Gönderi

250 syf.
·
Not rated
Derler ki; sınırlar ne ve kim olduğumuzu anlatır bizlere. Derler ki sınırlarımız bizi yalıtmaz, bizi dışarıdaki dünyaya bağlar. Bazılarının sınırları keskin ve net. Ama bazılarının içinde bir kimsesizlik bir boşluk, bir gariplik var. Bazılarının içi güçlü bir benle sessiz ve sakin, bazılarının içi boşluk, doluluk içinde boşluk, karmaşa, neredeyim, kimim, nasıl görünüyorum, nasıl görüyorum sorularıyla tıka basa. Bazıları kendi halinde mutlu bazılarıysa ‘’tüm dünya bana karşı’’ ile ‘’herkes beni kucaklıyor’’ arasında salınıp duruyor. Bazılarının renkleri var, bazıları dünyayı siyah, beyaz görüyor. Bazılarının ‘’daha’’ ve ‘’yeterince’’leri var bazıları ‘’kesin, olmazsa olmaz, asla’’ ile başlayan cümleler kuruyor. Derginin bu sayısında Borderline kişilik bozukluğu zihninde vuku bulan bireyler ele alınmış, kısaca bakalım bu bozukluğun nasıl ortaya çıktığına; Kernberg bebeğin anne ile ilişkisinde zamanla iki önemli görevi başarması gerektiğini söylemiş; birincisi kendi ile annesini yani kendi ile ötekini, daha da açacak olursak kendi ile kendi olmayanı ayırma becerisi iken ikincisi de kendi ile annesinin yani kendi ile ötekinin içindeki iyi ve kötüyü kendi bütünsel yapıları içerisinde birleştirebilmesidir demiş. Çok karmaşık geldiğinin farkındayım. Aslında söyle özetlenebilir; bebeğin kendi ile annesini iki ayrı şey olarak ayırabilmesi ve kendi ile annesini ayırdıktan sonra annesinin de kendinin de içinde ayrı ayrı iyi ve kötüyü görebilmesi gerekiyor. Eğer çocuk makul bir ilişki içerisinde anne ile ‘’güvenli bağlanma’’ kurabilirse anneyi ve kendini ayırt etmeyi, kendini ve anneyi iyi ve kötü yaşantılara sahip iyi ve kötü yanları olan kendilikler olarak görmeyi öğrenebilir. Ancak anne ile çocuk arasında çocuğun genetik özellikleriyle doğuştan getirdiği veya anne ile yaşantılarının engelleyici doğasından dolayı bu güvenli bağ kurulamaz ise çocuk anne ile yaşantılanan olumlu deneyimler ile olumsuz deneyimleri bütünleştirme becerisini edinemez ve iyi ve kötü hem nesneler hem de kendiliğe gömülü şekilde bölünmüş olarak kalır. İlerleyen yaşamında yerin dibine sokmalar ve anlık yüceltmeler arasında salınım yapan, uzun süreli ilişkilerde duygularını düzenlemekte güçlük çeken, öngörülemez fırtınalı ilişkiler kuran, istikrarlı bir benliğe sahip olamayan çünkü ya iyi ya da kötü olmak durumunda olan bir benlik çıkar ortaya. Kimlik karmaşası, asla bitmeyen ‘’ben kimim’’ soruları, ilişkiselliğe bağımlılık, bağlanma sorunları, boyun eğicilik, kusurluluk, duygusal yoksunluk, terk edilme, dayanıksızlık, bağımlılık, cezalandırıcılık, başarısızlık sosyal izolasyon şemalarıyla karakterize, ya hep ya hiç tarzında genellemelerin hakim olduğu akıl okuma, duygudan sonuç çıkarma falcılık meli malı, etiketleme, karamsarlık, olumluyu görmezden gelme, başarıyı küçültme, insanları hızlı bir biçimde yüceltip aynı oranda değersizleştiren bir zihinsellik çıkar ortaya. Borderline kişilik bozukluğunun nedenlerine gelindiğinde; %50-70 inin çocuklukta fiziksel şiddet, cinsel istismar ve ihmal yaşadığı bildirilmekle beraber ailede bağımlı ilişkilere, narsist ya da antisosyal ebeveynlere sık rastlanmaktaymış. Sebep olan davranışlar ise şu şekilde sıralanmış; yetersiz bakım ve şefkat, tutarsız ebeveynlik, erken ebeveyn kayıpları ya da travmatik ayrılıklar, eleştirel, aşağılayıcı, dışlayıcı, duygularını bastıran,, mutsuzluğu teşvik eden, kişi sadece acı çektiğinde bakım veren bir aile ortamı. Terapide; Borderline kişilik bozukluğuna sahip kişilerin ayrılmaya ve yalnız kalmaya olan duyarlılığının azaltılması, sağlıklı bağlanmanın gerçekleşebilmesi için kopuk modun devreden çıkarılması, duygudurumun düzenlenmesi, duyguların uygun ifadesi ve öfke kontrolünün sağlanması, aşarı eleştirel ve mücadeleci içses ile mücadele edebilmesi, dürtüsel tepkilerin durdurulması, kendisi ve başkası için sağlıklı sınırları tanıması sağlıklı ilişkiler geliştirmesi, ayrılma bireyleşmesini tamamlama ve güçlü bir kimlik algısı geliştirmesi üzerinde durulur. Dergide geçen ve beni derinden etkileyen birkaç alıntıyı bırakmak istiyorum aşağıya; ‘’Nasıl olup da böylesi ölümcül bir tehlikeye atıldığımı aklım almıyordu. Beyazlarla siyahların yoksul yerlilerle turistlerin birbirinden nefret ettiği, bu bomboş adada bu bomboş kumsallarda hiç tanımadığım biriyle yürüyordum. Yıllardır hiçbir kadınla birlikte olmamış, göğsü derin izlerle kaplı, ağzı dehşet verici bir yarayı andıran karanlık bir adamla. Daha geçen Cuma 6-7 kişilik bir fizikçi grubuna kentin orta yerinde bıçak çekmişlerdi. İntihardı yaptığım, üstelik bunu seçimimin farkında bile olmaksızın seçmiştim. Ölüm kararını veren ben değildim. İçimdeki bir başka bendi, şeytani ve sinsi bir başka ben.’’ (Aslı Erdoğan, Kabuk adam) ‘’Bir insanın kendisinden midesinin bulanması ne fenadır bilir misiniz?’’ ‘’İçimdeki bu tarifsiz boşlukla neye değer katabilirdim ki zaten?’’
Psikeart - Sayı 66 (Kasım - Aralık 2019)
Psikeart - Sayı 66 (Kasım - Aralık 2019)Psikeart Dergisi · Art Yayın Grubu · 201926 okunma
·
551 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.