Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İstanbul Düş'tü
Dudağıma en çok yakışan, yine yine söylediğim, dilime dolanan dönüp dolaşıp rastladığım, köklerin yüzyıllar, kimbilir ne kadar derinde yüzyıllara tanıklığım. Sen misin kuralını bilmediğim, yaşamayı beceremediğim Doğu musun Bizans, düşerken batıya kayan Her düşen battı güneşle bir tarihin aksine. Sabaha tekrar doğan onca kavgadan sonra sen misin İstanbul Gördüğüm en gerçek rüya, İstanbul'da bilmiyorum ki, düş gibi gerçek gibi. Tut ki ölüler uyanıyor Eyüp'te hesabını nasıl vereceksin bu çıplaklığının, günahı sevaba karıştıran koynundaki adamların, yine de duydum ki kimseye yar olmayan kadın yar olmakdıkça büyüyen büyüdükçe lekelenen, nazlı, koca sevgili, sevmeye takat isteyen. Akıntısı kendi içinde güzel, kıyıdan ve usul hırçınlığın tanımı. Bakarsın kapkara hevesler yol alır, bembeyaz çiçek açmış baharda Galata'dan aşağı savrulur iştahlar, sahi nerde o fıstıklar? Hangi tarihte doğdu sedeki bu evcilleşmeyen hayvan? Bakarsın eli silah tutan, kan akıtan bir kış, birden pür telaş caddeler nasıl toplandığını bilemeden içimize yağıyor karların. İklimini bilemediğim ama yağmurda herşeyin ıslanmıyor İstanbul Kahpe bir kasırga patlar yahut yel eserse kışkırtır gibi yedi farklı seste yankılanacak kulaklarda Tanrı'nın öfkesi Söyle aradığımız mevsimi nereye sakladın söz, bulursak terk etmeyeceğiz seni. En gerçek rüyam İstanbul, bilmiyorum ki düş gibi gerçek gibi Elimi tut İstanbul, sana hançerimle gelmedim sevdiğimi tutuyorum elimde sadece bir mısraya hayat arıyorum herhengi bir yerinde bil ki anlatacağım, o hayatları taşıdığın koca bedenini, dizginlenemez öfkeni, yalnızca sabahları gerilen Boğaziçi'ne çarşaf gibi tenini Akşama doğru kırışınca sana mı mahsus bilmem bu beje çalan beyaz acı. Bilmiyorum ki düş mü gerçek mi? Bİr sırrın var İstanbul Bİr sır Yeniçeri türküleri dağılyor saçlarından duman duman bazen haklı bir isyana uyanır gibi bu yangın yeri hangi meydan canlı değil, hangisinin gözü kulağı yok sürdüyor işte geleneğini. İsyanım, öfkem, krallığım, pay-i tahtım, gözüme sürdüğüm hüküm, sevdamın tek taraflı yarası, İstanbul Kimse bilmez kirletir de şaaşalı bir yosma kahkası Dolmabahçeyi, sabaha kadar kendi kederini avutur avuçlarında istanbul. Emeğimin haklı tarafı, İstanbul'un nasırlı elleri Şişhane'den izliyorum da ne tuhaf bir akşam doğuyor Güneş kızıl olmuş batıyor işte gece en belalı sahibin, örtebilecek mi ölüm sesini, lanetler yağarken laf tekkesinden bir şeyhin duasında dağılacak mı geceye saldığın inadına pirinçten gölgeler. Çığlıklar, çığlıklarda belli belirsiz kayboluşlar yaşayacak mı her sokak? İçimde bir İstanbul var. yeşil teşil bakan gözleri, yaşadığım bir aşk var İstanbul, kaybolmasın, gerçek olsun diye suya anlattığım düşüm Oltamın ucunda gümüş bir halka, denize daldırınca çıkardım koskoca bir balık, en talihli yanım İstanbul Seni görmeyenler hep fethedilmişliğinle hatırlayacak Halbuki zafer serin sularının tadında. görmeyenler için İstanbul bir gün düşmüş hep düş olarak kalacak. Hep düş olarak kalacak kadim bir sevda kokusu var, genizleri yakıyor Bİr sevda korkusu var, çocuklar bile ürküyor dört mevsim yaşayan bir çiçek açmış İstanbul'un orta yerinde dar sokaklara bakan eğilimli pencerelerde oturanlar izliyor. İnatla bitirmediğin bir masalı dinliyor, ağzının içine bakıyor asırlar. Şehir Şehir bize bir şey anlatıyor.
··
197 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.