Gönderi

Gözlerimi kapatıyorum… Eski anılarımı düşünmek için hafızamın en sevdiğim kısımlarını yokluyorum. Bir bayram arefesi, bundan uzunca yıllar öncesi… Ramazan’ın son günlerinde anne ve babamla aldığımız bayramlığım kapının arkasında asılı. Kapı sıkı sıkıya kapalı, çünkü yattığım yerden elbisemi görmeliyim. Her bayram arefesi böyleydi benim için, ne çok heyecanlanırdık bayramın gelmesine. Bayramlıklar muhakkak görülebilir bir yere asılıp saatlerce bakılırdı. Hele ki o bayram bir ayakkabı alınmışsa en güzel geçecek bayram olurdu. O zamanlar şimdiki gibi mütemâdiyen alışverişler yoktu, her istediğin her zaman alınmaz yalnızca bayram günleri için yılda iki kez kıyafet alınırdı. Hal böyle olunca o anların bir kıymeti vardı. Her elde telefon, birbirinden kaçan insanlar değil, bayram ile birlikte önce dedelere babaannelere ve anneannelere gidilir sonra yıl boyu gidilememiş en uzak akrabaya dahi ziyaretler yapılırdı. Şimdi bakıyorum da öyle bir haldeyiz ki bayram mı yoksa sıradan bir gün mü geçiriliyor hiç kimse bilemiyor. Gözler kapıda bir ziyaretçi bekliyor, hatta daha vahimi, kimisi için artık o gözler kapıya dahi yönelmiyor. Kültürümüz unutulmuş, kentleşme ile birlikte akrabalık bağları telef olmuş, bir geçmiş katliamı yapılıyor ama kimse buna tık bile diyemiyor. Herşey bir insan ile başlarmış, gidiniz efendim gelmeseler de siz gidiniz. ● Hele ki anne baba iseniz muhakkak çocuğunuzun elinden tutup bu hisleri ona yaşama fırsatı veriniz. Geleceğe yatırım yapmayı çocuklarımıza servet bırakmakla eşdeğer gördüğümüz günden bu yana tadımız yok. Ruh dünyası inşa edilmemiş bir neslin maddi dünyasını konforlu hale getirmek onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Lütfen bunu iyi derk ediniz. Neslinize bunu yapmayınız…! ●Genç bir insan iseniz nereye bu gidiş diye kendinize sorup henüz vakit geçmemişken sadece bayramlarda da olsa ellerinizdeki o teknolojileri bırakıp ailelerinizin yüzüne bakınız. Yüzündeki kıvrımları unuttuğunuz annenizin alnındaki çizgilere bakınız. ● Hani demiştim ya, aynı evde ama “ birbirimizi görmeden yaşlanıyoruz “ Efendim. “ Birbirimizi görmeden yaşlanıyoruz“ Yeniden gözlerimi kapayıp en mutlu olduğum zamanlara döneyim, sabah ezânının kulağımda yankılanmaya başlamasıyla bizim evde hareketlilik başlardı. Babamın bayram namazına gidişi ve o gelinceye kadar olan bir saatlik zaman zarfında hemen ev temizlenmeli, kahvaltı hazırlanmalı, bayramlıklar giyilmeli, en sevdiğim limon kolonyası ve şekerlemeler girişteki sehbanın üzerinde yerini almalıydı. Bir yandan da annemin inadına tvden degil de, radyosundan açtığı trt yayını ile arka fonda Barış Manço’nun “Bugün bayram erken kalkın çocuklar” şarkısı… Zilin çalmasıyla kapıyı açtığımda önde camiden dönen babam, arkasında ağabeyim ve ablalarım aileleriyle birlikte koridoru doldurmuş olurdu. İlk bayram sabahı kahvaltıları istisnasız her bayram bizim evde yapılır. Sırasıyla anne ve babamızın elleri öpülür duaları alınırdı. ● Kahvaltı sonrası şeker toplamak için mahallenin çocuklarıyla ellerimizde poşetler, biraz maddi durumca iyi olanların yanda askılı kırmızı çantaları ile birlikte bir ordu gibi savaşa hazır vaziyette yer yüzüne dağılışlar, taarruza geçişler…En sevilen balon, sakız, şeker, ve gönül tahtımızdaki çikolatalar. Oysa şimdi her yer çikolatalarla dolu, bilirsiniz eskiden çikolata veren evlerin sayısı da azdı. Arkadaşlarımızın istihbaratları neticesinde çikolata veren evler ablukaya alınırdı. Hey gidi günler hey! Şimdi kalabalık bir ailede bayramlara alışmış iken ömrüm de ilk kez onlardan uzakta bayram geçireceğim.. Son sahurum da, tam suyumu içip niyetlenirken minarelerden selâ sesi işittim . ● Akabinde Ramazan Kasidesini okundu “Elveda ey Şehr-i Ramazan elveda, Elveda ey Şehr-i Rahmet elveda, Elveda ey Şehr-i Kur’an elveda.” Öyle garip bir hal oldu ki bende, bir yakınımı kaybetmiş gibi üzüldüm. İnşallah bir başka Ramazan’a daha ulaştırır Rabbim bizi.. Zaten tüm Ramazanım büyük bir özlemle geçmişti, şimdi birde buna Ramazan özlemi eklendi..
·
243 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.