Daha önce hiç bu kadar duygu yüklü, bu kadar içimi parçalayan bir kitap okumamıştım. Bu anlamda Uçurtma Avcısı hayatım boyunca unutamayacağım ve etkisinden uzun bir süre çıkamayacağım favori kitabım oldu.
Kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar karakterler öyle güzel işlenmiş, olaylar öyle güzel anlatılmış ki anlatılan her şey gözünüzün önünde eksiksiz biçimde canlanıyor. Emir'in Hasan'ı yanına yakıştıramayışına karşın Hasan'ın ilk sözcüğünün Emir oluşu... Emir'in okuma yazma bilmeyen Hasan'a öyküler okurken onu kandırmasına karşın Hasan'ın Emir ne yaparsa yapsın ona olan sadakatinden asla vazgeçmeyişi, ona olan bağlılığının hiç değişmemesi... Emir'in nüfuzlu bir babaya sahip olmasından kaynaklı olarak mahallelerindeki her çocuğu alt edebilme imkanı varken Hasan'ı kurtarmayışı ve Hasan'ın her şeyin farkında olmasına rağmen aradan onca yıl geçse bile Emir'i aynı sevgiyle, aynı sadakatle hatırlaması...
Yani diyeceğim o ki yazarın dili mükemmel kullanımı, yaşanan her şeyi kanlı canlı görmüşüz gibi bir hisse kapılmamızı sağlıyor. Bu yüzden Hasan'ı ve Sohrab'ı okurken yutkunmakta zorlanıyoruz. Onların çıkaramadığı ses olmak istiyoruz.
Emir'in yıllarca süren ve belki de hayatının sonuna kadar sürecek olan pişmanlığı, Hasan ve Sohrab'ın maruz kaldığı iğrenç olaylar iliklerime işledi. Çocuklar bu kadar kötü bir dünyayı hak edecek hiçbir şey yapmadılar fakat yine de savaşlardan, yetişkinlerin doyumsuzluğundan, yetişkinlerin sakladıklarından, verdikleri sözleri tutmayışlarından en çok çocuklar etkileniyor. Umarım bu adaletsizliğe bir gün son verebiliriz. Umarım kötülüğün son bulduğu bir dünyaya kavuşuruz ve umarım çocuklara en az kendileri kadar temiz, masum bir dünya bırakabiliriz.