Gönderi

382 syf.
·
Puan vermedi
Öneri yazısı
“İnsanlar yargılanmadan öldürülebilir, insanlar bir gecede kaybolabilir, doğal hakkı için gösteri yaparken dövülüp tutuklanabilir. İşkence görebilir; gördüğü işkenceden sakat kalabilir. Kendi kaderine sahip olmaktan men edilebilir. Seçtiği temsilcileri bile oligarşi atar. Düşüncesini hiç bir kısıt duymadan yazamaz, çizemez, anlatamaz. Kitaplar, dergiler, gazeteler toplanır, yasaklanır. Kimse yarınından emin olamaz. İş güvencesi sadece bir öykünme düzeyinde kalır. Soyulur, ünlü deyimiyle soğana çevrilir, sesini yükseltemez. Emeğin karşılığında sadaka düzeyinde ücret alır. Ve bütün bunlar demokrasi adına yapılır.” Yakın geçmişimize bir bakış ve bugünü daha net görebilmek için okunması gereken kitaplardan sadece biri, özellikle her taşın altından çıkan bir politika gerçeğimiz varken. Kitap 1950 yılından, Demokrat Parti iktidarı ile başlayan ve Adalet Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 seçimlerine kadar olan dönemi kapsıyor. Okuyucu tüm bu dönemi kronolojik ve analiz edilmiş şekilde öğrenebilir. Özellikle o dönem özelinde yapılsa dahi günümüz için de geçerli olacak tespitleri üzerinde durup düşünülmesi gerekenlerden. “Büyüklü, küçüklü diktatör taslakları ve siyaset madrabazları, halk kitlesinde hiç akıl ve muhakeme bulunmadığı kanaatindedirler. Ağızlarına bir şeker parçası sıkıştırılan çocuklar nasıl memnun edilirse, bunların da psikolojik bazı lütuflar ve nutuklarla kazanılacağına emindirler.” Politikayı elbette sevmek ya da politikayla ilgilenmek zorunda değiliz ancak benliğimizin ve haklarımızın farkında olmak birey olarak var olmak için, içinde yaşadığımız toplumsal gelişmelere karşı kör ve sağır kalmamalıyız. Hele ki bizim gibi demokratikleşme serüvenini henüz tamamlayamayan belki de demokratikleşmenin ne olduğunu dahi anlamayan toplumlar için böyle kitaplar bir yol haritası çizebilir diye düşünüyorum. “Şiddet aynı şiddet, soygun aynı soygun, kan dökmede geriye adım yok; gene ilmikler boyunda, gene köşe başlarında kim vurduya gitmeler, karakol dayakları dört başı mamur işkenceye dönüşmüş; gene pahalılık, gene açlık, gene eğitimsizlik, gene sağlıksız milyonlar. Eskilerden sadece görece farkları var. Bunun için demokrasimiz Hilmi Yavuz’un şu dizelerini anımsatırcasına acılı ve sanaldır:” Hüzün ki en çok yakışandır bize Belki de en çok anladığımız. Artık şikayet etmekten olan bitenden yakınmaktan fazlasını yapmak zorundayız. Toplumsal olarak bilinçlenmek kendimizi, dolayısıyla toplumumuzu dönüştürmeliyiz. Duyarlı bir karşı koymaya ihtiyaç var başından beri ihtiyacımız olan gerçek demokrasiyi elde etmek istiyorsak şayet. Daha önce de belirttiğim gibi bu kitap nerden başlamak gerekiyor noktasında hepimiz için bir yol haritası olabilir.
Türkiye'nin Demokrasi Tarihi-1950'den Günümüze
Türkiye'nin Demokrasi Tarihi-1950'den GünümüzeTevfik Çavdar · İmge Kitapevi · 201353 okunma
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.