Varoluşum 1
Sartre'ın Özgürlük Yolları serisi gibi
Hayko Cepkin'in Beni Büyüten Şarkılar albümü gibi beni 'Ben' yapan kitaplarıma inceleme yazma serisine başlamak istedim incelemeden de ziyade bir saygı duruşu ve gelecekteki 'Ben'e de ne olur ne olmaz diye kendini hatırlatma gayesi ve biraz da belki birilerine daha bir varoluş kazandırabilme ümidi....
Bu kitabı 4 yıl önce okumuştum yakın zamanda sevdiğim birine de hediye ettim ve tekrar altını çizdiğim yerlere bakarken bile yeniden bir varoluşumu hissettim ve bu seriyi yapma kararı aldım kitabın içeriğiyle ilgili fazla değerlendirme yapmayacağım bana kazandırdıkları hissettirdikleri ve bende ki hikayesini not alıyorum belki birilerinin hikayesine de ben dahil olurum:) içerikten herkes aynı hazları ve doyumu almayabilir ama herkese olumlu bir çerçeve katacağına iddialıyım ben kendime mesaj olarak altını çizdiğim bazı bölümleri yazacağım sadece...
Gerçek bir bakış açısı gerçek bir yaşam biçimi sapasağlam bir direniş teorisi kaybolanlara neden kaybolduğunu anlatan sorumluları gösteren ve son nefese kadar kazanamasak da çığlık atabilecek gücü veren bir kitap. Bu kitap insana kendini; hem örümcek ağında bir sinek kadar çaresiz hem de demirden bir yumruğa sahip ve bileğinin bir daha yere gelmeyeceğine ikna eden bir çığlık! Okuyalım Okutturalım ihtiyaç duyulan kan bu satırlarda dolaşıyor...
Milyonların sefaletinden bilfiil sorumlu olanlara şerefler behşedilip General, Savunma Bakanı, Başkan payeleri verilirken, bağımsız bir eğitim için mücadele eden öğrenciler hapsediliyor...
Kapitalizmin yaşam biçimi, bize durmaksızın saldıran, yaşamlarımızı doğrudan paranın esiri yapan, gittikçe daha fazla yoksulluk, eşitsizlik ve şiddet üreten bir gelişim dinamiğini içinde taşır.
Elbette ki bizi bekleyen mutlu son diye bir şey yok; ancak, dibe dogru batarken, en koyu çaresizliği yaşarken bile mutlu sonun imkansızlıgını kabullenmeyi de reddederiz.
Bizler örümceğin ağına yakalanmış sinekleriz. Kör bir düğümden yola çıkıyoruz, çünkü başlayacak başka bir zemin yok. Kendi yaşantımızın hoşnutsuzluklarını dışlayarak bir giriş yapamayız, çünkü böylesi yalan olurdu. Kontrolümüz dışındaki toplumsal ilişkiler ağına yakalanmış sinekler olarak, ancak bizi bağlayan ipleri kopararak kendimizi kurtarmaya gayret edebiliriz...
Ancak reddederek ve eleştirerek, bulunduğumuz yerin dışına çıkmayı, kendimizi özgürleştirmeyi deneyebiliriz...
Bize başka bir seçme şansı bırakmayan içinde bulunduğumuz bu kötücül durumun ta kendisidir: Yaşayarak, düşünerek ve her ne yolla olursa olsun varlığımızın çürüklüğünü çürüterek....
"Neden bu kadar negatifsin?" diye sorar örümcek sineğe. "Biraz objektif ol, önyargılarını bir kenara bırak." Ama sinek ne kadar istese de, nesnel olmasını sağlayabilecek herhangi bir yol bulamaz: "Örümcek ağına nesnel bir yaklaşım... Dışarıdan... Ne düş ama..." diye düşüncelere dalar sinek... "Ne boş, ne aptalca bir düş." Ve artık herhangi bir çalışmada, sineğin ağa takılı olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesi hakikatsizlik olur...
Çığlık dünyayı değiştirmeye dair ıstıraplı bir şevk barındırır içinde. Peki nasıl yapabiliriz? Dünyayı daha iyi, daha insani bir yer haline getirmek için, yoksulluğa ve sömürüye son vermek için ne yapabiliriz?