“Başlangıçta iki aşık vardı. Şarkı gibi saf ruhlu iki bikes aşıkan başlangıcın ta kendisiydi esasen” alıntısı ile sondan başlayalım kitabı anlatmaya; gücümüz yeterse. İsmail Güzelsoy’un tüm kitaplarını okumuş olmakla övünmekle birlikte “Avucumda Rüzgar var” romanını da sabırsızlıkla bekledim. Bilenler bilir ben kitap okurken not almam, kitaba küçük bir çizik bile atmam ve fakat bu kitapta alıntı yapmaktan yoruldum :) hem zihnime nakşoldu , hem de hikayelerimi şenlendirdi.
Bir kere klasik bir anlatı değil, hani şu teknikle yazılmış bu roman demeye de gücüm yeter mi? İsmail Güzelsoy büyülü gerçekliğin avuçlarına bırakıp okuru bir anda melodramdan maceraya fırlatıveriyor :)Allah’ım yüreğimizi dağlayacak bir aşk hikayesini udun tamburuna nasıl sığdıracak yazar derken ; hem aşk hem ihanet hem efsun hem musiki hem tutku hem hırs, hem hem hem…. Her şey var :)
Nubar İsot ve Neva üçlüsü ile başlayıp, Tahir ve Perva ile devam eden romanımızda (buraya her şeyi yazmayacağım , zaten anlatmaya kalemim de yetmez. )
“Musiki denilen şey görünmeyen kanatlarımızdır” (bak gene alıntı, söyleyeyim çok karşılaşacaksınız) kanatlarına okur ve karakterleri alan musiki ; Nubar’ın arkadaşı İsot’un yanında gelip orda eline hiç ud almamışken şansının ve Neva’nın ve tabii ki de doğal yeteneğinin sayesinde sayılı ud sanatçıları arasına girmesi ile sürerken ;hayatın ve ölümün sırrına sahip olması ve bununla kendinden geçmesi , ölümün tutkulu aşk ile sineye yerleşmesi aşk kıskançlığının emanete sahip çıkamayana duyduğu öfke ile büyüyor.
“Kaç ömürde yenilince kendimizi severiz.” Dostun bir istihzası hayattan koparırken benzerliğin büyüsünden hırsın kötücül haline düşünce kendini kaybeden ;sonrası zaten tufan; hayata veda yerine kendini kaybeden Udi Nubar’ın … (sır) Hangi sırda kaybolmayı seçecek acaba?
Kitabın daha başındayım bu arada… Daha Tahir gelişecek ,büyüyecek , Ardıç kuşu ile arkadaş olup meşk edecek , Firdevs (adı ile hayatı ters, adı cennet kendi cehennem ; bu kadarını da yazayım İsmail bey izin verirsen) yancı karakter olarak arzı endam edecek. Hüseyin’i de unutmayayım, o ayrı..
Melodramdan büyülü gerçeklik ve macera kısmına geçiş burada başlıyor , Tahir’in Ardıç kuşunu kaybetmesi sonrasında Perva ile tanışması; o tutkulu aşkın musiki ile harmanlanması romanı inanılmaz bir yere sürüklüyor. Gaybın büyüsü ile kaybın karanlığı ve musikinin hazzı kendinden geçen Perva ve Tahir yazarın önceki kitaplarına yapmış olduğu bağlantılar ve göndermeler ile heyecanı hiç düşürmüyor. “ Sırlar ayan olunca ölür, güzellikler de sırlarıyla güzeldir. Belki de sırlar olduğu için… bazı şeyler keşfedilmemek için vardır.”
“Saadete erdiğin zaman korkuyla da tanışacaksın”
Avucumda rüzgar var mı? Peki “rüzgar içinden geçen her şeyin rengini çalar mı, dokunduğu her şeyin kokusunu yüklenir mi… Ne derse o İsmail Güzelsoy …
“Henüz hiçbir şey yoktu ve hiçbir şey yokken fısıltıdan bile ürkek bir saadet vardı. Saadet sese dökülemeyecek kadar kırılgandı ve loş, kirli turuncu bir ışığın altında titriyordu” gerçekten bir saadet mümkün mü yoksa o da Eflatun’un gizemli bestesine mi saklamış kendini…
Ve son söz
Anlatımındaki kudreti; bilgisi ile boğmadan , adına heyecan merak veya sevgi ne derseniz deyin onunla katık ederek bize sunan yazarımız aynı zamanda mütevazı duruşuyla son kitabı ile de sizi büyük bir şenliğe çağırıyor; gelin okur olmanın saadetini yaşayın…
İncelemenizi okuyunca kitabı tekrar tekrar okuma isteği duydum. Güzelsoy bu kitapla kendisini zirveye taşımış. Okur olarak bunun hakkını vermişsiniz siz de.