Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bazı Düşünceler........
Atatürkçü Düşünce Sistemi, tarihsel bağlamda insan uğraşının aydınlanmaya yönelme dürtüsünün ve uygarlaşma katsayısıyla genişletilmiş toplumsal hareketlerin, yerel eskimiş yapıdan dünya standartlarına geçişte oraya çıkardığı sosyal problemlere tabiat bilimleri yöntemi ile yaklaşmayı hedefleyen Atatürk’ün uygulamalarına verilen addır. Bu sistem, eğitime ve halk egemenliğine dayalı devrimsel bir alt kümeden yola çıkarak, problemlere göre kategorize edilmiş sayısız parçayı da bilimsel metotla yaklaşılmış çözüm kümeleri dizisiyle kapsayan bir bütüne ulaşmayı amaçlar. Her ne kadar bütünsel bağlamda bir kısmı Avrupa Aydınlanmasının temellerinden esinlenen ve doğa bilimlerinin deneme-yanılmacı yöntemine dayanan evrensel bir yaratıcılık ürünü olsa da bu sistem, tıpkı adlandırıldığı gibi Atatürk’e has bir düşünce sistemidir; taklitçiliğin kesinlikle yeri olamaz. Atatürk’ün kurumları ve ilkeleri, “Kemalizm” gibi siyasi faaliyetlerin ürünü olmayıp tam aksine, değişen dünya standartlarına bulunmuş yerel ama özünde evrensel çözümlerdir ve yanlışlandıkları durumda geçerliliklerini yitirmeyen geleneksel inanç yapılarına dönüşmezler. Atatürk’ün tek miras olarak akıl ve bilimi bırakması, başardıklarını ve yapmak istediklerini bilimsel yöntemden koparmamasının bir neticesidir. İnsanın doğal fenomenleri gerekçelendirmekte yararlandığı akıl ve ulaştığı sonuçları metafiziğe kaymadan deney ve gözlemle test etmesiyle yürüttüğü bu ikili sistem, bilgide sürekli değişmeyi ve kesin bilgiden tümüyle kaçınmayı kabul ederek donmuş ve geçerliliğini yitirmiş düşünce kalıntılarının derhal terk edilmesine dayanır. Tabii ki bu da özgür ve laik bir eğitim almış, karşılaştığı problemler karşısında sızlanmakla değil çözüm bulmakla zaman harcamayı öğrenmiş, karanlık faktörlerin zincirlerine tutsak olmaktan sıyrılabilmiş dinamik ve çok yönlü bir zihne sahip bireylere ihtiyaç duyar. Bu düşünce faaliyetine kısaca eleştirel akılcılık denir. Eleştirel akıl, önce fikrin egemen olduğu ortamı anlamaya ve yorumlamaya, daha sonra ise verdiği zararları veya yararları eleştirel bir süzgecin ufak deliklerinden süzülenleri gözlemlemeye götürür. Artık gözlemler yapıldığına göre geriye kalan şey, bir çözüm üretmek için zihnin yelkenlerini açmaktır. Örneğin, Atatürk’ün en çok hedeflediği ve bugün en çok başarıya ulaşan Türk Dil Devrimi, Cumhuriyet’ten de önce temelleri atılmış ve ipleri de siyasal partilerin geriletici çekişmelerine alet olmasın diye Türk Dil Kurumu gibi bir derneğe devredilmiş bir devrimdir. Avrupa’da 15-20. yüzyıllar arasında ulus devletlere geçiş sürecinde de anlaşılmıştır ki milli beraberlik, egemenlik ve hürriyet kavramları, anlamlarını resmi halk dillerinden almıştır. Dile duyulan bu ihtiyaç, devletleri dünya isimli pasta payından bir dilim kapabilmek için öz milli duygularını oluşturma sürecine götürmüştür ki Türkiye de bunu ancak 20. yüzyıla geldiğinde fark edebilmiştir. Dolayısıyla Atatürk’ün yapmış olduğu devrimci girişim, bize onu taklit ederek değil “kendi yolumuzda” gidebileceğimiz bir imkanlar dizisi yaratmakla kalmamış, sadece kendi aklımıza güvenerek bunu da yenilenmeye açık bilimsel metot ile test edebileceğimiz işlerin bulunduğu, dünyaya örnek olabilecek ahlak, eğitim, demokrasi ve hukuk bütünlemesi oluşturabileceğimiz bir yurt hediye etmiştir. Sonuç olarak, Atatürkçü düşünmeyi taklitten kaçınmalı ve kendi sistemimizi oluşturma girişiminde doğadan, kitaplardan, bizi tenkit edebilecek seçkin bir çevreden ve geleceğin aydınlanmasına uyum sağlayabilecek düşünce faaliyetlerine olan ilgiden kopmamalıyız.
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
··
2.184 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.