Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

216 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
25. Yaş Gününüzde Okumanız Gereken Kitaplar No.1
Naif. Süper, 25 yaşına yeni basmış bir gencin varoluşsal krizine dair absürt, samimi, doğal ve akıcı bir kitap. Öncelikle her romandan edebiyat şöleni beklentisi olanların bu kitaptan uzak durmasını tavsiye ederim çünkü bu kitapta ağdalı cümleler, karmaşık metaforlar, ağır bir üslup veya inanılmaz bir olay örgüsü bulamayacaksınız. 25 yaşındaki kahramanımızın ağzından yazılmış olsa da küçük bir çocuğun günlüğünü okuyormuş hissi uyandıracak kadar basit bir dili var. Buna rağmen zaman, hayatın anlamı/anlamsızlığı, yalnızlık, sorumluluk gibi varoluşa ilişkin temel kavramlar çerçevesinde kurulu. Bence böyle felsefi konuları her zaman; aynı cümleyi tekrar tekrar okutacak, yeri geldiğinde referans kitaplara başvurmak zorunda bırakacak, tam kavramaya başladığını hissederken bölümü baştan okumaya döndürecek kadar karmaşık bir üslupla yazılmış kitaplardan okumak zorunda değiliz. Bazen böyle akıp giden, okuması kolay kitaplara da ihtiyaç duyuyorum ben. İnternette sürekli karşımıza çıkan “30 Yaşından Önce Okunması Gereken Kitaplar” tarzı listeler olur ya hiç böyle bir sıralama yapmadım ama böyle bir zaman kısıtlaması getirecek olsaydım sanırım bu kitaba getirebilirdim. Belki ideali 25 yaşında okumak olabilir ama ben kitabı tam 26. doğum günümde okudum ve gerçekten bende çok yankı bulan bir kitap oldu. Birçok kişinin de kolay özdeşleşebileceği bir kitap olduğunu düşünüyorum çünkü spesifik bir olay, durum ya da hayat öyküsünden ziyade insanın insan olmasından, varoluşundan kaynaklanan bir ruh halini anlatıyor ve herhangi bir insanın hayatının bir bölümünde (muhtemelen 20’li yaşlarında) kahramanınkine benzer hisleri yaşamamış olması pek olası gelmiyor bana. Bu varoluşçu krizi de depresif, boğucu bir anlatımla aktarmıyor. Aksine bence insana kabullenme gücü veriyor ve kitapta birkaç kez bahsettiği gibi “Her şey iyi olacak” hissini geçiriyor. Kitabın sevdiğim bir özelliği, işlediği varoluşçu meseleler haricinde çok basit, günlük, üzerinde düşünme ihtiyacı hissetmediğimiz şeylere dair de okuyucuyu düşünmeye itmesi. Bunu da yazar genellikle, kahramanın sık sık oluşturduğu listeler aracılığıyla yapıyor. Örneğin gün içinde gördüğüm şeyler ya da şimdiye kadar gördüğüm hayvanlar listesi gibi. Durup şöyle bir düşününce ne kadar az hayvanla karşılaşmış olduğumu fark ettim ve bunu çok garipsedim. Yazarın da amacı bu olsa gerek, zira kendisi kitaplarında modern toplumu pek çok kez eleştiriyor ve doğaya dönüşü yüceltiyor. Kahramanın küçükken sevdiğim şeyler listesi özellikle hoşuma gitti, bu yüzden ben de buraya kendi küçük listemi eklemek istedim. Küçükken sevdiğim şeyler: Oyuncak market kasasıyla oynamak, Ranzada battaniyelerle uzay gemisi yapmak, Gülten Dayıoğlu kitapları, Teyzemin işyerine gitmek, Çubuk krakeri sigara içiyormuş gibi tutmak (Albert Bandura bunu beğendi.), Barbie bebeğimin üstü açık arabası. Son olarak, yazarın seyahatin dönüştürücü gücünü işlemesi benim çok hoşuma gitti. Kahramanımız başta hiç gitmek istemediği New York seyahati sayesinde bir “perspektif” kazanıyor ve çözülme yaşıyor. Seyahatlerin gerçekten böyle büyülü bir etkisi var. Döndüğünüzde kesinlikle aynı kişi olmuyorsunuz. Umarım bizler de daha çok seyahat edip kendimize daha çok yaklaşma fırsatına sahip oluruz. Varoluşçu meselelere kafa yoran, hayatta bir anlam arayışına girmiş olan, bazen de bu düşünceler altında bunalan okurlara önerebileceğim, düşüncelerinizin sarmalını az da olsa azaltacağına inandığım okuması keyifli, bazen yüzünüzde yarım bir gülümseme bırakacak, tatlı, naif bir kitap bu!
Naif. Süper
Naif. SüperErlend Loe · Siren Yayınları · 2018970 okunma
·
489 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.