün sonunda annesinin ısrarına dayanamayarak işe gider, ancak bir süre sonra feryat figan sesler yükselmiştir kasabada, delikanlının sevdiği genç kadının teyzesinin iki küçük bebeğinden biri soğuktan donarak ölmüştür. Hem çok üzüntülü hem de çok öfkelidir artık delikanlı. Neticede, benzin döküp kasabadaki üç ardiyeyi de yakar. Velhasıl dostum, yakarsa dünyayı sahiden garipler yakar. Sana kısaca ilk iki öyküyü özetledim. Meseleler ilgini çektiyse sana zahmet kitabı bir şekilde temin edip okumalısın. Benden Devran'a dair bu kadar, kal sağlıcakla.
Devran
DevranSelahattin Demirtaş · İletişim Yayınları · 20198,6bin okunma
·
404 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.