Öncelikle belirteyim, inceleme sondaki küçük bir kısma kadar spoiler içermeyecek. Kimsenin okuma hevesinin kaçmasını istemiyorum, hayran kaldığım bir kitaptı ve karakterler hakkında en ufak bir bilgi bile alınan zevki düşürebilir, bu yüzden herkesin en kısa zamanda okumasını ve kitap hakkında bilgileri olmadan benimle aynı hisleri yaşamasını isterim. Okuyanlarla da dm'den tartışmayı çok isterim, üzerine konuşulacak çok şey var.
Konuyu en kısa şekilde özetlersem baş karakterimiz Dantes'e bir komplo kuruluyor, bu komplo sonucu da Dantes, en aşağılık mahkumlar için ayrılmış bir hapishaneye atılıyor; burada on dört yılını geçiriyor. Çıktığında ise kendisine bu komployu kuranları içten içe çürüterek hepsinin sonunu getirmeye başlıyor.
Dumas'ın kurgu yeteneği ile başlamak istiyorum, benim bu zamana kadar okuduğum kitaplar arasında asla bu kadar mükemmel bir kurgu görmedim (ve devamında da göreceğimi sanmıyorum). Gereksiz bulduğunuz birsürü karakter var sanıyorsunuz ama adam bin sayfa sonra o karakteri de bir yerde kullanıyor, hikayeye en önemli yerden dahil ediyor. Bu sebeple okuyanların kesinlikle not tutmasını öneririm, haliyle ilerledikçe önceki karakterler unutuluyor ve notlar olmazsa "bu kimdi" diyeceğiniz çok kişi var.
Kitaptan edebi anlamda pek bir şey beklemeyin ama bu kesinlikle kötü olduğu anlamına gelmiyor. Dumas, her ne kadar betimlemelerden uzak dursa da, bunun sayesinde kitabın akıcılığı artmış. Zaten bu kadar kalın bir eseri betimlemelerle boğmuş olsa iki bin sayfanın üstünde bir şey ortaya çıkardı, onu da okuması pek hoş olmazdı. Kitabın uzunluğundan korkanlara ise önyargılarını bir kenara bırakıp acilen başlamalarını öneririm, bin beş yüz sayfa olduğunu okurken asla hissettirmiyor.
Karakterler arasındaki çatışma çok net şekilde belli oluyor, iki taraf da iyinin ve kötünün uç noktalarını oluşturuyor. Psikolojilerinin derinlerine pek inilmese de geçmişlerinin kurcalanması ile bunun büyük bir bölümü karşılanıyor, intikam aldığı herkesin belirli hataları var ve bunları onların yüzüne vurdukça zevkten dört köşe oluyorsunuz. Dantes başta olmak üzere; Albert, Maximilian ve Valentine gibi çok iyi oluşturulmuş karakterler var, hepsinin bölümlerini okurken aşırı derecede keyif aldım.
Ayrıca kitapta dönemin siyasal ve sosyal yapısı da çokça vurgulanıyor. Bunlara ilgim olmadığı için bilgim olmadan okumaya başladım ama bilen birisi gerçekten çok keyif alırdı, Dumas dönemin bütün insan profillerini bu kitaba sığdırmış.
Bu bölümden sonrasında spoilerli yorumlarımı yazacağım, kitabı okumayanlara buraya kadar okudukları için teşekkürlerimi sunarım, okuyanlarla ise birkaç paragraf daha devam edelim. Dumas okumaya Üç Silahşör ile devam edeceğim, okumaya biraz ara verecek olsam da o kitaptan da beklentim yüksek. Başka kitaplarla görüşmek üzere.
- - - - - - - - spoiler - - - - - - - -
Nereden başlasam bilemiyorum ama Villefort'un sonu beni o kadar etkiledi ki. On yıllar önce çocuğunu toprağa gömdüğü travmasını tekrardan yaşayıp delirmesi ve bahçesinde ölen çocuğunu araması; gerçekten çok trajik bir sondu. Hareketleri itibariyle pek üzüleceğim bir karakter değildi ama böyle bir şeyi de beklemiyordum.
Danglars'a da çok acımasız davranıldı ama hak ettiğini buldu diyebilirim, parasını yemek için vermesine zorlamak sert bir işkence yöntemiydi. Ayrıca Madam Danglars'ı terk ettiği bölümde içimin yağları eridi, kadın kitapta nefret ettiğim karakterlerin başını çekiyordu ve bu koşul altında Danglars'a bile sempati duydum.
Fernand da nefret ettiklerimde başı çekiyordu, bir de Ali Paşa olayının eklenmesi tuzu biberi oldu. Öyle bir eşi ve çocuğu asla hak etmiyordu, öldüğünü görürken çok rahatladım. Ve bu ana üçlümüz arasında en geri planda kalan oydu, normalde tam tersini beklerdim.
Mercedes'e gelecek olursam düşüncelerim çok karışık. Kitap boyunca seveceğimi düşündüğüm bir karakter oldu ama hep bir şeyler eksik kaldı, Fernand ile evlenmemiş olsaydı belki de favori karakterim olurdu. Kont ile eski kasabalarında vedalaştıkları bölümde çok duygulandım, ben ikisinin kavuşacağı bir son beklerken böylesi bir bitiş çok ani oldu.
Albert ve Maximilian, kanı hızlı akan gençler olarak biraz dengesiz olsalar da çok beğendiğim karakterler. Kont ile dostlukları ve aşk peşinde koşturmaları en sevdiğim yanlarıydı, gururlarından da taviz vermiyorlardı. Albert'in sonu pek iyi bitmese de içinin rahat olduğuna eminim, babasının günahlarından arınmış bir şekilde yeni bir hayata başlamak istedi. Maximilian da sonunda Valentine ile kavuşabildi, uzun süre Valentine gerçekten öldü mü diye düşündüm ama öyle olmaması beni rahatlattı.
Şimdilik yorumlayacağım karakterler bu kadar ama okuyanlarla hepsi hakkında daha detaylı konuşmayı çok isterim. Sizlere de görüşmek üzere, buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.