Gönderi

144 syf.
·
Not rated
·
Read in 30 hours
Gitmek zorunda kalanların, gidenlerin, gidip de dönemeyenlerin, hatta dönmek için bir sebebi olmayanların kabuk bağlamış yarasıdır, Bavul! Bir bavul, içine en fazla ne alabilir ki ve de aldığı eşyalarla denizaşırı ülkelere götürebilir mi geçmişi? İstemesek de peşimizden sürüklediğimiz geçmişin yıllar sonra karşımıza çıkmasını deneyimleme ihtimalimiz varken okuduğumuz kitaplar da ispatlar niteliktedir gözümde. İster kurgu, isterse bir özyaşamöyküsü! Fark etmiyor. Dovlatov, ikincisini seçiyor Bavul'unda. 1978'de ülkesini Sovyetler Birliği'ni terk ederken götürdüğü bavulla Amerika'yı yurt edinir. Kızıyla, eski eşiyle orada yaşamaya devam eder. Yanına aldığı bavul, gittiğinde kapağı hiç açılmadan gömme bir dolabın içine konulur. Ta ki dört yıl sonra oğluyla arasında geçen; "Çok korktun mu içerde? Ağladın mı?" "Yooo... Bavula oturup bekledim." diyaloğu esnasında aklına gelir, dolaptaki bavul. İçi açılan bavuldan eşyalar çıkar. Çıkan her bir eşyayla birlikte belleğinden anıları dökülür Dovlatov'un. Bize kişisel tarihini, ülkesinin tarihini anlatmaya başlar. Anıların peşinden gittikçe kimi zaman dramın iç yakan izini, kimi zaman muzipliğini, dostlarını, ülkesinin diplomasi takımını ve bir zamanlar yürüttüğü yanlış işleri tanımaya başlıyoruz. Fin malı soket çoraplar, bir çift nomenklatura ayakkabısı, güzel bir takım elbise, subay palaskası, Fernan Leje'nin kabanı, poplin gömlek, kışlık şapka ve şoför eldivenleri... Tüm bunlar otuz altı yıllık bir geçmişin izleri. Her birinde farklı bir anının peşinde sürüklüyor Dovlatov! Kurgusala yakın, gerçeklikten ise hiç kopmamış bir metin, bize bir şekilde tanıdık gelebilir.
Bavul
BavulSergey Dovlatov · Jaguar Kitap · 2022193 okunma
·
142 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.