Gönderi

292 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Bir akıl hastanesinde, düzeni kabul etmeye zorlanan erkek hastaların hikâyesi gibi başlar Guguk Kuşu. Büyük Hemşire (Big Brother?) Ratched’in gözetiminde yaşayan, sorgulamadan kabul etmeleri istenen kuralların demir yumruğuyla ezilerek (sakıncalı) birey(ler) olmaları engellenmeye çalışılan, kim olduklarını unutarak toplumun uyumlu bir hücresi olarak yeninden doğmaları beklenen hastalar, aralarına yeni katılan McMurphy’nin otoriteyi reddeden tavrından etkilenir ve onu kahramanları olarak görmeye başlarlar. Ancak bu kural tanımayan adamın davranışları, hastanenin ve toplumsal düzenin sadık bir bendesi olan Büyük Hemşire’yi rahatsız eder ve ikili arasında son sayfaya dek sürecek amansız bir mücadele başlar. Karşılıklı hamlelerle kitap boyunca süren bu mücadeleyi kimin kazandığına dair net bir fikre sahip olmak mümkün olmasa da bunun bir önemi yoktur. Hemşire Ratched ve McMurphy arasındaki çatışma, akıl ve duyular arasındaki çatışmanın simgesel anlatımıdır. Ratched, aklın duygulardan arınık halidir; bir yandan duyguları önemsemeyen kalpsiz bir karakter gibi görünürken diğer yandan bu özelliği sayesinde hastaları güvenli ve tedavi edilebilir halde tutar. McMurphy ise onun zıttı bir kişiliğe sahiptir: Emirlere itaat etmediği için ordudan kovulan, kavga, sarhoşluk, düzeni bozmaktan pek çok kez tutuklanan; kumar oynamaktan ve genç kızlarla birlikte olmaktan hoşlanan “Üstün Hizmet Madalyalı” eski bir savaş kahramanıdır. Mahkeme kararıyla bu akıl hastanesine kapatılmış; “Bir şeyim yok doktor. Ben modern bilimin lanet olası bir mucizesiyim.” demesine ragmen “iyileşebilir” sınıfına kabul edilmiş bir akıl hastasıdır(!) “Toplumun öfkeli parmağı bana yönelmişti ve milyonlarca insan, ‘’Utan...Utan...Utan...’’ diye bağırıyordu. İşte toplum, kendisine uymayanlarla böyle savaşır.” Parçaları arasında mekanik bir işbirliği isteyen toplumun, bütüne uyumsuz parçalarından oluşan hastane, bir tür benzetişim ve eğitim kampıdır. Hedef, dış dünyanın sarsılmasına yol açacak kimliklerin, kişiliklerin törpülenmesi, evcilleştirilerek yeniden şekillendirilmesi yoluyla sürüye katılımın sağlanmasıdır. Kendine uyulması talep edilen düzenin ne olduğu, bireye ne sunduğu ve karşılığında ondan neler talep ettiği üzerinde düşünülecek öneme sahip değildir. Kierkegaard’ın dediği gibi: “İnsan sosyal bir hayvandır, sadece sürünün içindeyken mutlu olur. Saçmaymış, kötüymüş, onun için fark etmez, her şeyi benimseyebilir; yeter ki sürü de benimsemiş olsun. Sürünün yaptığı her şeyi yapar, böylece bir yere ait olur.” "Bu dünya... güçlünün dostum. Varoluşumuz, güçlünün güçsüzü yutarak güçlenmesine dayalı." Bu durum McMurpy’nin dilinden kitabın pek çok yerinde net bir biçimde ifade edilir: “Evet. Bildiğim bir şey var. Koğuş, Örgüt’ün fabrikası. Hastane mahallelerde, okullarda, kiliselerde yapılan hataları onarmak için var. Onarılmış, kimi zaman eskisinden de iyi ürün, yeniden topluma dönünce Büyük Hemşire mutlu oluyor, eciş bücüş gelen bir şey, şimdi çalışan, uyumlu bir bileşim; hastaneye ‘yaşa, var ol’ lar sağlayan bir mucize. Suratına yapıştırılmış gülücüğüyle yürüyüşünü, güzel bir mahalleye yerleşişini izleyin. O mahallede şimdi sokakları kazıyorlar; lağım boruları döşüyorlar. Mutlu. Sonunda çevresine uydu!” Kitap, yarı Kızılderili bir hasta olan Şef Bromden’in gözlerinden anlatılır. İlk etapta sağır ve dilsiz olduğunu düşündüğümüz bu karakterin, bir tür savunma mekanizması ile rol yaptığı anlaşılırken, kitaptaki her şeyin ve herkesin Şef’in yazgısına hizmet ettiğini fark ederiz. Şef ve diğerleri, her şeyi kabullenmişken ortaya çıkan McMurphy, özgürlüğün nasıl bir haz olduğunu, mücadele etmeden boyun eğmenin insana yakışmayacağını hatırlatır. “Denedim. Pes etmeden önce, hiç olmazsa denedim. Bu kadarı da yeter." Ve düzenin kurallarıyla değersizleştirilen, küçültülen bu dev adam, McMurphy’nin hatırlattığı duygularla yeniden canlanır ve büyümeye başlar. Kitabın adına ilham veren dişi guguk kuşu fantastik bir canlı; sıradan kuşlar gibi yavruları için bir yuva yapmak ve onlarla belli bir süre ilgilenmek yerine yumurtalarını başka bir kuşun yuvasına bırakmayı tercih ediyor. Bunun için izlediği yöntem akıllıca; yumurtaları bulunan bir yuvayı seç, gözlemeye başla, anne kuş yuvadan uzaklaşınca yuvadan bir yumurtayı at ve yerine kendi yumurtanı koy. İçgüdüsel bir uyanıklık mı yoksa kötücül bir tür sinsilik mi, bilinmez. Bu metaforla kitaba dönersek cevaplanması gereken bazı sorular çıkıyor karşımıza; akıl hastanesinin sakinleri, toplumun terk edilmiş, sürünün dışına atılmış yavruları mıdır; sosyal sistem kendi yavrularını eğiterek yola getirmeye çalışmakta, yola gelmeyenleri ise evcilleştirmek için sistematik olarak işkenceler mi yapmaktadır? Guguk Kuşu, etkiye tepkinin en net biçimiyle anlatıldığı kitaplardan biri. Bireyin ayağa kalkma ve kendi olma mücadelesinin yarattığı coşkun duygu okurun damarına basılarak anlatılıyor; kendinden vazgeçmemenin, direnmenin insanı zorlayan gücü yoğun bir şekilde hissediliyor. Tel örgüler arasına kapatılarak denek hayvanlarına çevrilen, bireyselliği yok sayılarak aynı elden çıkma standart bir heykele dönüştürülmek istenen insanların çığlıkları ve suskunluğu tüm çıplaklığıyla taşıyor. Bu güçlü kitapla henüz tanışmayanlar çok şey kaybediyor, okuyun ve okutun arkadaşlar. “Büyük Hemşire, çelik kapıdaki düğmelerden birini çevirerek duvar saatini dilediği hıza ayarlayabiliyor. Kimi zaman canı her şeyi hızlandırmak istiyor; düğmeyi çeviriveriyor. Saatin akrebiyle yelkovanı yarışıyorlar sanki. Paravanalarla örtülü pencerelerde gündüz, gece birbirini kovalıyor. Bu düzmece zamanın geçmesiyle herkes birbirine giriyor. Yarım yamalak tıraş olup kahvaltı masasına balıklama dalıyorsun, daha ağzına bir lokma koymadan öğlen oluyor, ilaç veriliyor, yerinden kalkıp dinlenme odasına giderken akşam zili çalıyor, yatağa giriyorsun, on dakika sonra gene sabah olmuş. Büyük Hemşire herkesin kırılma ya da dağılma noktasına geldiğini görünce, düğmeyi yeniden çeviriyor. Her şey eski hızına dönüyor.”
Guguk Kuşu
Guguk KuşuKen Kesey · Merkez Kitap · 20071,623 okunma
·
176 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.