Hz. Ali'nin (r.a) beyan buyurduğu şu hadis-i şerif, erkeklerin hukukundaki ağırlığı bize gösterir. Resûlullah Efendimiz'e bir kadın gelerek,
"Yâ Resûlallah, ben bir erkeğe, ere varmak istiyorum,
ne buyurursun?" dedi. Saadetli Resûl-i Kibriyâ,
"Erin hakkı, hatunun üzerinde çoktur, hakkından gelebilir misin?" dedi. O kadın,
“Yâ Resûlallah, o hak nedir? Erin hakkı nedir?" deyince Peygamber Efendimiz,
"Sen onu incitirsen Allah'a âsi olursun, namazın kabul olmaz” buyurdu. O kadın dedi ki:
“Daha var mı yâ Resûlallah?” Resûl-i Kibriyâ,
"Hangi hatun erinden izinsiz evinden dışarıya çıksa her adım başına günah yazılır. İlla hatun dışarıya çıkarken kocasından izin alacak, izinsiz olmaz" buyurdu. Kadın
şaşırdı. Resûl-i Ekrem sözüne devamla,
"Erine kötü söz söylerse kıyamette dilini ensesinden çıkarıp azap ederler. Bir hatun malı olduğu halde erinin
hâcetini gidermezse ahirette o hatunun yüzü kara olur.
Hangi hatun erinin malından kocasının haberi olmadan çalarsa, bir başkasına verirse ve eri ile helalleşmezse
Allah Azimüşşan o kadının zekât ve sadakalarını kabul
eylemez" buyurdu. O kadın,
"Ya Resulallah, daha var mı?" dedi. Habib-i Hüda,
"Hangi hatun erine sövse, karşı gelse, cehennem içinde dilinden asarlar. Hangi kadın, çalgı, saz, çengi dinlemeye 1 akçe verirse, küçük yaşından beri kazanmış olduğu sevap mahvolup üzerindeki elbiseleri ondan davacı olur" buyurdular.
O elbiseler, "Bizi mübarek günlerde ve helâline karşı giymedi, çalgıyla keyfetti" dediklerinde Hak Teâlâ,
“Böyle olan kadınları bin yıl yaksam gerektir" buyurur.
Çalgı dinlemek kadınlara has değil. Bu asrın çalgısı
yetmiş çeşit, dinleyen de 70.000 çeşit. Çocuğu dinler
vebal; ana baba, koca dinler, kadın dinler...
Kadın güzel elbiselerini ele giyer, güzel takılarıyla ele
süslenir; kocası gelir süslenmez, kocası gelir temiz giyinmez, tatlı sözle güler yüzle karşılamaz. Rabbim Teâlâ "Böylelerini bin yıl yaksam gerekir" buyurmuştur.
O kadın Peygamber Efendimiz'e,
“Yâ Resûlallah ben bugüne kadar bir erkeğe varmadım, bundan sonra da varmam" dedi ve uzaklaştı. Kadın gitmeye kalkınca Resûlullah (s.a.v) çağırdı. Bu sefer Fahr-i Kâinat,
"Hele gel gel, deminki vebaliydi, şimdi de hayırlarını sayayım. Ere varmanın sevabını haber vereyim dinle:
Hangi hatun ki kocası ona, 'Allah senden razı olsun' dese
altmış yıl ibadet etmekten üstün sevap alır” buyurdu.
Şu halde, bir koca karısına Allah razı olsun dese altmış yıl ibadet etmekten üstün sevap alır. Kocasına bir yudum su verse bir yıl oruç tutmaktan efdaldir. Kadın erinin döşeğinden kalktığı zaman gusül etse bir kurban keşmişçesine sevap alır. Helâli olan kocasına hile etmezse onun için göklerde melekler tesbih eder. Kadın
elbiselerinin güzelini kocasına giyse, takılarını şıngır şıngır efendisine taksa, fidanlar gibi evde süslense, gezse, oynaşsa altmış köle âzat etmekten hayırlıdır. Erinin rızkını muhafaza etse, helâlinin akrabasına merhamet etse, beş vakit namazını kılsa, orucunu tutsa, bin kere Kâbe'ye varmaktan efdaldir. Dolayısıyla ömrünü mağarada ibadetle geçiren bir kadın hiçbir zaman kocasına itaat eden bir kadının sevabına yetişemez. Çünkü bu kadın, hak hukuk kolluyor, evliliğin vecibesini yerine getiriyor.