Gönderi

817 syf.
·
Not rated
·
Read in 401 days
DÜNYA BENİM YURDUM
Dünya tarihini okumak şu sebeple önemli ki, okuduğun, düşündüğün ve yaşadığın pek çok şeyi, bir bakıma kendini, uzun bir bütünün parçaları olarak görebilmeni mümkün kılıyor. Böylece bu parçalar yerli yerine oturup daha iyi değerlendirilmeye açık hâle geliyorlar. Bana göre bununla bağlantılı ikinci bir sebep de şu: (Dünya tarihini okumak) Bugün vereceğin kararların daha sağduyulu, daha az bağnaz ve "aşkın" olmasını sağlayabiliyor. İnsanın içinde yuva yapan iktidar, sahiplenme, kendini fazla önemseme ve "ânı ebedîleştirme" eğilimlerini köreltiyor; zamanın ve geçiciliğin hakkını teslim ediyor. Dünya tarihini anlatan okuduğum diğer ünlü kitaplar, belki farkında olmadan, toprağı işlemeye başlamasından itibaren insanın tarihini, Avrupa medeniyetine ulaşmak üzere kurulmuş bir prova odasına benzetmeye yatkınlar. Avrupa medeniyetinin 19. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte eriştiği üstün ve kayıtsız kalınamaz seviye hesaba katılırsa, bu, yabana atılacak bir görüş de değil. Fakat Clive Ponting'in "Dünya Tarihi"nde çok daha açık bir şekilde görüyoruz ki, tarihin önceki devirlerinde Doğu'dan, Asya'dan başarılarıyla parmak ısırtacak medeniyetler çıkmış. Üstelik icatlarından bugün bile yararlandığımız bu medeniyetlerin (Sümer, Babil, Hint, İslâm, özellikle Çin, vb.) var oldukları zamanlarda Avrupa çok önemsiz ve seyyahların bile merak etmedikleri bir coğrafya imiş. Dahası, istinasız tüm coğrafyalardan şimdiki dünyamıza kalan yararlı bir miras muhakkak bulunuyor. Yalnızca bu bilgiler bile, Avrupa medeniyetine ulaşan çizginin mutlak bir kader olmadığını, her şey gibi, pek çok unsurun, tesadüfün de büyük yardımıyla, bir araya gelmesi sayesinde mümkün olabildiğini gösteriyor. Ponting'in kitabı, bu bilgileri ve bakış açısını sunan ilk veya tek eser olmamakla birlikte, kitabın üst başlığı ("Yeni Bir Bakış Açısıyla") bu noktayı daha fazla vurgulayacağını erkenden ele veriyor. Tarıma başladığımız M.Ö. 10.000 yılından 2000 yılına kadar anlatan Clive Ponting'in "Dünya Tarihi" kitabının her sayfası, kabaca, 15 yıla karşılık geliyor (Henüz tam bir insan olmadığımız dönemlere de değiniyor). Dünyamıza, yani insana etki eden ve onun da etki ettiği her şeyi (yiyecekler, silahlar, yollar, fikirler, ticaret, gemiler, iklim, çevre, hayvanlar ve daha niceleri), uğradıkları dönüşümlerle birlikte, akılda kalıcı ve tatmin edici bir şekilde anlatıyor. Her dönemi hem genel olarak hem de gerekli ayrıntıları ile birlikte verebilmesi hayranlık uyandırıcı. Kitabı, keyfî aralıklarla, tam bir yılda okuduktan sonra daha iyi anladım ki, tarihte veya hayatta hemen her şey tesadüften ibaret. İnsan iradesinin oynadığı bir rol bulunmuyor, demiyorum ama hissesi daha az ve o bile tesadüflerin zincirinden âzâde değil. Çin'deki ırmaklar olmasaydı, Çinliler'in büyük mühendislik bilgisi ortaya çıkabilir miydi? Orta Asya'daki göçebelere üstünlük sağlayan atların evcilleştirilebilmesi için bu hayvanların o yörede hayatta kalabilecekleri bir iklimle karşılaşmaları gerekmez mi? Günümüzde, özellikle doğaya karşı eylemlerimizde tesadüfün etkisini azalttığımızı kabul ediyorum ama bunda bile ilk basamağı ve büyük çerçeveyi tesadüfler hazırlıyor. Bununla birlikte, her kasıtlı eylemimizin ve sorunlara bulduğumuz çözümlerin mutlaka istenmeyen sonuçları da olduğunu ve bu sonuçların başlangıçta arzu edilenden bambaşka bir dünya manzarası ortaya çıkardığını unutmamak lâzım. Yani tarih, kasıtlı ve kasıtlı olmayan insan eylemlerinin birleşmesiyle şekilleniyor. İnsanların çoğu, ben dünya tarihini değiştireceğim ve kitaplara gireceğim, düşüncesiyle hareket etmiyor. Örneğin Avrupa medeniyetini yükselten başlıca teknolojik yenilikler, en başta sıradan zanaatkârların kendi işlerini kolaylaştırmak ve geliştirmek için gösterdikleri çabalardan ibaretmiş. Ama bu çabalar bir kere başarıya ulaşınca da daha büyük ve farklı işler yolunda bilinçli eylemlere hız verilebilmiş. Diğer yandan ticaret de kişisel kazanç isteğinin yön verdiği bir eylemken, tüm insanlığa yararlı, en yararlı, uğraşlardan biri olmuş (Bir ABD atasözü: Ticaretin yıktığı tek bir ulus yoktur). Bildiğimi sandığım birçok bilginin kitap tarafından çürütülmesi çarpıcıydı. Her bilgiden, kendinden utanırcasına şüphelenmek gerektiğinden ve ona farklı bir yönden bakılmasının şart olduğundan bir kez daha emin oldum. Örneğin İngilizler'in 19. yüzyılda köleliği resmen yasaklamalarının kesin bir tarihi var ama elbette ki kölelik, yasaklanışının ertesi günü ortadan kalkmıyor (Oysa biz sanki öyle olmuş gibi düşünmeye eğilimliyiz). Veya "Rönesans" bizim için önemli bir dönüşümün başlangıcıdır, fakat Ponting bunun sanat alanında yerel bir gelişmeden öte olmadığını söyleyip onun hakkındaki genelgeçer bilgimizin, Avrupa'nın kendi gelişmişliğine erken bir kök aramasından kaynaklandığını savunuyor (Sanırım bizler, bu konularda eski kaynaklardan besleniyoruz ve öncelikli konularımız arasında yer almadıklarından, bunlar hakkında daha sonra ortaya atılan karşı iddiaları öğrenemiyoruz). Göçebelerin, yerleşik medeniyetlerle girdikleri alışverişte aslında kazançlı çıkan taraf olduklarını, Hitler'in Yahudiler'i toptan yok etme planının iktidarının ilk başlarında gündemde olmadığını ve bunlar gibi daha nice nice ezber bozan bilgileri öğrenmek de çarpıcıydı. Kitabın aktardığı tüm bilgilerin doğru olduğunu iddia etmiyorum, ama zihnimize kazınmış bilgilerden bizi makul bir zeminde kuşkulandırması bile başlı başına kıymetli. Son olarak, tarih her şeyin ve hepimizin üstünde. Mühür de, hüküm de onda. Bugünün insanları bizler, ancak bugünden ve çok yakın bir gelecekten sorumlu olabiliriz. Az çok öngörebileceğimiz, endişelenebileceğimiz zaman dilimi ancak bu kadardır çünkü. Bu nedenle, başta da söylediğim gibi, şimdi doğru, iyi veya gerçek olduğuna inandığımız her şeyin gün gelip kaybolacağına ve yerini bambaşka fikirlere bırakacağına emin olmalıyız. Hatta bundan başka hiçbir şeyden o kadar emin olmasak yeridir. Bu şartlar altında, Bertrand Russell'ın "Neden Hıristiyan Değilim" adlı eserinde "iyi hayat"ın yolu olarak tarif ettiği gibi, "sevginin kılavuzluğunda, bilgili bir hayat"tan başka körü körüne savunulacak pek bir şey yok. Yeterince uzun yaşarsak tüm bilgi ve inançlarımızın geçersizleştiğini görebiliriz. Kitapta, zamanında Tanrı ile bir tutulan kimi krallardan yalnızca birkaç kelime ile bahsedildiğini unutmayalım. Bugün değer verdiğimiz demokrasi, insan hakları gibi kavramlarınsa henüz ambalajı üzerinde duran yepyeni icatlar olduklarını da... Elektrikle aydınlatılan sokakların şunun şurasında 150 yıldır hayatımızda bulunduklarını da... Geçmiş, elimizdeki en işe yarar cam kürelerden biri olabilir, ama onun hiç de iyi bir kâhin olduğu söylenemez. Avrupa Birligi gibi bir proje, belki hayata geçmeye başladığı tarihten bir yıl önce bile imkânsız görülüyordu ama, en umulmadık iki ülke tarafından başarıldı. Boğuştuğumuz tüm sorunlarımıza rağmen insanlık olarak yavaş ama iyi bir yol almışız. Genel olarak en mutlu ve rahat zamanlarımızdayız. Yoksullar ve ezilenler yok mu? Elbette var. Bireysel ve toplu şiddet de öyle maalesef. Ama mukayeseli olarak ele alırsak, bedenen çalışmak zorunda olmayan, sokakta yürürken güvende olduğunu hisseden ve bir markete girdiğinde dopdolu raflarla karşılaşan dünya çapında bir "orta sınıf"ın toplam nüfusa oranının en yüksek olduğu bir çağdayız. Değerini bilmeli. İyimser olmak için gerekli deliller elde mevcut. Fedakârlık gösteren tüm atalarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Dünya Tarihi
Dünya TarihiClive Ponting · Alfa Yayınları · 2015184 okunma
··
1,023 views
Zafer okurunun profil resmi
Buna inceleme yazma arzumu yok ettin. Eline sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.