Gönderi

˚ sırtını dönme
“Karamsarlığını hurçlara doldurup dolap üstlerine kaldırmak isterdi fakat o hurçlar sürekli yırtılırdı içindeki ağırlıkla ilgisi yoktu yırtılmaların öyle olsa kendinden yırtıp atmak istediklerini bu kadar kolay yıpranan kumaş parçasına tıkıştırmazdı ya… Çocukken tıpkı Orhan Veli gibi her şeyin bedava olduğunu düşünürdü ama Orhan abisi onun doğumuna kadar bile o ‘bedava yaşam’aya dayanamamıştı. Kederli anlarının şarkıları sanki o kederi siler gibi gelirdi oysa silmek ne, bu sefer de sözü yazana kederlenir yazdırtana öfkelenirdi. Yırtılmıyordu karamsarlığı ruhundan bedeninden, buram buram kokuyordu hayatında ilk kez bir kokudan bu kadar nefret ediyordu. İşin kötüsü gün boyu duştan çıkmasa çoğunluğu su olan dünyanın tatlı/tuzlu tüm suyuyla yıkansa o koku çıkmayacaktı üstünden, hayatın güzel olmadığını ne kadar net biliyorsa bunu da o kadar net biliyordu. Üstelik artık hiçbir şey bedava değildi. İnsandı oysa suya, ısınmaya, barınmaya ihtiyacı vardı ama tüm bunlar “ihtiyaç” yerine “lüks”e kaçıyordu yaşadığı dönemde. Çok mutlu hissettiği anlarda bile “peki ya, yarın?” demek zorundaydı o sürekli aksini yapmaya zorlasa da ona ayak uydurmayan ve sürekli sinir bozucu derecede mantıklı olan iç sesi. Onu susturmanın tek yolu şarkılardı ama sözlerinden bir şey anlamadığı şarkıları da dinlemiyordu. Belki atalarının çok önceden yaşadığı tecrübelere güvenip onların söylediklerine takılıyordu aklı kim bilir… onlara uyup “çivi çiviyi söker”, keder denizine bir damlanın fazla düşmesi onu sele sürüklemez herhalde diye düşünüyordur. Oysa şimdilerde şöyle diyorlar “çivi çiviyi söker ama mutlaka bir çivi kalır”. İçinde sele dönüşmeye hazır bir parça kalacak ve asla yok olmayacaksa ne yaptığının ne önemi vardı? Ne yaparsa yapsındı hiçbir önemi olmadığını düşünür/hissederken herhangi bir şey yapmalı mıydı?” ~ ben’den ~ 20.04.2022 ~ 02:38 ~
·
298 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.