Gönderi

401
mahçup bir insan gördü dünya; günlerdir soğuk geçen ilkbahar mevsiminin, bir haftanın sonunda ilk defa tenine sıcaklık verdiği bir günde,pamuk pamuk bulutları ve bir başka güzellikte ki mavi tonuyla ben buradayım diyen gök ile birleşen ,dinginlik ve de huzur veren maviliğiyle ben de buradayım diyen denize nazır bir söğüt ağacının altında oturuyordu Sitare. Sitare onun gerçek adı değil di! Sevdiği adam,daha doğrusu onu çok seven adam , okuduğu bir kitapta Yunus’un ,Elif’ine olan aşkını daha özel ifade etmesi için Sitare yani gökte ki en parlak yıldız anlamına gelen bu kelime ile hitap ettiğinden etkilenmiş ve sevdiği kadına da o isim ile hitap etmeye başlamıştı. Gerçi Sitare’nin asıl ismi de;anlamları arasında yardımsever ve duyarlı olmasının yanında,gökte ki en parlak yıldız anlamına da geliyordu! Bu belki tesadüf belki de aynı frekansı hisseden kalplerin iletişim haliydi! Sebebi ne olursa olsun, Aşk bu ya, iki kişiyi birbirine özel yapıyor ve başkalarından daha farklı kılıyordu… Sitare’nin yaşadığı huzur ve dinginlik onu bir başka frekansa geçirmişti sanki! Kuşkusuz gerçek isminin anlamlarının da etkisi de vardı bu yükselişe! Çünkü isimler etkilerdi karakterleri! Artık her şeyi duyabiliyordu! Öyle ki bir inilti duyduğunu sanarak etrafında aradı sesin sahibini,geçtiği frekansın hala farkında olmayarak! Birden yaslandığı söğüt ağacının kendisini titretecek kadar sallandığını farketti, ağaç benim ben buradayım zaten siz insanlar ne zaman farkettiniz ki kendinizden başkasını diyordu sanki. Sitare ağacın konuştuğunu görünce vardığı boyutun da farkına varmıştı. Ağaca elini yaslayarak sanki iletişimin ara kablosunu kullanıyordu. Konuşuyordu ağaç; Ben ne kışlar ve ne yazlar gördüm, soğuktan daha soğuk ve sıcaktan daha sıcaktılar! Direndim tek başıma herşeye ve insanlara rağmen. Hem kimler yaslanmadı ki gövdeme ve ben hep iyi olanları tuttum hatırımda. Sevdalıları bile! Ellerinde ki çakıları dahi unuttum. Ki yazıları gövdemde derin izler açmasına ve yaşattıkları acı birer hatıralar olmasına rağmen! Çünkü benim yaratılış amacım ve gayem var; gölge ve huzur üretmek. Sitare çok etkilenmiş ve de ondan fazla duygulanmıştı,ayağa kalktı ve daha dayaklaşarak alnını dayadı gövdesine ağacın, tıpkı ağlama duvarı önünde dua edip af dileyenler gibi! Türlerim adına özür dilerim bugüne kadar yaşamış yüz dokuz milyar adına sonsuz kere yüz dokuz milyar diyerek ve çok derin bir mahcubiyet ve samimiyet ile. Ağaç, bir özürü beklemese de kalpten geldiğini hissetmiş olduğunu ve de kabul ettiğini göstermek istercesine yaprak kımıldatacak kadar rüzgar olmamasına rağmen sallanmıştı,elektiriğe tutulmuşçasına! Nazlı bir ceylan edasıyla salındı ağaç bir süre daha Sitare’nin huzuruna eşlik ederek. Ağaç ile yaşadığı deneyim ve ulaştığı frekansın bilinci Sitare’yi daha da cesaretlendirmişti. Usulca kayaların üzerinden denize doğru yürürken,ağacın verdiği arındırma hissiyle düşündü;yapmadığı ama kendisinden olanları ve kendi günahından arındırmış olmanın mutluluk ve huzurunu. Denize en yakın olanlardan bir kayaya tünüyor,kıyıya yakın duran kırmızı kayığa tünemiş martıya karşı, karşı dediysem de onunla hemhal olmak onu anlayabilmek içindi bu karşılık, olumsuzluktan olumlama çıkarır gibi! Martı ürkek baktı korku dolu gözlerle ve acı bir ötüş ile karşıladı Sitare’yi.Sitare anladığı bir dil ile konuşuyor gibiydi martıyla; Sen de mi yaralısın bizden yana,senden de özür diliyorum hepimiz adına diye bağırarak konuşmuştu farkında olmadan! Ötekiler güldü kendi kabahatleri adına her canlıdan özür dileyen bu deliye! Öyle ya,bırak kendi kendine konuşmayı bu kadın martı ile konuşuyor bir de ondan özür diliyordu,neresindeydi bunun akıllık göstergesi! Sitare ise hiç umursamadı gülen akıllıları! Çünkü umuru dahilinde olanlar onlar değil onların zarar verdikleriydi! O arada martı ise özürü kabul edercesine havalandı ve öncekinden daha güzel bir ötüşle Sitare’nin üzerinde üç tur attı,Sitare elinde ki simitten bir parça havaya kaldırdı ve martı onu aldı ve bir çırpıda yuttu, tıpkı bir kilise ayininde yenilen kutsal ekmek parçalarıydı sunulan bir acıyı yaşamak ve affa mazhar olurcasına.Günlerden Pazar olmasıydı belki de böyle hissetmesini sağlayan ya da ağacın ve martının affedici tavırlarının verdiği huzurdu. Her ne idiyse olan olmuştu ve de en güzelinden olmuştu. Artık huzur seninleyim diyordu ona ve bunu sağlamak için tüm dünya sözleşmişti sanki! Ayakkabı ve çoraplarını çıkararak ayaklarını suya soktu,deniz hissedilecek kadar soğuk olmasına rağmen umursamadı o ana kadar yaşadıklarının huzurlu etkisiyle. Ama bunca huzurun da bir bedeli olmalıydı! Huzuru tüm benliğinde hissetse de ona ulaşmak için harcadığı enerji yorgunluk olarak kendisine dönmüştü,babaannesinin nazar için okuduğu ayetler esnasında yaşamış olduğu hal üzereydi,şifa verirken yorgunluk alan. Deniz her zaman onun için terapi seansı olmuştu ve su ne kadar soğuk olsa da onun yorgunluğuna çok iyi gelmişti.Ayaklarının suyun içinde dans edercesine hareket etmesine eşlik etmek için süs balığı boyutunda yavru balıklar yaklaşmıştı. Onlara bakarken gelen huzurun ve giden yorgunluğun keyfini çıkarıyordu,bu sırada daha büyük bir balık yaklaştı kendince bir dil kullansa da dediklerini anlayabiliyordu Sitare çünkü neredeyse Süleymanvari bir hal üzereydi herşeyin dilinden anlayan! Büyük balık diğerlerine,kıyılardan ve insanlardan uzak durun demişti telaşlı ve bir daha yapmamalarını öğütleyen korku yükleyen bir ses ile ve ekledi; biz balıklar Yunus peygamberi saklamıştık koynumuzda zarar görmesin diye,insanlar ise buna karşılık bizi hoyratça tüketip yaşam alanlarımızı yok ediyorlar diyerek. Sitare yine mahcup bir hal ile özür dilemişti küçüğünden büyüğünden ve onlara kol kanat geren denizden;Sizden de özür diliyorum balıklar ve deniz ve de içinde yaşayan tüm canlılar diye bağırarak! Az önce ki akıllılar1 gülmeyi bırakmışlardı ki kahkaha atmaya başladılar bu deliye! O yine umursamadı çünkü o günkü görevini tamamlayacak olmanın huzurundaydı,tüm canlıların huzurunda. Özürü bir defa daha kabul edilmişti, tüm balıklar suyun üzerine çıkıp selamlarcasına dalmışlardı. Sitare’nin duyduğu minnet ve mutluluk,balıkların pullarının oluşturduğu yakamoza eşlik edercesine gözlerine ışık ,tüm ruh bedenine de huzur olarak dönmüş tüm yorgunluğunu da almıştı. Bu alınan yorgunluk o ana kadar yaşadığı hayatın tamamını sil baştan temizlemişcesineydi. Bu ruh halini bir başka insanın yere attığı çöp biraz sekteye uğratsa da,bir Alevi mezarlığında okuduğu söz nedeniyle çok da uzun sürmedi. Şu yazıyordu mezar taşında; “iyiler iyidir” Ve zihinim tüm dinginliğiyle düşündü; Belki de dünya bu iyi olan birkaç iyinin yüzüsuyu hürmetine hala dönüyordu. Derda Yuşa 20 – 04 – 2022 / Cevizli sahil
·1 quotes·
231 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.